Yurtta Savaş, Dünyada Savaş

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 13:09

7

Bu sabah uzun zaman sonra öğlene kadar uyuma peşindeydim. Ama yakındaki okuldan gelen çocuk sesleri yüzünden bu pek mümkün olmadı. Çocuk sesleri dediğim de sizi yanıltmasın. Öyle çocukların şen şakrak cıvıldamalarından bahsetmiyorum. 29 Ekim için prova mı yaptırıyorlar bilmiyorum ama sabahın köründen beri okuldan mikrofona son ses şiir okuyan çocuk sesleri geliyor.

Arada da başlarındaki hocaların sesleri.. bir bağırıyor adam "evladım rahat dur, törenin bitmesini bekle" diye. Ama öyle böyle bir bağırma değil. Elinde mikrofonla bağırıyor adam yahu. Sonra da tekrar çocuğa veriyor mikrofonu o da başlıyor "Cumhuriyet özgürlüktür ...."

Buraya kadar aslında garip bir şey yok diyebilirsiniz.

Garip gelen, çocukların okuduğu neredeyse tüm şiirlerde "düşmanlara karşı savaşlar verdik, vatan için savaşmak ölmektir, cumhuriyet için kan dökmek, şehit kanı vb."

Aynen böyle mısralar içeren şiirler okutuyorlar küçücük çocuklara hem de konu Cumhuriyet iken.

Tamam bu topraklar için kan döküldü, şehitler verildi ama daha küçücük çocuklara savaşın bu kadar yüce bir şey olarak gösterilmesi yanlış değil mi ?

23 Nisanlarda "bir dünya bırakın tüm çocuklara, el ele ele gelin çocuklar" şarkıları söyletip geri kalan tüm günler "düşmanları öldürdük, vatan için kan döktük" diye bağırtırsanız, hangi dünya çocuğu gelmek ister ki buraya, bağıra bağıra "kan döktük bu vatan için yine dökeriz" dedirtirseniz 7-8 yaşındaki ufaklıkların "Barış" a inanmalarını ne kadar beklersiniz ki ?

Nasıl anlatacaksınız her şiirde Atatürk şöyle savaştı böyle savaştı dediğiniz bu çocuklara aynı Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" dediğini.


Ama zaten evine gidip babasının aldığı tabanca ile oynuyor bu çocuk, televizyonda resmen pornografik şiddete varan şeyler izliyor; ergenliğe geliyor kendini "Polat Alemdar" olarak görmek istiyor, askere gidiyor "Her Türk asker doğar" demezse dayak yiyor.

Savaşı şiddeti kötülediği, eleştirdiği zaman da ya "vatan haini" ilan ediliyor ya da "ibne".

Geçenlerde sokak arasında yapılan bir düğünde(evet düğün) balkondan düğünü izleyen 3 yaşındaki Burçak adındaki bir kız çocuğu aşağıdan havaya ateş ederek eğlenenler(!) tarafından vuruldu. Vuran da bir kadın. Ateş ettiği silah da polis olan kocasına ait.

Bu haberi izlerken hanginiz şaşırdınız soruyorum size?

Ben hiç şaşırmadım açıkçası. Hatta üşenmeyin google'a yazın "düğün,maganda, silah, maç, kutlama" karşınıza kaç sonuç çıkıyor bakın.

Artık birinci sayfa haberi bile olmuyor böyle şeyler zaten.

Dün de Fenerbahçe forması giymiş kutlama yapan bir kadının kafasında şişe kırmışlar. Sırf rakibi olduğu takımın formasını giydi diye bir kadının kafasında şişe kıran adamlar var bu ülkede.

"Bu ülkede" diye başlayan cümlelerden ben de sıkıldım ama; bu ülkede daha ilkokula giden çocuklara oyuncak olarak tabancalar alır, savaşı barış'ın karşısında bu kadar yüceltirsek, onlara bayrak sevgisini kan vurgusu ile vermeye çalışır; Atatürk sevgisini törenlerde güneşin, yağmurun altında azarlaya azarlaya zorla bekletip onun düşüncelerini değil de savaşlarını yücelten şiirleri okutursak, düğünde, maçta, herhangi bir kutlamada sevinmeyi havaya ateş etmek olarak görmelerine bu kadar şaşırıp tepki verme hakkımız olur mu ?


