Seçmeme Seçimi

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 17:28

22

Demokrasi Şöleni!

Aman ne demokrasi ne demokrasi. Sadece oy vermenin demokrasi zannedildiği bir ülkede yaşıyoruz ya yıllardır ben ona yanıyorum. Oy veriyorsun. Eee sonra?

İyi de nasıl oy veriyorsun, kime oy veriyorsun, kimler seni temsil ediyor?

Önce kime oy verdiğimizden bahsedelim biraz.

Efendim oy vermek ne demek? Sizi temsil etmesini istediğiniz siyasi görüşü, kişiyi, lideri, vekili seçmek demek değil mi? Teoride öyle. Peki ya pratikte. Daha doğrusu bizde?

Biz seçmemek için seçen seçmenlerin, daha doğrusu "Seçmeyenlerin" olduğu bir ülkeyiz. Biz, bize yakın olan lidere, siyasi görüşe değil nefret ettiğimizin tam karşısında olana veriyoruz oylarımızı.

Aman AKP olmasın da, aman oylar bölünmesin de, aman şunlar güçlenmesin diye oy mu verilir soruyorum size. İşte bizim yaptığmız bu.

"Aslında benim siyasi görüşümü temsil eden PPP ama barajı nasıl olsa geçemez, hem AKP güçlenmesin" diye oy mu verilir.

"Aslında durumum kötü ama en azından istikrar sürsün" diye oy mu verilir.

Biz veriyoruz işte.


Geçenlerde Fenerbahçe ile ilgili bir yazı yazmıştım. Fenerbahçeli olmayanların içindeki Fenerbahçe nefreti öyle bi hale geldi ki, kendi takımlarına hissetikleri sevginin önüne geçti, bu yüzden de artık kendi takımlarını değil Fenerbahçe'nin karşısında kim varsa onu destekler hale geldiler demiştim. Yani nefretin sevginin önüne geçmesi.

O yüzden değil midir ki mesela bu yazının bu kısmına kadar okuyanların beni AKP'li sanacak olması.

O yüzden değil midir ki bu yazının bundan sonraki kısmını okuyacak olanların beni AntiAKP'li sanacak olması.

Çünkü bizim artık BİZ'den olmayanlara tahammülümüz kalmamış. Sevgi ölmüş, nefretlerimizle besleniyoruz biz.

Misal ben bir yazı yazıyorum, kendi fikrimi paylaşıyorum. O zamana kadar "HBBA da ne süper insan ya ne güzel yazılar yazıyor" diyen insanların tersinde bir düşüncedeyse o yazıdaki, hatta bazen twitteki fikrim, anında "HBBA götün tekiymiş meğersem" oluyor. Tek bir cümleyle, tek bir karşıt fikirle, sadece 5 saniye ile düşman belliyor beni.

Hadi beni geçin, Gündelik hayatta yapıyor bu insan bunu.


1-2 saat sonra sonuçlar açıklanacak. AKP yine alacak başını yürüyecek. Muhalif partilerin liderleri "Halkımızın takdiri, bize muhalefeti layık gördüler" diyecekler. Zaten onların iktidar olmak gibi bir planı var mıydı ki zannediyorsunuz? 

Eğer gerçekten iktidar olabileceklerine inansalar ölen bir vatandaşın ardından bile hala kin dolu açıklamalar yapabilen ve "Ama öldü efendim" cümlesine bile "Ben bilmem" diyen Tayyip Erdoğan'ın lideri olduğu, kapatılan sitelerin savunmasını "Ne işiniz var elalemin sitesinde" diye savunan bir Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım'ın, Abdülkadir Aksu, Egemen Bağış, Kemal Unakıtan gibi adamların, gözleri görmeyen vatandaşa "Sana iş vermişiz daha ne istiyorsun" diyebilen Sağlık Bakanlarının olduğu bir hükümeti yerinden edecek bir yol izleyemezler miydi?

İzleyemediler.

Neden mi?

Çünkü onların da nefretleri öyle bir hale gelmişti ki sevgilerini alıp götürmüştü.

Halka olan(varsa eğer) sevgileri, AKP'ye olan nefretlerinin altında ezilip kalmıştı.

Bir Sırrı Süreyya çıktı aralarından, bir de Numan Kurtulmuş adam gibi iki laf söyleyebilen.

Ama demokrasi şöleni değil mi?


