Yeni Başlayanlar ve Bırakamayanlar İçin FriendFeed

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 22:40

18

Gün geçmiyor ki internet dünyası yeni bir alternatif sunmasın, bizi bir şekilde koltuklarımıza oturtup gözlüklü Quasimodolar olma yolunda ilerletmesin.

Msn, Youtube , Facebook, Twitter derken şimdi de FriendFeed çıktı başımıza. Aslında çoktan çıkmıştı da henüz Türk internet kullanıcısı için çok da yaygın değil. Yine de hatırı sayılır bir kitle FriendFeed kullanıyor ve yakında büyük kavimler göçü yaşanması da muhtemel tıpkı Facebook örneğinde olduğu gibi.

Micro Blogging; yani blogdaki uzun yazılar yerine o anda akla gelen ya da bir eylemi anlatan kısa cümleleri paylaşma olayı Twitter ile patladı aslında. Twitter, micro blogging; daha yerinde bir örnek vermek gerekirse MSN'deki kişisel ileti ya da Facebook'daki "Status Update" denen olayı daha sade ve profesyonel bir şekilde sundu kullanıcılarına ve bir anda tüm dünyada popüler oldu. Bunda en büyük pay da kuşkusuz, pek çok meşhur insanın bu basit ve kullanılabilir yapısından dolayı Twitter hesabı olması ve bu insanların tweetlerine anında ulaşma imkanı.

FriendFeed ise aslında içinde hem Twitter'ı, hem blogları hem de internet hayatında olmazsa olmaz dediğiniz tüm sitelerdeki trafiği kontrol etme açısından pek hayırlı bir icat. Ama gelin görün ki FriendFeed'e uyum süreci de pek kolay değil. Hatta ben üye olup da "bu ne lan" dedikten aylar sonra aktif olarak kullanmaya başladım. Ama kullanmaya başladıktan sonra açtığım ilk sayfalardan biri haline geldi.

FriendFeed'in içinde aktif olarak bulunduğum yaklaşık 1-1,5 aylık süreçte de FF kullanmaktan zevk aldığımı söyleyebilirim.

Kendine has yapısı ve kullanıcılarıyla eğlenceli bir alternatif.

Kendine has yapı ve kullanıcıları demişken hem FF ile tanışmamışlara ne ile karşılaşacaklarına dair bir kaç bilgi vermek, hem de hali hazırda kullananlar için bir kaç tespitte bulunacağım.

İşte FriendFeed Dünyası'nın madde madde şifreleri :

Madde 1 - Tekno Teyze

Eğer sabahın 5'inde uykunuz hala gelmediyse, televizyonda da izleyecekbir şey yoksa ve "şu FriendFeed'e bir bakayım neler var" dediyseniz karşınıza "Günaydın dostlar, gün daha ağırmadı, kapalı bir hava var İstanbul'da,hepimiz için neşeli bir gün olsun" gibi bir feed (FF terimi) ile internet aleminin ve FF'nin Tekno Teyze'si Müge Cerman çıkabilir. Sakın şaşırmayın bu saatte bu kadın burda ne yapıyor diye.

Efendim, bizim annelerimiz daha cep telefonunu bile doğru düzgün kullanamaz, ikide bir "nereye basıcam, bu ne, şu kanalı gel değiştir" derken Müge Hanım adeta Tekno Teyze lakabının hakkını veriyor 24 saat boyunca.

"İşi gücü yok, yalnız asosyal bir kadın herhalde" falan da demeyin.Gayet işi gücü olan hatta pek çok ünvana sahip biri kendisi. Ama her gün bıkmadan usanmadan belki de hayatı boyunca hiç görmediği insanların bile doğumgünlerini kutluyor, neredeyse herkesin yazılarına yorum yapıyor, hemen hemen her konuda hiç çekinmeden ya da amiyane tabirle "yaşına başına bakmadan" ahkam kesiyor. Kimileri, ki aslında azımsanmayacak bir kitle, kendisini antipatik buluyor bu yüzden.

Ben kendisini seven taraftanım açıkçası ve yaptığı çok da önemli bir şey bana göre.

Bizler Teyze dediğimiz insanlara elde örgüsü ile oturmuş televizyon izleyip kedisini severken, otobüste yer vermedik diye mırın kırın ederken "ne günlere kaldık" diye sızlanırken aşina olduğumuz için Müge Hanım'ın yaptıkları garip geliyor ve yadırganıyor.

Zaten anlamadığım bir nokta da Mavi Jeans reklamındaki "Burası İstanbul" diyen kız gibi, annesine babasına gelenekçi diye kızan tiplerin ona kıl olması. Ya ne istediklerini bilmiyorlar ya da onun yaşında evlerinde kedileriyle sohbet edeceklerinden eminler de şimdiden çekemiyorlar.

Müge Hanım, "Ne günlere kaldık, bizim zamanımızda şu yoktu, bu böyle değildi, şu gençliğin haline bak" demek yerine zamana ayak uyduruyor ve bu yüzden ihtiyarlamıyor.

Bunu da inanın yazılarımı orda paylaştığı , yorumlar yapıp bana "üstat" dediği için de söylemiyorum. (zaten herkese üstat diyor)

Madde 2 - Şah'zadeler

FriendFeed'de de çeşitli sektörlerden ünlü ve başarılı isimleri görmek mümkün. Bunların ortak noktaları ise isimlerinin pek bir acayip oluşu.

Bir insanın ismi ne kadar garipse o kadar başarılı mı oluyor, yoksa ismi dikkat çekici diye yaptıkları daha mı göze batıyor bilmiyorum.

Adamın öyle bir adı var ki , sanki direk şu an bulunduğu mevkiden başlatmışlar mesleğine.O isimle en alttan başlaması mümkün değilmiş gibi geliyor çünkü.



Alemşah Öztürk
diye çaycı olur mu mesela sevgili izleyenler.

Alemşah...Allaaaah Allahhh !!! isme bak.

Bu adam Creative Director olmasın da Nusrettin Hikmetoğlu diye biri mi olsun.

Adamın gizlice odasına girsen, sekreter arayıp "Alemşah Bey Hedehödö yetkilileri geldi sizinle görüşmek istiyorlar" dese içeriye Hedehödö Firmasının Genel Müdürü değil de, Avusturya Arşidükü gelecek sanırsın..

Devletşah var bir de.

Şah dolu FF'de

Madde 3 - Ya-Like'alar

Bu biraz da üstteki Şahlarla da ilgili.

Elin oğlu siteyi yapmış güzelce. Format hoş, paylaşımlar, güzel sözler, hoş fotolar, dinlenesi şarkılar yükleniyor insanlar beğendiklerii belli etsin diye de "Like" butonu koymuş oraya. Ama düşünmemiş ki benim yurdumda yalaka bol.


Misal, BalabanŞah adlı bir Consultant Manager ( ne oldugu hakkında en ufak bir fikrim yok) "bugün yemeği Hammurabi'de yedik çok güzeldi" yazıp yolluyor. Siz bu arada çişe gidip gelene kadar o feed bir anda 29 Like alıyor efendim.