Sen de olayı nerden nereye bağladın be HBBA...

Hakkaten öyle değil mi nerden nereye bağladım.Vay bana vaylar bana.

Klavye başında atıp tutmak kolay tabi.

Oysa tabancanın yanına bir gül koysam ne tabancanın kakalığı kalırdı ne de savaşın kötülüğü.Biraz da kan tamam işte.

Siz kulak asmayın bana en iyisi.

Twitterım Güzel Kuşum

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 20:57

16

Friendfeed üzerine yazdığım inceleme yazılarında "Microblog" hadisesinden ve bunun çıkış noktasının da Twitter olduğundan bahsetmiştim.

Son zamanlarda özellikle çok fazla vakit geçirdiğim ve gözlem yapma şansına eriştiğim Twitter ile ilgili bir inceleme yapmak da artık iyice şart olmuştu.

Bloga verdiğim 10 günlük aranın ardından da ilk yazının Twitter incelemesi olmasını kararlaştırdım.

Sözü fazla uzatmadan Twitter'ın ne menem bir şey olduğundan bahsederek konuya gireyim efendim.

Geçenlerde Serdar Kuzuloğlu şöyle bir cümle kurdu :

Twitter'ın kurucularının Twitter fikrine ilk tepkileri: Aptalca!

Evet gerçekten de "Ne işe yarıyor bu Twitter" diyenlere bunu açıklamaya çalışırsanız onlar da size aynı tepkiyi verebilir ki gördüğünüz gibi kurucuların bile ilk tepkileri bu olmuş.

Peki gerçekten de nedir bu Twitter ?

En basit şekilde tanımlarsak : 140 karakter sınırı ile bir şeyler yazmak ve yazdığınız şeyin sizi takip edenlerin sayfalarında görünmesi....Sizin takip ettiklerinizin de yazdıklarının sizin sayfanızda görünmesi.


İşte bütün mesele bu...


Gerçekten de ne kadar aptalca duruyor değil mi ?

Değil işte.


Zamanında telefon için Amerika Başkanı Rutherford'un da, "Bu çok şaşırtıcı bir icat ama bunu kim, niye kullansın ki" dediğini hatırlatırım sizlere.. (kaynak : Kim 500 Milyar İster-Sezon 4-Bölüm 77 )

Friendfeed yazılarında da bahsettiğim üzere Microblogging denen hadisenin dünyadaki 1 numarası Twitter.

Bu kadar popülerleşmesinin ve bu microblogging denen, aslında çok da büyük bir işlevi yokmuş gibi gözüken hadisenin bu kadar tutulur hale gelmesinin ise en büyük nedeni kuşkusuz yine o yazıda bahsettiğim gibi neredeyse tüm ünlü şahısların Twitter sahibi olması.

Siyasetçisinden, şarkıcılara, gazetecilere, yazarlara kadar pek çok ünlünün Twitter’ı bu kadar çabuk benimsemesinin de en büyük nedeni kuşkusuz basit yapısından ileri geliyor.

Aslında üstte de belirttiğim üzere çok da büyük bir numarası olmamasına rağmen gerek basit yapısı gerek içinde ünlüleri barındırması gerekse bazen uzun yazılar yerine iki üç cümle ile derdini anlatma seçeneği ile güzel bir icat.

Ama kim niye kullansın ki ?

İşte bu sorunun cevabını HBBA olarak irdeliyor ve sizlere Twitter'ın barındırdığı gizemli, saçma , absürd, eğlenceli ,sinir bozucu maddeleri sunarak; niye ve nasıl kullanmanız ya da neden hiç bulaşmamanız gerektiğini nedenleriyle sıralıyorum :

Madde 1 : Bizarro World

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sitcomu olan Seinfeld’in 8.sezonun 3.bölümü olan “The Bizarro Jerry” de Jerry Seinfeld şöyle bir cümle ile tanımlar Bizarro Dünyası’nı :

Superman's exact opposite, who lives in the backwards Bizarro World. Up is Down, Down is Up, he says hello when he leaves, goodbye when he arrives.