1-2 saat sonra "Aziz Nesin haklıymış" diye oraya buraya saldıracak akıllılar da Aziz Nesin'in bir lafını ezberleyip 4 yılda bir orda burda söylemek yerine onun kitaplarını okusalar, onun tam karşıtı görüşteki insanların kitaplarını okusalar, hadi yemişim kitap okumayı, filmler izleseler, şarkılar türküler dinleseler, hadi bırakalım bu romantik cümleleri de, en azından birazcık "Neden" diyebilmeyi, sorgulamayı öğrenseler gerçekten Demokrasi Şöleni yaşayabilir miydik ki sanki, acaba?

Yoksa tek muhalif tarafı "Aman şeriat gelecek, aman Atatürk elden gidiyor" dan öteye gidemeyen bu muhalifçikler adam gibi muhalefet yapan yukarıda bahsettiğim o iki adamı da hala "PKK'lı, yandaş, şakirt" diye yaftalamasa.. 

Yok be yok.

Zaten barajı geçemezler ki...

Ulan barajı yaratan kim ?

"Sarı saçlım mavi gözlüm"le olmuyor bu işler, "Ben çağdaşım" diyip, rozet takıp bayrak sallamakla olmuyor, İlkokul 2'deki tarih bilgisiyle olmuyor, "Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz" diyip de Rum'u, Ermeni'yi hakaret olarak kullanmakla olmuyor, "Bu vatanın her karışı bizim" diyip de Diyarbakır'a yıllar sonra gitmekle övünmekle olmuyor. Barış, demokrasi diyip çocuklara taş attırmakla da olmuyor.

"Ama Sırrı Süreyya BDP'den de ..." Ya bi gidin Allahaşkına artık.

Ben size bir şey söyleyim mi bu kafayla hiç olmuyor.

Olmayacak.

Kötülerin alternatifinin ahmaklar olduğu bir ülkede neyin seçiminden bahsediyorsunuz ki?

Alın ben size sonuçları açıklayayım :

Açılan sandık sayısı : 100%

Bölgelere göre nefret edilen sayısı :  100%

Hadi geçmiş olsun.

* Durun sizden önce ben söyleyeyim; "Kendi içinde çelişkiler olan iğrenç bir yazı" değil mi. Evet evet aynen öyle. Hadi defolup gidelim.

Pump It

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 22:04

10

Haftanın Şarkısı neredeyse bir aydır orada öyle duruyordu. Benim gibi.

Neyse detaya girmeyeceğim. Oldu bir şeyler. Kaldı bir şeyler. Kalacak da. Kalıntılarla yaşamayı öğrenmek gerekiyor.

Neyse. (üçüncü "neyse" yok korkmayın)

Haftanın Şarkısı'nı değiştirmeye bu sabah izlediğim bir video gerekçe oldu. Çok da güzel oldu. Çok da hoş oldu.

Misirlou'nun neredeyse tüm versiyonlarını severim Yaralı Gönül'den tutun da Pulp Fiction'a kadar. Black Eyed Peas'in versiyonu da en sevdiklerimdendir.

Ama bu şarkıya bu havayı sanırım kimse katamamıştı.

Beyaz Show'a çıkartılıp şu güzelliklerinin bozulmaya çalışılmaması dileğiyle buyrun efendim.



* Çeken arkadaşa mesajınızı iletmek için şu linke tıklayabilirsiniz.

Polisime Dokunma

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 14:11

8

Geçtiğimiz hafta Twitter'da bi kampanya başlatıldı. Hopa'daki olaylarda mağdur(!) konumdaki polisimize hitaben başlatılan bu kampanyanın adı : Polisime Dokunma 

Bu kampanya için herkes içinde "polisime dokunma" sözünü geçiren cümleler yazacaktı Twitter sayfasına ve #polisimedokunma Twitter'da gündeme gelecekti. Geldi de.

Ben de bu kampanyaya destek vermek amacıyla 140 karaktere sığmayan bir kaç kelam etmek istiyorum izninizle;


Suç işlemek için en iyi kamuflajı polis kıyafeti haline sokan,


Biber gazını oda spreyi zannedip genç, yaşlı, hasta ayırt etmeden herkese sıkan,

"İyi polis, kötü polis" kavramını bizim için tek ihtimale düşürüp kafa karışıklığına son veren,

Ogün Samast gibi vatansever(!) evlatlarımızla fotoğraf çektirip çay ikram ederken tipini beğenmeyip "merkez"e götürdüklerine "şişe kola"yı uygun gören,

İşkencecileri yakalaması gerekirken adını duyduğumuz anda aklımıza işkencenin geldiği,

İnsanların emniyetinden sorumlu olduğu halde mensuplarını görünce kendimizi tedirgin hissettiğimiz,

En güveniliri olması gerekirken Türkiye'nin en nefret edilen kurumu olmayı başarabilmiş Polisime Dokunma!