Hayır neyi beğendin arkadaşım ? Adam "yemekte mantı yedim" yazmış sen "vay be helal olsun" diyorsun.

Annen "Akşama kuru fasulye var, yanına da pilav yaparız, sen de gelirken yoğurt al da cacık da yapalım" deyince "yeah mom i like it" diyor musun annene ?

Karikatüristler var mesela Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem gibi. Ben de severim bu adamları ama Erdil twittera "rüyamda ayı gördüm" yazıyor o tweet FF'ye gelince anında like !!! Adam rüyamda ayı gördüm yazınca beğeniyorsan o dergiyi hiç alma o zaman. Bu adam otursun kuş gördüm böcek gördüm yazsın sen zaten beğeniyor gülüyor eğleniyorsun. Niye yoruyoruz bu adamları her hafta dergi için.

Bi de bu YaLikeaların güzel avatarlı kızlara yaptıkları var ki of of..

Madde 4 - Ay Yay Yay Yay, Ay Yay Amor

Bu da aslında iyiniyetle yapılan bir FriendFeed ritüeli.

Birileri iş arıyor mesela özelliklerini yazıyor belki bir Şah'a denk gelirim diye, ya da arkadaşına vesile oluyor, ya da kan aranıyor birileri için hemen altına herhangi biri "yay" yazıyor ve o feed ana sayfada yukarılara çıkıyor.
Aslında amaç olarak yerinde ama bazen 5-6 kişi aynı anda yayınca arada gerçekten cevap veren birileri güme gidiyor.

Bir de bu yay lafıan öyle kilitlnmiş ki millet üstte ne yazdığını görmüyorlar bile. Geçen kızın biri iş arıyor yazdığı da şu :

"Proce Yöneticisiyim iş arıyorum."
ahmet :#yay
mehmet :#yay
"
"
"
herbokubilenadam : proCe ?


Madde 5
- Kaliteli Müzik

Sevdiğim özelliklerden birisi.


Gruplar var, üye oluyorsunuz. Birileri o gruba bir şarkı gönderdiğinde sizin ana feedinizde gözüküyor. Bazen bir zamanlar dinledğiniz ama unuttuğunuz bir şarkı bazen de ilk kez keşfetme şansı bulduğunuz şarkılar.

Facebook'daki gibi alakasız görüntüler eşliğinde yapılmış bir klip de olmuyor bu. Gerçekten de kaliteli müzik grupları var.


Madde 6 - Kedidir Kedi

Kırmızı bir tulumla Pamplona sokaklarında koşmak mı yoksa kedi dolu bir odada camdan bir kutu içinde kalmak mı diye sorsalar ilk seçeneği tercih ederim.

Kendimi bildim bileli bir türlü dinmeyen bir kedi fobim var. Çoğu zaman dalga konusu olmasına rağmen bununla yaşamayı öğendim.

FriendFeed ise kedi sevmeyen insanlar için adeta cehennem. Yaklaşık 15 saniyede bir, bir kedi resmi ve " ne kadar sevimli,ay yerim onu ben" yorumları ile doluyor.

Kedi resmi koyup "iyi geceler" yazan adam var. Anlamıyorum, anlamak istemiyorum.

Madde 7 - Blokçular

"Böyle devam edersen seni engellemek zorunda kalacağım"
"Bak engellerim seni"
"İşte beni engelleyenlerin listesi: ..... "
"Beni engelleyenler kimler çıksın ortaya.."

Enteresan bir kategori..Fazla söze gerek yok.

Madde 8 - Haydi Sor Sor

Bu benim üyesi olduğum ve genel olarak insanların nefretini kazandığım bir grup. Bir nevi oyun oynayıp deşarj olduğunuz bir yer ama bir süre sonra deşarjdan çok strese sebebiyet verebiliyor ki itiraf ediyorum bunda benim her boku bilme çabası içindeki kişiliğim ön plana çıkıyor

Değişik formatlar var bazılarını ben buldum (aman ne marifet)
Mesela bir filmden bir kareyi koyuyor HBBA hemen yanıtlıyor, diğerleri sinir oluyor. Bunun gibi...
Ne kadar dışardan salakça gözükse de Farmville, Çete Savaşları'ndan daha salakça olmadığına emin olabilirsiniz.

Madde 9 - Aboneyim Abone

Şimdi FF'de birini takibe almak için ona abone olmanız gerekiyor. Abone olduğunuz insanlar da tıpkı Blogger'da olduğu gibi kendi sayfalarında kaç abonelerinin olduğunu görüyorlar.


Buraya kadar anlaşılmayack bir şey yok. İşin tılsımı ise şurda herkes 100,200,300 hangi küsuratsız sayıya yakınsa bir feed açıyor ve o abonesine öpücük,çikolata, dvd falan yolluyor. Kimisi de sadece teşekkür ediyor. Aslında çok üzerinde durulacak dalga geçilecek bir konu gibi de değil ama FF'nin olmazsa olmazlarından bu da.

Bu da benim 200.Aboneme mesajım : 200

Madde 10 - I Don't "Likemind"

Ve işte FriendFeed'in olmazsa olmazı. Efendim malum İstanbul büyük şehir. Hatta biz köyde yaşıyoruz onlara göre. Sabah akşam 24 saat aktivite. "Burası İstanbul" diye slogan bile yapılıyor artık.

FriendFeed camiası ise tabir-i caizse, ki cuk oturuyor, bu aktivite olayının bokunu çıkarmış durumda efendim. Adeta üç öğün yemeği birlikte yiyor akşam beraber kafaları çekiyorlar.

Sabahleyin Nevizade'de kahvaltı ediliyor, daha ikinci çay dolmadan ilk çaya şeker atılırkenki resimler FF'ye yollanıyor, öğle arasında Sturbucks'da mochalar hazırlanmadan resimleri FF'ye düşüyor. Akşam yemeği için Hammur diye bir yerde mantı yiyor gece de biralar elde canlı yayına geçiyorlar.


Hayır öyle üç beş kişi de değil.Bir fotoğraf yükleniyor ki Halil İbrahim Sofrası mübarek.en az 50 kişi var.

Kıvırma Payı

Şimdi diyebilirsiniz "o kadar şey saydın neredeyse tamamı olumsuz."

Değil aslında.

Evet alışmak biraz zor ama gerçekten de kullanışlı ve işe yarar bir site FriendFeed.

Yukarıda saydığım ve negatif gibi gözüken şeyler de eğlenceli kılıyor FF'yi. Ayrıca hepsinden öte, yeni bloglar, yazılar, şarkılar, filmleri fotoğraflar keşfetmek (fotoğraf mevzusunda da hande 1 numara) için bile kullanmaya değer.

Bu yazıyı beğenmeyeni de engelliyorum. Ayrıca,

#yay


*
Devamı için : FriendFeed'in Şifresi Vol.2

Güzel İkili 2

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 14:34

4


Pek çok insan "Neşeli Günler" ve "Turşu Suyu" ile özdeşleştirir bu ikiliyi. Ben de severim o filmi ve sahneleri ama Münir Özkul ve Adile Naşit'in ikili olarak zirveye çıktıkları sahne "Aile Şerefi" filminde Züppe Oktay'ın babasından dayak yiyip, beraber ağladıkları sahnedir.