Yani "Bizarro Dünyası , Süperman'in tam anlamıyla tersidir. O dünyada Yukarı, Aşağı; Aşağı da Yukarı anlamına gelir. Gideceği zaman "Merhaba", geleceği zaman da "Hoşçakal" der."

Eğer ünlülerin Bizarro Dünyası nasıl olurdu diye merak ediyorsanız, Twitter sizin için biçilmiş kaftan diyebilirim hiç tereddüt etmeden.

Ekranda gördüğünüz, yeri gelip yazılarını okuduğunuz, filmlerini izleyip şarkılarını dinlediğiniz, sizi neşelendiren, hüzünlendiren insanların aslında hiç de göründükleri gibi olmadığını hatta "göründüğü gibi değil" cümlesinin ne kadar hafif kaldığını kendi gözlerinizle görebilirsiniz Twitter sayesinde.


Kendinizi şoka hazırlamanızda fayda var baştan uyarayım.

Madde 2 - Cüneyt Özdemir the Superman

Eğer Twitter, Bizarro Dünyası ise Cüneyt Özdemir kesinlikle Superman'dir. (dur bunu tıvitıra da yazayım)

Efendim Cüneyt Özdemir'i nasıl bilirsiniz ?

Yıllardır ekranlardan aşina olduğumuz. 5N 1K gibi gayet düzeyli ve dolu bir programı hazırlayıp sunan, eli yüzü düzgün, hani "kızım olsa verirdim" diyeceğiniz pırlanta gibi bir çocuktur değil mi ?

Değil işte !!!

Twitter'ı kullanmaya başlayıp bir de Cüneyt Özdemir'i takip etmeye başlarsanız kendisinin ekranda göründüğünden ne kadar da farklı bir varlık olduğunu görebilirsiniz. Hem de öyle "ekran 5 kilo fazla gösteriyor" tipinde bir şey değil bu bahsettiğim. Zira ekran 555 kat düzgün gösteriyormuş kendisini de bizim haberimiz yokmuş.

En kestirme tabirle ekrandakinin aksine dünyanın en SIĞ insanı kendisi. Tespit yapıyorum ayağına yazdıkları şeyleri görseniz CNN Türk'ü açıp ekrana tükürürsünüz.

Hemen en taze örneği vereyim size.

Beyzade, Okan Bayülgen ile Oray Eğin'i kıyaslıyor ve şöyle bir cümle kuruyor :

Oray vs okan;oray habercidir, okan programci.Oray sorar, okan anket yapar.Oray kuskucudur, oray agirlamaci. Oray halktir, Okan celebrity


"Orray Eyn Hulk'tur"(yazayım bunu da) demiyor yanlış okumadınız. Cüneyt Özdemir'e göre Oray Eğin isimli insan kişisi Türk Halkı'nı temsil etmektedir.

Yaptığı TIRT tespitlerin yanında öyle boş ve saçma şeyler için öyle yoğun kullanıyor ki hesabını kendisini izleyenlerin ana sayfaları Cüneyt Özdemir'in boş sözleriyle dolup taşıyor. Yani yazmadığı bir an bile yok. Yazdığı şeyler de :

Baliga cikiyorum. Saka degil harbiden baliga cikiyorum...

de, da kursundaki hocam az önce beni kovdu. "Sen doğuştan de da özürlüsün defol" dedi. De da özürlüler derneği var mı? Yoksa kuracağım.