"Ama ama çok zor şartlar altında çalışıyorlar" diye diye polisinden, askerine, politikacısından yöneticisine kadar tüm zulmedenleri baş tacı eden canım halkım için polisime sakın dokunmayın!

Polisime dokunacağınıza hayalimizdeki polis Behzat Ç.'ye dokunun. Ne kadar da kötü örnek oluyor bizlere.Kötü Behzat. İçki içiyor, küfrediyor falan. 

Neyse ne diyorduk. Hah.. Polisime dokunmayın. Aman diyeyim. Mazallah dokunmaya çalışırsanız bir daha hiç bir şeye dokunamaz hale getirebilir sizi.

* Bir meslek grubunu tamamen tek bir sıfatla yargılamak anlamsızdır evet. Muhakkak ki ülkemizde gerçekten mesleğini iyi yapabilen, insan haklarına, insana saygılı polisler de vardır ama genele bakınca polisin bendeki ve benim gibi pek çok insandaki imajı budur.

"Kimlik sordu dayak yedi"

"Akli dengesi bozuk kişiye polis dayağı"





Hücre

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 19:44

8

Hücre..

Hücre cezası.

Kendine yaptığın bu. İşlemediğin bir suç için müebbet bir ceza almışsın. Onu da hücrede çekiyorsun. Hatta ortada "suçu bana attılar" diyeceğin bir suç da yok. Zaten yargıç da senmişsin ve hiç acımamışsın kendine. Kırmışsın kalemi, ama ölmek de hafif gelmiş, müebbet hücre cezasına çevirmişsin kararı.

Kendi odanda çekiyorsun cezanı. Kendi evinde, kendi sevdiğin insanlarla. İşinde, sokakta, arkadaşlarının yanında.

"Biz dün gece çok eğlendik bakın bunlar da fotoğrafları" diye yalanlar söylüyorsun. Hücre cezanı çektiğin odana dantel örgüler koyuyorsun.

"Canım ya çok tatlısınız" diye mektuplar atıyorlar odanın içine. Yalandan gülüyorsun.

Yanında götürdüğün hücrenin içinde işe gidiyorsun. Duvardaki delikten iletişim kuruyor herkes seninle. "Şaduman Bey rapor ektedir" diyip delikten yolluyorsun cevapları.

Sahte gülüş efektlerine karşılık veriyorsun duvardan.

Birini sokuyorsun hayatına...hücrene değil.

El ele geziyorsunuz. Zaten sadece elin çıkıyor o duvardan.

"Seninle hayatımın kalanını geçirmek istiyorum" diyor. Anlayamıyorsun. Gözlerini göremiyorsun ki nasıl anlayabilesin. Gördüğün tek şey dokunduğun elleri. O eller sana ait eller değil ama. Zaten o eller sana ait olsa niye hala hücrende olasın ki?

Hatayı nerde yaptın biliyor musun?

En başta.

Ortada yeterli delil bile yoktu ki bu cezayı verdiler sana. Pardon pardon verdin bu cezayı kendine..

Aaaa çok pardon. Ortada bir suç yoktu ki bu cezayı verdin kendine..

Saf bir sevgi vardı etrafında. O kadar şanslısın ki aslında. Hala da var o biliyor musun?


Peki niye kırılmadı hala bu hücre.

O saf sevgiyi kendine sen göstermedin ki.

Kendini sevdiğini sanıyorsun bi de. Bencilsin ya, narsistsin ya; bir nergis, bir fulya çiçeğisin ya güya..Pöff..

Ne narsisizmi ya bırak allasen.

Sen kendini sevsen, kendini sevdiğini kendine söyleyebilsen, kendi hayatını yaşama cesaretini gösterebilsen enkaza dönüşür o hücre saniyeler içinde.

Kendini sevmeyi bir dene. Kendi hayatını yaşamayı. O hücreden çıkmayı.

Orda durup hiç bir şey yapamadığını söylediğin sürece bu ceza, bu saçma ceza, bu "suçsuz ceza" devam edecek.

Ben kendi hücremi çoktan yıktım.

(yıktım çok güzel oldu)



Evet. Bir şeyler yiyelim mi? Ben çok açım.