The Rolling Stones - Paint It Black

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 14:01

3


Başarısız ve tepki alan tema denemelerinden sonra artık temayı sabitleyip yazılara ağırlık vereyim diyorum. Ama önce "Haftanın Şarkısı" ritüeli.

Bu haftaki şarkıyı bir klasikten seçtim.

Yıllarca yıldız, amatör, grup, kadın, erkek, genç, yaşlı, küçük, büyük , ihtiyar, kızlar, delikanlılar ve sevimli çocuklar dahil olmak üzere neredeyse herkes tarafından yeniden düzenlenen (cover) ama hiç bir zaman orjinal halinin tadını vermeyen bir şarkı: Rolling Stones'un Paint It Black'i..

Anlayarak ilk kez Full Metal Jacket'ı izlerken dinlemiştim bu şarkıyı. Filmin bitiş jeneriği girerken çalmaya başlıyordu ve filmin atmosferine ,sonda çalması itibariyle, şiirsellik katarak muazzam bir final oluşturuyordu Kubrick.

Bu video ise şarkının çıktığı 1966 yılına ait. Mick Jagger'ın tıfıl hali de görülmeye değer.



*Guitar Hero III'de çok fena çalarım

Zeki Müren Diyor Ki

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 02:03

9

Soruyorlar, “Niçin bir sekreterin olmadı şimdiye kadar” diye.
Burada arz edeyim sizlere,
Bana sırrını açan bir çok aile oldu. Bana güvenerek dertlerini anlatan bir çok kişi var. Bir sekreter tutsaydım, yani mektupları kendim okumasaydım da başkası okusaydı, günün birinde o yazılanlar duyulabilirdi ve şöyle düşünürlerdi mektup yazanlar : Zeki Müren , bizim sırrımızı başkasına anlatmış.
Onun için vakit bulduğum zaman mektuplara kendim cevap vermeye çalışıyorum.


Bu lafların üzerine hala bir şeyler karalayıp, günümüzdeki sanatçılardan(!) falan örnekler verip, Zeki Müren'i anlatmaya çalışmayı gereksiz görüyorum. Karşılaştırma yapmak için bile onunla aynı paragrafta olmayı hak etmiyor şimdikiler. O yüzden kendi sözleri yeter de artar bile onun değerini anlamaya.

Penaltı Nasıl Atılır ?

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:22

3

Penaltı, futbolda gol atmanın en kolay ve en kestirme yoludur.Kaleci ve penaltıyı atacak oyuncu arasında ne etten bir duvar ören defans,ne de başka bir engel kalmıştır penaltı çizgisindeyken.Ama penaltı atmak da başka bir yetenektir.O basit vuruş ne futbol idollerinin canını yakmıştır.Roberto Baggio,Zico,Terry gibi..


Benim hayatımda gördüğüm en iyi penaltı atan adam Alan Shearer idi.Onun kadar topu ölü noktaya ya da spiker tabiri ile "kalecinin uzanamayacağı köşeye " atan birini görmedim diyebilirim.

Ta ki dün akşam Rusya Ligi'nde oynanan Saturn-Spartka Moskova maçına kadar :




Bu ne özgüvendir...bu ne tekniktir..bu ne kondüsyondur...

O kadar mesafeyi soluksuz koşup gayet klas bir şekilde köşeye bırakıyor topu.

Ben kendisinden formayı çıkarıp gol sevincini öyle yaşamasını da beklerdim,ama sarı kart görmemek için yapmadı sanırım.

Güzel İkili 1

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 23:12

4

Flying Dutchman Ezeli Rekabet Serisi yapar da HBBA "Güzel İkili Serisi" yapmaz mı ?


Güzel İkili serisinin ilk konukları ecnebilerin Ernie ve Burt'ı bizim için ise "Edi ve Büdü"


*Bu arada bu ikiliyi seslendiren ve sevilmelerinde büyük katkıları olan tiyatrocular Altan Erkekli ve Köksal Engür'ü de anmadan geçmeyelim.

Devekuşu Cumhuriyeti'nin Kelebekleri

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 21:56

1


Ben çocukken Devekuşu Kabaresi'nin oyunlarının kasetleri vardı : Beyoğlu Beyoğlu, Aşk Olsun, Deliler, Reklamlar, Yasaklar...

Video kaset değil bu arada yanlış anlaşılmasın; bayağı bildiğimiz kaset.Sadece ses..

Ne zaman canımız sıkılsa o kasetleri koyar dinlerdik hiç bıkmadan. Hiç bir oyunu izlemeden sadece kasetlerini dinleyerek neredeyse tüm Devekuşu Kabare oyunlarını, oyunlardaki tüm esprileri, şarkıları ezberlemiştim ki hala çoğu ezberimdedir.


İşte o oyunlarden biri olan Yasaklar'da o zamanın TRT denetimlerini hicveden "Minik Kelebek" adında bir skeç vardı.AlkışlarlaYaşıyorum'a da eklemiş birileri.Buyrun :




Bundan 20 yılı aşkın bir süre önce oynanan bir oyundan bir kesit izlediniz. Peki geçen bu süre içinde bizim ülkemizde neler değişti ?

Çok şey değişti tabi.Mesela artık sadece bir kanalımız yok.Uyduda,kabloda ; yerel , ulusal yüzlerce televizyonumuz var. Ama artık o dönemdeki kadar meraklı değiliz televizyona.Artık internetimiz var ve daha nice teknolojik gelişime sahibiz o döneme nazaran.

Peki beyinler değişti mi ?

Artık bir kelebeğin uçmasının sakıncalı olabileceğini düşünen zihniyetten uzak mıyız ?

Bu sabah bilgisayarımı açtığımda MySpace ve LastFm sitelerine erişimin engellendiğini öğrendim. Youtube zaten ezelden beri kapalı. Sağolsun denetimci amcalar her zaman olduğu gibi bizim iyiliğimizi düşünmüşler ve bu zararlı siteleri kapatmışlar.



Bir yıl kadar önce Blog sitelerine de yasak konmuştu hatırlarsınız.Gerçi şu an da pek sağlıklı bir şekilde giremiyoruz bloglara ya neyse.

İşte o zaman bir yazı yazmıştım.Bazı yerlerinden alıntı yapmak istiyorum :


....sağolsunlar ,tıpkı Youtube,ekşisözlük,geocities,vb.. örneklerinde oldugu gibi beni ve etrafımdaki insanları zarar görmekten kurtardılar.Tabi yalnızca benim yazılarımın değil aynı zamanda her gün keyifle okudugum bana çoğu gazetenin,televizyondaki spor programlarının yaşatmadıgı keyfi yaşatan acetobalsamico'yu, flyingdutchman'i, bir sürü yeni tarif ögrendigim pastacı'yı, pek çok alternatifi buldugum evrenselmuzik'i ve şu internetten keyif almamı saglayan daha pek çok bloga erişimim engellendi.

