Spartacus : War of the Damned
Posted by her boku bilen adam | Posted in dizi | Posted on 11:40
33
Spartacus geliyor! Bu sefer fena geliyor!
Spartacus geliyor! Bu sefer fena geliyor!
Efendim bizimle pek alakası yok şu Halloween hadisesinin eyvallah da bugün denk geldiğim bir görseli de koymadan edemedim buraya.
Saygı duydum velede.
"Say my name" diyor susuyorum.
Şunu gördüm;
Dexter Morgan....Dexter Morgan..Seri katilleri öldüren bir seri katil...
Kahraman mı ?
Antikahraman mı ?
Suçlu mu ?
Yoksa adaleti sağlayan mı ?
Nesin sen Dexter Morgan ?
Kafamızı böyle kurcalamayı nasıl beceriyorsun ?
Dexter Morgan, siz diziyi izlerken kendisinin de yeri gelince yaşadığı bu soru yumaklarını seyirciye öyle bir geçiriyor ki karaktere ve diziye hayran olmamak elde değil.
Sanırım sadece dizilerin değil tüm sinema ve televizyon tarihinin en önemli karakterlerinden biri kendisi.Bir televizyon ya da bilgisayar ekranından değil, bir katilin beyninin içinden izliyorsunuz tüm olanları ve onun yaşadığı tüm bu buhranı hatta ve hatta, abartmıyorum, kurbanlarını öldürürken yaşadığı hazzı bile hissettirebiliyor size. Öyle ki kendinizi "o adamı keserken ben de şu kanıtları yok etmeye başlayayım yavaştan ama yok şimdi ortada bir şey bırakırım Dexter kızar" diye düşünürken bulabiliyorsunuz.
Kuşkusuz bunda bu harika hikayenin yaratıcısı ve roman serisinin yazarı olan Jeff Lindsay'in yanı sıra kusursuz senaryo, yönetmenlik, kurgu ve aralarında OZ'un Dr.Gloria'sı Lauren Velez ve Enrique Morales'i David Zayas'ın da aralarında olduğu oyuncu ekibinin de payı büyük. Ama asıl büyük pay Dexter'a hayat veren Michael C.Hall'un mükemmelden de öte oyunculuğunda.Zaten Michael C.Hall nasıl bir aktör olduğunu gelmiş geçmiş en iyi dizi olan "Six feet Under"daki David karakteri ile fazlasıyla belli etmişti.
Ama bu Dexter Morgan karakteri bambaşka.
Peki ya asıl konumuz olan jeneriğe ne demeli ?
Düşünün size diyorlar ki : "bize bir katili resmedin; ama cinayetlerini, kurbanlarını, öldürme eylemini gerçekleştirme evrelerini değil; sadece sabah uyanışını, kahvaltı edip evinden çıkışını"
Bunu nasıl yaparsınız ?
Sanırım bundan daha kusursuz yapılamazdı :
Sevgili Davide,
Gittiğinden beri Martina hep seni soruyor.Sana hala Simone diyor.Ama en kısa zamanda hikayeni ona anlatacağım.Dün işte ilk kez bir pasta yapmamı istediler benden.Bil bakalım hangisini yaptım.Şef aşçı yorum yapmadı.Ama Pazar günü listesine onu da dahil etti.Sanırım bu iyiye alamet.Filippo vardiyasını değiştirmeyi başardı.Piyangodan para kazanmayı başarmış gibi coşkuluydu.Şu an için ondan daha fazlasını isteyemeyeceğimi anladım.
Biliyor musun,Lorenzo'yu düşündüğüm zaman yüzünü unutmaktan sesini hatırlayamamaktan korkuyorum artık.Ne yapıyordur şu an kim bilir ? Kime gülümsüyordur?
Bir sözüne ,bir bakışına bir hareketine hala ihtiyacım var Davide... Ama sonra birden hareketlerini hareketlerimde hissediyorum.Kelimelerimde seni buluyorum.Gidenler sende hep kendilerinden bir şeyler bırakıyor.
Hafızanın sırrı bu mu ? Eğer buysa,kendimi daha güvende hissedeceğim...
Çünkü asla yalnız olmayacağımı biliyorum...
*Üzerine başka bir şey eklemek istemedim..
Şu diziyle ilgili bildiğim tek şey Francis Ford Coppola'nın yapımcısı olduğu ve farklı zamanlarda kaybolan 4400 insanın aniden ortaya çıktığıdır.Sadece 1 bölümünü izlemiştim,hoşuma da gitmişti dizinin konusu ve anlatımı ama sonraları yitip gitti bir şekilde.Daha sonra internetten dizi indirip izleme diye bir kavram çıktı ortaya ama bir türlü şu diziyi bulup da izlemek aklıma gelmedi.