Dün 5500. kişiyi takip edeceğimi söyleyip sonra vazgeçmiştim ya ondan da vazgeçtim. 5500 olunca hemen follow ettim. Babanıza bile güvenmeyin

Vucudumun cok esnek oldugunu soyleyen yeni pilates hocama 'eski olimpiyat sampiyonuyum'dedim inanmadi.Cok inanarak ve icten soylemistim oysa

Hande Ataizi'nin dudaklarına ne olmuş böyle? Elbise ile beraber dudaklar bu kadar büyüyebiliyor mu?Kolyelerin yatay olması gerek miyor mu?

Bundan bir kaç zaman önce kendisinin Nefise Karatay ile beraber olduğu haberleri dönmüştü. O zaman "ya bu adam şu Türkiye'de yıllarca içi dolu program yapan ender insanlardan biri, ne işi var acaba Nefise Karatay gibi genelde magazinle gündeme gelen; zamanında Mehmet Ali Erbil gibi bir adamla birliktelik yaşamış biriyle" diye düşünmüş ve bu duruma anlam verememiştim.

Kendisinin Twitter'da yaptıklarını gördükten sonra ise Mehmet Ali Erbil'in eski sevgilisi olan bir kadının bile kendisine nasıl tahammül ettiğine bir anlam veremiyorum.

Hani Facebook'da "bahse girerim uykusu gelen 500.000 kişi bulabilirim" gibi isimlerle kurulan gudik gruplar var ya; işte ben de bahse girerim Twitter'da yazdıklarını gördükten sonra Cüneyt Özdemir'i öldürmek isteyen en az 50.000 kişi bulabilirim.

Madde 3 - Medya Dolması

Kendimden bir alıntı yapayım tam burda :


Twitter bize türk medyasının önde gelenlerinin ne kadar boş adamlar olduklarını gösterdi. sağol twitter varol twitter.

Evet aynen öyle. Türk Medyası'nın önde gelen isimleri aklınıza kim gelirse Twitter'da sapıtıyorlar efendim. Öyle öyle değil. Yani inanın lise koridorlarındaki tenefüs arası diyalogları bile daha seviyeli daha düşünerek kurulmuş cümlelerle doludur emin olun.

Her saniye bir şeyler yazıyorlar, her saniye zırvalıyor, durmadan kendi sektörlerindeki başka önemli isimleri binlerce insanın önünde sinsice çekiştiriyorlar, hem de en seviyesiz şekillerde.

Cüneyt Özdemir'in başını çektiği Ahmet Hakan, Oray Eğin, Serdar Turgut'dan oluşan ahbap çavuşlar durmadan saçmasapan şeyler yazıyor, durmadan zırvalıyor hiç durmadan birbirlerine otu boku twitter aracılığı ile söyleyip anasayfada kirliliğe yol açıyorlar.

Serdar Turgut'tan inciler :

sahnazcakiralp heloooo


@orayegin what's up?


@sahnazcakiralp günaydın

@katkaya buluşalım

Diğerlerinden de örnekler vermek isterdim ama lütfen bana bu eziyeti çektirmeyin. Üzerlerine tıklayıp hesaplarına erişip sonra da gazete almayı kendiniz de kesebilirsiniz.

Madde 4 - Balina Balina


Twitter'da yeniyseniz üstteki resmi görmeye şimdiden alışın derim. Sitenin artık neredeyse simgeleşmiş karelerinden biri, twitter kuşları tarafından yerinden edilen bu balina.

Tüm olayı basit bir ileti paylaşımı olan bir sitede nasıl olur da on beş dakikada bir "sisteme aşırı yüklenmeden" dolayı kilitlenme yaşanır peki ?

İşte onun da açıklaması bu resimde saklı :


Madde 5
- Almanya'dan Eniştem Getirdi

Efendim, yeni bir dünya mutlaka kendine has ritüeller de içerir malumunuz.

Msn'in "kişisel ileti paylaşmak, titreşim göndermek, sımayl yollamak"; Facebook'un ilk dönemlerinde "Poke" denen saçmalık, friendfeed örneğindeki "like,#yay" mevzuları gibi her sanal ortamda olan bu kendine has jargon, twitter'da da mevcut.