Şimdi "ulan zaten blogger siteleri toptan engellendi senin pastanla ne alakası var ki" diyebilirsiniz.Tamam işte ben de onu diyorum zaten, denyonun biri bir blogda saçmasapan bir şey yaptı diye benim yemek tarifime niye engel koyuyorsun.

Youtube yasagında mantıgın zerresini bulamazken ve daha saçması yapılamaz herhalde derken, "çok büyük konuşmuşum" diyorum şimdi kendi kendime. Artık işler öyle bir duruma geldi ki, günün birinde adamın biri karısını kesip buzdolabına saklasa evlerdeki tüm buzdolaplarına "bu buzdolabına erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" diye yazılabilir gibi geliyor bana.Hatta insanlar arkadaslarını arayıp "oğlum şu buzdolabına açmak için ayar neydi lan" diyebilecekler böyle bir senaryoda.


Diyecegim şudur ki dostlar,yıllardır hem içerde hem de dışarda süregelen bir kimlik tartışmamız var. "Kim Türk kim Türk kim Arap kim Ermeni,hepimiz Türküz,hepimiz Ermeniyiz,batıda bizi yanlış tanıyolar" gibi uzantıları olan bizzat ucuna kendimizin sıçtığı degnekler kümesi. Ama bu karmaşaların hiç birisi çözüme de kavuşamıyor, çünkü kimse "öteki"ni dinlemiyor bu ülkede. "Aydın" diye gecinenler de,cahil olduklarını söyleyenler de karşı tarafın ne hissettgini ne düşündügünü hiç bir zaman kaale almadı bu ülkede.

...ve böylesine diyalogsuz, empatiden yoksun bir ülkede tek çözümdü tüm sınıfı okul sonunda cezaya bırakmak.

...ve ilkokul 3.sınıfta arkadasının yaramazlıgı yüzünden cezaya kalan çocuk, askerde denyonun biri yüzünden tüm tabur cezaya bırakılınca da sesini çıkarmadı. PKK köy basınca tüm Kürtleri terörist yaptık, tüm Sivaslılar yakmıştı Madımak Oteli'ni, Alevi'ye kız verilmezdi bizim ailede, Sünni adam damat olamazdı bizim sülalede, Beşiktaşlı olmayanlar orospu çocuguydu bizim tribünde, "türbanla okula gelmesinler kardeşim" niyetleri başkaydı onların, mini etek giyen kızın niyeti de belliydi zaten, ama "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktu" onu da söyleyeyim yani.....

Uzatayım mı daha ?

Anlatmaya çalıştığım şudur ki efendim, herkes işine gelince demokrat işine gelince özgür, işine gelince masumu oynayınca hepimizi böyle topluca cezaya bırakıyorlar işte.Ne zaman kafamızı işimize gelmeyince kuma gömmeyi bırakırsak o zaman bir şeyler yolunda gidecek bu ülkede.

Bence bu mümkün mü...İmkanı yok!!!


Bu yazıdan yaklaşık bir yıl sonra yine tüm sınıf yine cezaya bırakıldı.

Devekuşu Cumhuriyeti'nde yaşayan Kelebekler olarak zaten bir gün sürecek ömürlerimizde uçmamızın sakıncalı olduğunu söyleyen insanlar tarafından yönetilmeye devam ediyoruz.

Aynı soruyu bugün sorarsak peki bu düzen...pardon , bu kafalar değişir mi ?

Biz kelebekler olarak biraz daha uçmadan yerimizde oturup bekleyelim de, tam güneş batarken bir şeyler değişir herhalde..

Can Alın, Can Verin

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 18:43

4


Bir cinayet işlenir, o cinayet tüm ülkeye iyi gelir ;

Konuşacak dedikodu yapacak bir şeyler çıkar.Gündemi aylarca meşgul eder..Ha yakalandı ha yakalanacak derken tüm dertler unutulur..

Bir çocuk bir cinayet işler onu yakalamakla hükümlü olan ama yakalayamadığı gibi bir de "kızlarına sahip çıksalardı" diyen emniyet müdürü kazanır. 3 ay içinde emniyet müdürlüğünden valiliğe terfi eder.Makamı yükselir,maaşı artar kariyeri yükselişe geçer.


Bir çocuk bir cinayet işler, Belediye Başkanı kazanır.Daha bir hafta önce sel felaketi olur, onlarca insan ölür, Belediye Başkanı kendi acizliğinden, basiretsizliğinden "gezegen"e suçu atarak yırtmaya çalışır, "Allah'ın takdiri" der, bir hafta sonra tüm ülke cinayete kilitlenir, sel felaketi unutulur. Her şey bir anda unutulur, gündemden düşen Belediye Başkanı kazanır,önlemleri almayanlar kazanır..


Bir çocuk bir cinayet işler , yeni atanan Emniyet Müdürü kazanır. 6 aydır yanı başlarında olan adam teslim edildi diye, iş bitirici ilan edilir. Teslim edilen bir zanlıyı yakalamış gibi gururla röportajlar verir. "Şöyle uğraştık böyle uğraştık" diye açıklamalar yapar. Sonuçta kendisi kazanır, bir kaç sene içinde valiliğe terfisini bekler.Makam kazanır, ünvan kazanır.

Bir çocuk bir cinayet işler, medya kazanır. Mağdur babayı ordan oraya sürükler, binlerce soru sorar, kafasını allak bullak eder. Daha bir kaç ay önce kızının kafası çöp tenekesinden çıkmış olan bir babadan mantıklı cevaplar,yerinde bir ruh sağlığı bekler. aksini görünce de "Çıldırmış - Kafayı Yemiş - Tek İsteği Paraymış" yaftalarını yapıştırır. Tirajlar artar,reytingler tavan yapar,medya kazanır,herkes kazanır..


Bu ülkede bir cinayet işlenir, acizlikleri ortaya çıkan tüm sorumlular kazanır...

Siz de bir cinayet işleyin...

Can alın , can verin...

Tüm dertleri, sorunları, acizlikleri bir çırpıda unutabilen bu insanlara oyalanacak bir şeyler verin.


Böylece ülke kazansın, millet kazansın herkes kazansın..

Olan, "hayatı çöpte son bulanlara" olsun..

Demiş ki..

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 19:36

6



...2009 yazarken de iki sıfır var.9'un yanındaki 0 solda 0..sildiniz.

Kaldı mı 9 ?


2'nin yanında bir 0 var, onu da sildiniz.

Kaldı mı 2 ?

Toplayın ne yapar ?

11 yapar.

2009'un içerisindeki iki 0'ı da sildiniz. Ne kaldı ?

29 kaldı !!!

11 ile 29'u toplayın........40 yapar !!!
..ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin 40.Yıldönümü !!!





Konu ,tek siyaset yaptıkları ve güç aldıkları alan olan şehit,vatan,bayrak olunca atıp tutan,ipleri elinde gezen ama; sel felaketi ve diğer yanlışlarda bir kez olsun ortaya çıkmayanların muhalefetinin artimetiğini çok güzel özetlemiş sayın Bahçeli.

Bu vesile ile de blogda yeni bir seri başlatıyorum.Adı : Demiş ki

Adından da anlaşılabileceği üzere birilerinin ağızlarından çıkan, önemli, saçma, zekice, ahmakça, dikkate değer, beş para etmez sözleri burada paylaşıp üzerine de bir kaç laf söyleyeceğim.