Diziden aklımda kalan en önemli iki şeyse Mahershalalhashbaz Ali isminde bir insan evladını kadrosunda barındırdığı ve harika jeneriği idi. Mahershalalhashbaz Ali 'yi en son Benjamin Button'ın üvey babası rolünde izlemiştik.Benjamin'in üvey annesi rolündeki Taraji P. Henson yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığı alırken,ondan çok daha iyi bir performans sergileyen Mahershalalhashbaz Ali belki de ödülü sunacak oyuncu adını söyleyemez diye adaylık alamadı
Neyse efendim buyrun izleyin güzel jeneriği.
*şarkının adı A Place in Time
Yine bir dizi var sırada.Televizyona sanatı sokan kanal HBO'nun bir başka harikası Carnivale.
Yoksulluğun,açlığın,hastalıkların ve kum fırtınaların kol gezdiği,Amerika'nın adeta can çekiştiği Buhran Dönemi'nde,şehir şehir gezen bir karnavalın mistik hikayesini anlatıyordu Carnivale.
Ortamdaki en normal kişinin cüce Samson olduğu,sakallı bir kadını,tarot kartlarıyla geçmiş ive geleceği gören bir kızı,gerçek hayatta da yapışık olan siyam ikizlerini,mistik güçlere sahip bir kanun kaçağını,Tanrıyla konuşan ve çeşitli mucizeler yaratan bir rahibi ve daha binbir çeşit ucubeyi kadrosunda barındıran dizi bir de Buhran Dönemi'nin o tozlu,bitik atmosferinde geçince insan izlerken yanında bir şişe su bulundurup gözüne toz kaçmış gibi yüzünü yıkama ihtiyacı hissediyordu.
Dizinin 1 buçuk dakikalık harika jeneriği ise bu kısa sürede Buhran Dönemi'nin getirdiği açlık,işsizlik,kuraklık,ve ırkçılığı dizinin kalıbını da oluşturan mistisizm teması ile başarıyla anlatıyordu.
ve eğer David Lynch günümüzde bir dizi çekmek isteseydi,bu kesinlikle Carnivale olurdu.
Sadece Jeneriği ile değil içeriği ile de bana göre dünyanın gelmiş geçmiş en mükemmel dizisidir.Bakın en "mükemmelerinden biridir" demiyorum,1 numaradır.İstisnası kesinlikle yok.
Six Feet Under'ı izlemeye başladıktan sonra Lost'un ne sonunu ne başını merak etmeyi bıraktım,Prison Break'i heyecanla beklediğim için resmen kendimden utandım.
Alan Ball'ın harika zihninden çıkan "Six Feet Under" benim zihnimde OZ'u tahttan indirmekle kalmamış aynı zamanda çıtayı öyle bir yere yükseltmiştir ki artık gerçekten de kolay kolay dizi izleyemez oldum.
Bazı öyküler,filmler,kitaplar vardır ya hani,büyük üstatlar bile "üzerine bir şey anlatamam,okuyun,izleyin,dinleyin" diyebilirler sadece.İşte Six Feet Under da öyle bir dizidir.Blogu açtığımdan beri üzerine bir yazı yazmaya çalışıp bir türlü beceremediğim bir başyapıt.
Ölüm ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi..
Ve böyle bir diziye de böyle bir jenerik yakışırdı.
Bazıları için filmin bitişindeki gereksiz yazılardır jenerik.Daha bitişini bile izlemeden kalkıp terkederler sinemayı.Oldum olası filme ve filmde emeği geçenlere saygısızlık olarak gelmiştir bana,bu hareket.Filmin kapanış jeneriğini sonuna kadar beklerim o yüzden.Çoğu zaman "ayağını çek de geçelim film bitti daha ne bekliyon lavuk" dercesine bakışlara maruz kalsam da inadına kalırım en sona.Bazen de küçük sürprizlerle karşılaşırım ve bunu yönetmenin,sinemada filmin sonuna kadar bekleyenlere bir ödül olarak verdiğini düşünürüm.Çocukça biliyorum ama öyle işte.
Bazı zamanlar filmin jeneriği,filmin tamamının da önüne geçer benim için.Aklında filmden ne kaldı sorusuna "valla jenerik süperdi" dediğim de olmuştur.Mesela "Catch Me If You Can" filmin tamamından çok açılış jeneriği ile aklımda yer eden bir filmdir.
Son yıllarda ise artık dizi dünyasında da jenerikler ön plana çıktı benim için.Artık bazı dizileri sırf jenerikleri için izler oldum diyebilirim.
Bu blogda da böyle bir bölüm açmak istiyorum.Ara ara sevdiğim dizi ya da film jeneriklerini paylaşacağım.Belki benim gibi jenerik delileri vardır..
© All Rights Reserved. Her Boku Bilen Adam
Theme by : PHP Web Hosting | Converted into Blogger Templates by Theme Craft | Falcon Hive