*Bu güzide video için can dostum,kıl insan Ali Türk'e teşekkürler.

Green Grass - Cibelle, Agathe&Fine

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 17:38

4

Haftanın Şarkısı bir cover.Tom Waits'in Green Grass'ını Cibelle yorumlamış. Güzel de yorumlamış gerçekten. Animasyon klipleri oldum olası severim.O yüzden klibi de pek hoşuma gitti.



Bu ise şarkının bambaşka bir yorumu.Adlarının Agathe ve Fine olduğunu videodan öğrendiğimiz bu iki sevimli kız gerçekten şarkıya bambaşka bir boyut katmışlar.

Buyrun izleyin.



*Şarkıları ve videoları keşfetmemi sağlayan Benut'a teşekkürler.

Bir Toyunya Masalı - OmuzBaş Kevrenek

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 07:38

6

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer anchorman, pireler imajmaker iken, ben dedeme “git şu saçını kestir” der, dedem saçları tek gözünü kapatır emo emo gezer iken; bir insanı tüm dünyaya bedel, bir bedeli bin bedele yeter, tüm dünyası binbir bedelle döner Toyunya ülkesinin Toyun Halkı; sağı solunda,solu sağında, yukarısı aşağıda, aşağısı yukarıda her şeyden haber alır, hiç bir şeyden habersiz yaşar gider imiş.

Bu Toyunya halkının ak koyun saflığında, kurt kurnazlığında, sürüyü kurda veren, kurdu sürüden çeken, önce “yok” sonra “var” diyen insanları, yıllarca kendilerine bir baş arar durur; Toyunya’da ne zaman bir baş seçilmek istense hep aynı Ayaklar Baş olmak ister,farklı ayaklar döner, ayaklar başa, başlar ayağa geçer, işte bu yüzden Toyunya’da baş olanlara “BaşAyak” denirmiş.

BaşAyakların yönettiği Toyunya’da bir de Omuzlar varmış ki onların üzerlerinde güç aldıkları yıldızlar olurmuş.

Bazen bu Omuzlar, Toyunyalıların seçtikleri Ayaklara “bunlardan baş olmaz” diyip üzerlerindeki yıldızları savurur, onların BaşAyaklıklıklarını düşürür, onların yerine geçip kendilerini OmuzBaş ilan ederlermiş.

Kevrenekpaş da o omuzlardan biri olup Toyunyalı Toyunların gidişatından hiç memnun olmaz,gece gündüz “ben de benden öncekiler gibi yıldızlarımı kullansam mı kullanmasam mı, OmuzBaş olsam mı olmasam, omzu bir koysam mı koymasam mı” diye düşünür gecesini gündüzüne katarmış.

Günlerden bir gün Toyunya’da artık işler iyice ters gitmeye artık ayaklar tarafından yönetilmeye dayanamayan Toyunyalılar isyan etmeye; BaşAyaklar, ayaklar alına aldıkları Toyunyalıların “Başımızda Ayak İstemiyoruz” isyanını bastıramamaya, isyanlar devam ettikçe de Toyunya’da dirlik düzen kalmamaya başlamış.
Olayları yıldızlarını parlatarak izleyen KevrenekPaş gün bugündür deyip yıldızlarını devreye sokmaya karar vermiş. “Dirlik ve düzeni sağlamak için” yönetime el, ayaklara omuz koymuş ve kendini OmuzBaş ilan etmiş.

Ama Omuzbaş olmanın da gerekleri varmış. OmuzBaşlar kendilerini OmuzBaş ilan ederken Toyunya’da ne kadar yaşayan varsa hepsine tek tek omuzu koyar, hepsini anasından doğduğuna pişman ederlermiş.

Madem ben de omuz koyacam benimki en pisi olsun” diyen KevrenekPaş’ın da yaptığı öyle bir omuz koymaymış ki kendinden önceki OmuzBaşları bile gölgede bırakmış. 

BaşAyaklara itiraz eden-etmeyen, susan-konuşan, bağıran-gıkı çıkmayan, SOLdan giden SAĞdan geçen, ortada buluşan, camiden dönen, meyhanede çıkan her kim varsa hepsini bir araya toplamış.

Kuruya-yaşa, yaşa-başa, başa-ayağa bakmadan türlü işkenceden geçirip, konuşanları susturup, susanları iyice pusturup, pusanların gözünü korkutup, korkusuzların soyunu, soysuzların başını kopartıp; o başları da omuzlara katık edip Toyunya’da düzeni(!) sağlamış.

KevrenekPaş , işkenceler bitip kanlar derelere akınca, dereler evlere taşıp, taş duvarlar bir bir Toyunyalıların üzerlerine yıkılıp da tüm Toyunyalılar olanları unutunca da artık OmuzBaşlıktan sıkılıp yerini yine BaşAyaklara bırakmış.

Yeni gelen BaşAyaklar da; her şeyi bir çırpıda unutan, 1000 yıllık geçmişi olan ama 0.001 yıl öncesini bile hatırlamayan, hatırlayanın hatrının silindiği, silenin silüete dönüştüğü Toyunya’ya hemen tekrar bir düzen kurmuş, bu düzen öyle bir düzenmiş ki daha önceki düzenleri bile mumla aratırmış. Mumla arayanların da mumları söner, artık mumu neyle yakacaklarını bile unutur hale gelirlermiş.

Koyun olmaya dünden meyilli Toyun halkında koyun olmayanlar bile hayatta kalmak için “mee mee” diye bağırmak zorunda kalır olmuşlar. Mee’lemeyi reddedenler ise havlamak zorunda bırakılırlarmış..

Artık tamamen Koyun’ların yaşadığı Toyunya’da yeni düzen öyle bir oturmuş ki Baş olmak için artık Ayak değil Parmak, hatta Tırnak olmak yeter hale gelmiş…

KevrenekPaş mı ? 

O da ömrünün sonuna kadar resimler yapmış, her gece huzurla yatağına girmiş, deliksiz uykusunu çekmiş, rüyasında işkence yaptırdığı bedenleri değil, ertesi gün resmini yapacağı nü’leri görmüş….

Gökten üç elma düşmüş…
Biri bu masalı okuyana…
Biri yorumlayana…
Diğeri de ona buna yollayıp yazanın başını derde sokana…

* Çocukken Andersen'den Masallar yerine Aziz Nesin'den Masallar'ı tercih edenlere ithaf olunur..

Gezegenin Üstünde 0.0002 Fersah

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 03:54

12


"Bir ulaştırma bakanı düşünün…

Dünyanın en büyük internet sitelerine erişimin engellenmesine “ne işiniz var elelamenin sitesinde” diye karşılık versin.

Her 3 ayda bir büyük bir tren kazası yaşansın, insanlar ölsün ama o bırakın istifa etmeyi; “bakan” olmayı , “trene bakan” olarak algılasın.

Kabine değişsin,”Kemal Ağbi” bile yerini kaybetsin ama o hala koltuğunda otursun.

Bir emniyet müdürü düşünün,

Sorumlusu olduğu insanların güvenliğini kaybettiği durumlara “münferit olaylar” diye tepki versin. Cinayete kurban giden bir genç kızın ailesi için “onlar da kızlarına sahip çıksaydı” demecini versin. Cafede otururken durduk yere polisten dayak yiyen vatandaşın tepkisine “abartılacak bir şey yok” desin.

Tüm bu rezaletlerin sonunda ödüllendirilip valiliğe terfi etsin…

Bir belediye başkanı düşününün,

Yıllardır en ufak yağmurda seller altında kalan bir memlekette bir türlü altyapı sorununa çare üretmesin.İnsanların evlerinde uyurken birden suların altında can derdine düştüğü ve 31 insanın hayatını kaybettiği ve birinci derecede sorumlusu olduğu bir felaket sonrası “Allahın takdiri,dünyada zaten bu tip felaketler oluyor,gezegenimizi iyi kullanmıyoruz” tipinde bir açıklama yapsın.


Bir halk düşünün,

İki lafından biri “namus,şeref” olsun, Ramazan ayında oruç tutmayana kötü gözle baksın ama; selde can derdinde olanın malını yağmalasın, su altında kalan fabrikanın mallarını çalmaya kalksın.Hem de bunları o çok sahip çıktığı Ramazan ayında hem de iki metre ötesinde insanlar ağlarken yapsın. "

Biliyorum tribünlere oynuyorum yine, her olayın arkasından,oturduğum yerden ahkam kestiğim, onu bunu eleştirdiğim gibi..

Hatta bariz bir şekilde daha önce kurduğum cümleleri kuruyorum Binali için,Cerrah için..Kendimi tekrar ediyorum.

Peki ne yapalım..aynı şeyleri söylemekten başka.Değişen bir şey var mı da farklı şeyler söyleyelim artık. Yine aynı adamlar değil mi bunlar, aynı hataları yapan, aynı saçma açıklamalarla kendilerini savunan.O adamların kendilerini tekrar etmesinde insanla ölmüyor mu.Bırakın aynı zırvalarımızla kendimizi tekrar edelim bizler kimseyi öldürmeden.

Bakın,

17 Ocak 1995’de Kobe’de 7.3 şiddetinde deprem oldu.6000 insan öldü.Şehire su getirmeyi başaramayan belediye başkanı, bu durumu gururuna yediremeyip istifa değil ,intihar etti.

İstanbul ve Trakya'da yağmur yağdı ve iki günde 30’dan fazla insan öldü.Belediye başkanlarını bırakın İski Müdürü bile hala o koltukta oturuyor

Ben demiyorum Kadir Topbaş çıkıp önce İski Müdürü'nü sonra kendini vursun, demiyorum sorumluları tek tek kurşuna dizip intihar etsin…tamam istifa da etmesin,ondan da geçtik; ama çıkıp da "gezegenimizi kötü kullanıyoruz" demesin be kardeşim.

İstediğin zaman olaya yerel bakıp "bizi etkilemez teğet geçer" de istediğin zaman küresele gel "gezegeni kötü kullanıyoruz" de.

Biliyoruz ki istifa etsen de o ölen insanlar geri gelmeyecek ama bari dalga geçer gibi açıklamada bulunma Kadir. Sen çıkıp “hata bizim önlemleri almadık” desen de demesen de zaten bu keriz halk yine seni rekor oyla seçmeyecek mi ? O yağmayı yapanlar da yapmayanlar da zaten oyunu yine sana vermeyecek mi ? Daha önce vermediler mi ? Bir bok beceremesen bile zaten senin gibiler seçilmiyor mu ?

Daha niye doğruları söylemiyorsun, sorumlu da suçlu da biziz demiyorsun ? İstifa etme, tamam harakiri de yapma ama en azından bir çimdik at be Kadir.. Bir çimdik at bari de o ölen 30 kişiyi unutup "helal len adama bak aldı sorumlulugu,dobra herifmiş" desin bu gerizekalılar sana.En azından bir amorti ver be Kadir o kadar para yatırdık sana.

Olmayacak hiç bir zaman böyle bir şey. Çünkü bizler keriziz efendim bildiğiniz keriz.Bunun ne AKP ile ne sağcısıyla ne solcusuyla ne muhafazakarıyla ne milliyetçisiyle alakası yok.En çağdaşından tut da en yobazına kadar keriz bir milletiz biz.

Bakın bugün en çağdaş denilen İzmir'de belediye neler yapıyor ?


Benim ortaokula başladığım sene İzmir'de metro inşaatı başladı.Aradan 13 sene geçmiş İzmir'de hala metro çalışması var.Ha ama ne oldu Yeşildere'ye dev bir Atatürk Heykeli dikildi bu arada sağolsunlar.Yağmur yağar,İstanbul'a nazaran köy olan İzmir seller altında kalır,evleri su basar,millet rezil olur.Otobüsler metro inşaatının sürdüğü tıkanık yollarda slalomla yol alır,o inşaat hiç bir zaman bitmez kimse de sesini çıkarmaz "ne oluyor kardeşim yeter artık" demez.İzmir'in suyunda arsenik çıkar,Melih Gökçek'e bile alay konusu olunur.

Seçim geçer öğrenciye anında çift tarife uygulanır ha ama Atamızın heykelini diker belediyemiz sağolsundur.

Peki o heykel nereye bakar ? Yeşildere'nin dört bir yanına savrulmuş gecekondulara bakar.Belediyenin ona buna peşkeş çektiği sesini çıkaramadığı o gecekonduların hemen yanıbaşında durur.Belki iki de el ekleseler gözünü kapatır Atatürk maskı.

Diyeceğim şudur ki Ankara'nın kerizleri Gökçek modeliyle,İstanbul'dakiler Topbaş modeliyle,İzmir'dekiler de laikliği ağzına dolayan herhangi bir nefes alan varlıkla yönetilir.

Kimse de sesini çıkarmaz.Çıkarırsa "Bizden" olmaz,başına bir "hal" gelir.

Daha çok yağmur yağar ,seller akar Arap kızları camdan atlar yağmaya dalar.

Olan gezegene olur yine o suçlanır.

İki gün sonra sandıklar açılır bunlar da unutulur.Açılan sandık sayısına göre gezegenin nüfusu geçerli oy sayısı kadar olur.

*Bu arada İzmir'e AKP'li hükümet tarafından yeterli ödeneğin gitmediğini söyleyenlere de bu maskın 4 Milyon TL'ye mal olduğunu belirteyim.

Jenerikler 10 - True Blood

Posted by her boku bilen adam | Posted in , , , , | Posted on 20:44

7


Çok sevilen Jenerikler Serisi ile tekrar karşınızdayım sevgili izleyenler.

Bu sefer söz konusu olan jenerik,yine bir HBO dizisi olan "True Blood"a ait.Öncelikle dizi hakkında bir kaç kelam edeyim.

True Blood son yıllarda tekrar hortlayan vampir temasını merkezine alan bir dizi.Özellikle Buffy ve Angel gibi yeniyetmeler için hazırlanmış olan dizilerle iyice ayağa düşen bu vampir temasını da o düştüğü yerden alıp tekrar bir yerlere getiren bir dizi bana göre.Bunda da en büyük pay da tabi ki bir dahi olan "Alan Ball"a ait.

"American Beauty" gibi bir filmi ve bana göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi dizisi olan "Six Feet Under"ı yaratan adam Alan Ball, dizinin daha ilk bölümün ilk dakikalarından itibaren seyirciye, bunun daha önce izledikleri ve ayağa düşen vampir temalı öykülerden çok daha farklı bir hikaye olduğunu seyirciye hissettiriyor. Öyle ki ; dizinin ilk saniyelerinde gördüğümüz ve "züppe" diye tabir edebileceğimiz bir çiftin ve vampirleri alay konusu yapan bir yöre sakinin gerçek bir vampirden aldıkları ayar ile "bizim olayımız farklı" mesajı veriliyor.

Dizi ara sıra seks öğeleriyle doldurulmuş bir vampir hikayesine bürünse de, Amerikan halkının muhafazakar kanadına yaptığı göndermelerle ayrımcılık,ırkçılık ve dini temaları da alt metin olarak içinde barındırıyor.

Bu farklar ve tema ise özellikle jeneriğe çok güzel aktarılmış.Zaten insanı diziyi izlemeye iten en önemli etkenlerden biri ise bu harika jenerik.




Dizideki en olumsuz ve çekilmez şey ise Anna Paquin'in oynadığı Sookie karakteri. Anna Paquin ,ki kendisi 10 Seda Sayan antipatikliği gücündedir, Sookie karakteri ile adeta seyirciyi(en azından beni) çıldırtan mimikleri,saçmasapan şeylere burnunu sokması,iğrenç gülüşü ve çocuksu yapmacık hareketleri ile seyircide vampir olma isteği uyandırıyor.Ki vampir olsam kendisini dişlerimle değil çatalla öldürürüm.

Benim favori karakterlerim ise eşcinsel Lafayette ve vampir Eric. Özellikle Eric karakteri olduğu her sahnede diğer oyuncuları ve karakterleri gölgede bırakıyor.Adeta vampir etkisi yapıyor üzerinizde.

Dizinin,hikayenin geçtiği bölgenin de müzik kültürünü oluşturan country tarzı müzikleri ise özenle seçilmiş.Country tarzını sevmeyen ben bile dizinin soundtrack albümüne takılmış durumdayım son zamanlarda.

Özellikle jenerikte yer alan Jace Everett'in "Bad Things" şarkısı gerçekten çok iyi bir şarkı ve jeneriğe de gerçekten cuk oturmuş diyebilirim.

Bu vesile ile de bu şarkıyı da "Haftanın Şarkısı" yapıp o işi de aradan çıkarıyorum.

*Dizi ile ilgili yazılmış bir kaç yazı ve detay için de DiziGünlükleri'ni ziyaret edebilirsiniz.
*Şarkı için badcat ' e teşekkürler.

Ayın Yazıları 4

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 21:54

6


Önceki 3 neredeydi dediğinizi duyar gibiym.

Efendim şöyle ki , bu seri zamanında "Haftanın Yazıları" başlığı ile başlamıştı; ama her hafta onlarca blogu gezip okumak, üstüne üstlük en az 7-8 kayda değer yazı bulmak bendenize zor geldiği için bunu ayda bir yapayım dedim ve ortaya bu başlık çıktı.

Fazla lafı uzatmadan geçen ay bloglarda gözüme çarpan,diğer yazıların arasından sıyrılan; kısaca ayın yazısı olan yazıları paylaşmak istiyorum.

Sırada 4.HBBA Oscarları :

10 - Beynelmilel İzmir Fuarı - Masada Boş Bardaklar

İzmir'de doğup büyüyen bir çocuk için Fuar Zamanı kadar heyecan verici başka bir şey daha yoktur.


Ben çocukken her yıl en az bir büyük kavga eden ve birbirleriyle hiç geçinemeyen aile fertlerim için Fuar Zamanı, Barış Çubuğu içilen tek zamandı sanki.Eski fotoğraflar ortaya çıktığında tüm ailenin Ertem Eğilmez filmi gibi poz verdiği tek fotoğraflar da Fuarda çekilmiş fotolardı.

Fuar zamanı yaklaştıkça kardeşimle adeta geri sayıma başlar,hangi gün gideceğimizi, ne yiyeceğimizi, lunaparkta nelere binip, hangi hayvanları göreceğimizi hayal ederek geçerdi koca yaz. Ardından o muhteşem gün gelir; tüm aile Fuarı tavaf ederdik sabahtan akşama kadar.
Çimlerin üzerine serilip anneannemin yaptığı sandeviçleri yer (sandviç değil sandeviçti onlar) , paraşütten atlayanları izleyip, dayımla teyzemin "sen atlarsın ben atlayamam,bende etek olmasa atlardım" kapışmalarını çocuk neşesi içinde izlerdim.


Masada Boş Bardaklar Blogunda işte bizim Fuarımızın ufak bir tarihçesine değinilmiş.Üstte bahsettiğim zamanları hatırlattı bana bu yazı.İstanbul'da yaşayan Türkiye'nin, 1 aylığına İzmir'e misafir olduğu zamanları..

Şimdi bitti gitti fuar da..

9 - İlk Defa - ddarko

Listenin en garip yazısı ile karşı karşıyayız.

Aslında bu tam anlamıyla bir yazı da sayılmaz ya da ben bir kategoriye sokamadım tam. Blogunu okuyan birinden aldığı bir mail üzerine bir kaç kelam etmiş ddarko.


Sevimli bir serzenişle beraber isminivermekistemeyenbirhayranına teşekkür mahiyetinde bir kaç söz..

Hoşuma gitti benim.

Ayrıca kendisinin sıkı bir takipçisi olduğumu da buradan belirtiyorum.

8 - Saturation - Eksensiz

Sıra geldi bu ödülün müdavimlerinden birine.

Efendim diyorum Eksensiz roman etkisinde yazıyor, okurken çok güzel bir tat bırakıyor diye ama bu sefer durum farklı.

Kendisi bu yazısında bana göre ortada hiç bir ilginçliği olmayan bir olayı ,ki olay bile diyemeyceğim,alıyor bizlere harika bir öykü sunuyor.

Küp şekerden çikolatalı pasta yaratıyor tabiri caizse.

Bir de ilginç bir şeyler gelse başına kimbilir neler yapacak bu kız.

7 - Ey Ö$gürlük - Çekme Kaset


Şu ülkede Sol deyine,o SOL kelimesinin belki en çok hakkını veren adamlardandır Zülfü Livaneli.Ama o da sonunda bazı şeylere yenik düşüp Vodafone'un reklamlarında "Özgürlük" şarkısının kullanılmasına izin($) verdi.

Bu konuya pek çok açıdan yaklaşabiliriz. Ben açıkçası reklam yapılan firma savunulan görüşe çok ters olmadığı sürece çok da yadırgamıyorum bu durumları.Ki bu örnekte fazlasıyla ters..

Çekme Kaset ise olaya daha ilginç bir açıdan yaklaşarak daha önce şarkısının reklamlarda kullanılması hayretle karşılananlardan bir liste yapmış.

İncelemeye değer bir liste olmuş.


6 - Kına Gecesi ve Düğün Çemberi - Bilir Kişi Raporu

"Anne ile pazara gitmek" kadar korkarım düğünlerden."Düğün Fobisi" diye bir şey varsa ona tamamen sahip olanlardan biriyim diyebilirim.


Bilir Kişi Raporu nam-ı diğer DiziGünlükleri düğün konusunu ele almış yazısında.Adeta iskeletini çıkarmış düğün kaosunun.Gayet eğlenceli ve hoş bir yazı olmuş.Ayrıca benim "Gelin Başı" faciasından da bahsederek al da at dercesine verdğim pası gole çevirmiş.

BilirKişi olarak ilk ödülü olduğundan dolayı kendisini tebrik ediyor,kendisine Bedük'ten Automatik şarkısını armağan ediyorum.

5 - istesem o dakka yazmayı bırakırım ! - Siminya

"Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığı için yazılarına ara vermiştir"

"İşlerimin yoğunluğu sebebiyle cevap veremeyebilirim"

"Bazı özel sebeplerden dolayı bir süre bloga yazı ekleyemeceğim"

Bu ve bunun gibi örneklere aşinayızdır hepimiz ama , bu yazıdaki kadar eğlenceli bir ara verme,cevap verememe durumuna daha rastlamadım.


Basit bir "uzaklarda bir yerlerdeydim,yorumlarınızı yayınlayıp cevaplayamadım" yerine öyle bir yazı yazmış ki Siminya okurken iyi ki o arayı vermiş diyorsunuz.

4 - Top 10 Türk İnternet Yorumcu Klişesi - Flying Dutchman

Uçan Hollandalı'nın olmadığı bir "Ayın Yazıları" serisi 10 numarasız bir futbol tartışmasına benzerdi herhalde.


Dutchman ve ekibi bu sefer son yılların kanayan bir yarası olan ve aslında en kısa zamanda el atılması gereken bir konuya; Türk internet kullanıcılarının yorumculuk kimliğine bir bakış yapmış.

Özellikle internet yaygınlaştıkça ,her kafadan bir sesin çıktığı ülkemizde bazı kafaların ses yerine neler çıkardığını görmemize neden olan bu yorumculuk işini öyle bir özetlemiş ki okurken hak vermemek,kahkaha atıp bir yandan da sinir küpü olmamak mümkün değil.

Youtube'da Leman Sam'ın "Anladım" şarkısının bile altına "Ne kadar Fenerli Varsa A.... S....." yazan insanların yaşadığı memleketimizde bu konu hakkında en kısa zamanda bitirme tezleri de yazılması gerekiyor.

*Yazdığım bir yazının altına sadece "Bak dalgana" yazan arkadaşa da burdan selamlarımı yolluyorum.

3 - 2004 - Ey Hafıza! Kanıyor Ne Varsa Süzdüğün...


12 yaşına kadar kendi anneme anne demedim,diyemedim çıkmıyordu ağzımdan.Alışık değildim çünkü.Benim annem anneannemdi.Ona öyle hitap ederdim.2005'in 21 Ağustos'unda çekip gidene kadar da öyle kaldı benim için.Anne deyince ilk aklıma gelen O'ydu.

Huysuz cadı kadının tekiydi aslında;hatta öz annem ona ne kadar çektirdiği konusunda neler anlatırdı ki çoğuna şahit de oldum.Ama bana başkaydı.

Siz bir insanın son isteği olmak nedir bilir misiniz ?

Ben bilirim işte.

Onun son isteğiydim ben.Bu hayatta son kez görmek istediği kişiydim.Ne oğlu ne de 3 kızı,ne kocası ne de diğer 5 torunu..Beni görmek istemişti,benim elimi tutmak..

İşte bu yüzden konu ANNEanne ise benim için akan sular duruyor.

Benim için 2005 olan bu yazının başlığı Winston Wolf için 2004 olmuş.


Hem onunkini hem de kendi "Anne"mi hasretle anıyorum bu yazı vesilesiyle..


2 - Pippa Bacca'ya Mektup - Kadınlar Yazıyor - Ceset İzleri

Barış için yola çıkan bir gelin vardı..bir kadın bir insan..


Gelin olarak çıkmıştu bu yolculuğa çünkü gelinler kutsaldı,kimse dokunmazdı onlara..O yüzden beyazdı gelinlikler..Beyaz güvercin rengindeydi..

Ama güvercinlere de dokunulan bir yerden geçerken o gelinliğin beyazlığı kalmadı..

Televizyonda komedi filmi görüntüsü ile verildi haberi güvercinlere tahammülü olmayan insanalr tarafından...
*Daha önce kendi blogunda yayınladığı bu yazıyı bu sefer Kadınlar Yazıyor'a koymuş Cesetİzleri.Ben ilk kez orada okuduğum için geçen ayın yazılarında değerlendirdim.


ve bana göre geçen ay okuduğum yazılar arasında en iyisi...ayın 1 numarası

1 - Narin Konuların Narin İnsanları - persona noN grata

"Hümanistim ama kürtler ölsün ağbi,insan değil ki onlar"

"Milliyetçiyim ben Atatürkçüyüm,beğenmeyen s.ktirsin gitsin"

"Tabi ki darbeye karşıyım ama ordu da yeri geldiğinde sesini çıkarmalı hocam"

"Ya ben özgürlüklerden yanayım tabi ki kimse kimse kimseye karışmamalı,ha türban mı bak ona karşıyım ağbi o ne öyle"

Tezat Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz biz.Bu tezatlarla yaşarken de savunduğumuz ideolojilerin,inandığımız değerlerin en yakınından bile geçmeyecek şeylerin altına imza atıyoruz hep.

Türbanlı öğrencileri dini simge diye hak ettikleri okullara almayıp,derse iftar nedeniyle ara veren profesörler var bu ülkede.

Darbe savunculuğu yapan solcular, kendi halkının insanına soykırım yapmak isteyen milliyetçiler, sübyancılık yapan dini bütünlere dönüyoruz.

Bir görüşü bir inancı bir ideolojiyi savunurken önce tam karşısında ne olduğunu bilmek gerekiyor bana göre.

Marks okumamış biri sağ görüşlü olmamalı,tıpkı Hitler'in neyin nesi olduğunu bilmeyen birinin solcu olamayacağı gibi benim inancıma göre.

Neyi savunduğundan önce neyin karşısında olman gerektiğini bileceksin ki sonra o karşısında olduğunu sandıkların gibi davranma.

İşte bu yazı da aslında çok alakası yokmuş gibi gözükse de bunu anlatıyor bize..En azından ben bunu gördüm bu yazıda.

Aşağıladığımız,dışladığımız insanların ne hissetiklerini görmemiz,bilmemiz gerekiyor..


...işte Ağustos ayının en göze batan yazıları bunlardı benim için.

Her zamanki gibi kişisel bir listeydi..Yazan, okuyan , fikirlerini en açık şekilde dile getiren herkese teşekkür ediyorum bu ay için de.