Burda en ön sırayı ise RT(ReTweet) yani birinin yazdığı hoşunuza giden/garip gelen/tiksindiren bir iletiyi başına RT koyarak kendi sayfanızda paylaşmak geliyor.

Aslında güzel gibi görünen bir olay ama bu RT olayını öyle kullananlar var ki, adeta onların Twitter kuşunun "Papağan" olduğundan şüpheleniyor insan.

Hani ablası zengin biri ile evlenen ya da evlenmek üzere olan 8-9 yaşlarında zıpır erkek çocukları vardır. O çocuklar o eniştelerinin sponsorluğunda giyinir, onların cümlelerini kullanır.

-Emre ayakkabılar güzelmiş.
-Erdoğan eniştem Belçikadan getirdi.

- Akif sen yakınsın şunu çöpe atsana.

- Serbülent Ağbim dedi ki Lüksemburg'da hiç çöp yokmuş


- Berke ne sürdün gözüne öyle ?
- Berkant eniştem "Hollanda'ya götüreyim seni" dedi bana..


Madde 6
- Navigasyon Adamları

Dedik ya sanatçısı var gazetecisi var politikacısı var diye. İşte bu adamlar yazıyorlar "Konser için Londra'dayım, yarın akşam Malatya'ya geçiyoruz vb."

Politikacılardan Ufuk Uras var mesela adam yazıyor, diyor ki

Bugün saat 23:00'da "Türkiye'nin Açılımları" konulu "Siyaset Meydanı"ndayım. Show Tv'de...

Bilgi Üniversitesi'ne "Küresel Kapitalizmin Esas Örgütleri: IMF – DB" paneline katılmaya gidiyorum.

panel için Batman'dayım, Joker'de gelecek mi acaba :)


*Bu sonuncuyu da o yaptı cidden ben espri olsun diye yazmadım.Bir politikacı için güzel espri bence.

Bu adamların bunu yapmalarını anlıyorum. Sonuçta bu amaç için de kullanılabilir bu icat. Ama bildiğin senin benim gibi adamın bunu yapmasına anlam veremiyorum.

tuğçelerdeyiz,burdan sinemaya geççez.

starbucks'dayız sipariş verdik.


halısaha maçındayım defansın arkasına sarkıyorum.


cumadayım ikinci rekattayız.




İyi de sen kimsin ?

Niye on dakikada bir koordinat bildiriyorsun ?

Bize ne senin soluduğun havanın imalat yerinden ?

Amaç ne ?

Evlerden ırak ol da koordinat bildirme yeter ki.


Madde 7 - Spor Servisi

Eğer iyi bir sporseverseniz Twitter sizin için de biçilmiş kaftan.

Misal ben Zlatan Ibrahimoviç transferini ilk olarak Twitter'dan gördüm diyebilirim.Kendisi "Artık İspanyolca öğrenme zamanı" yazmıştı daha transfer tam netleşmemişken.

Zaten Ntv tayfasının tamamı neredeyse orda.Bunun yanı sıra aktif kullanıcılar arasında blog dünyasının önde gelen isimlerinden Aceto Balsamico'nun sahibi Bülent Timurlenk de var.

Düzgün spor adamlarının birbirleriyle olan dolu mesajlarını takip etmek gerçekten de zevkli oluyor.

Gerçi Flying Dutchman hala laf sokup duruyor bu twitter olayına ama çözemediğinden çekemiyor bence.
(espridir böyle laf sokarım arada kendisine,her boku açıklatanlar utansın)

Madde 8 - Yazcam Bunu Twitter'a

Kemal Sunal'ın kariyerinin en önemli filmlerinden biri olan Çöpçüler Kralı'nda bir amca vardtüm gün penceresinin önünden mahallede olan biteni izleyip durmadan "yazcam bunu gasteye" diyen amca hani.


Twitter üzerinizde öyle bir etki yapmaya başlıyor bir yerden sonra.

Yakın arkadaşlarım bazen bu blogda yazdıklarıma takılmak amacıyla "yaz bunu bloga" derler.

İşte Twitter sayesinde blogda uzun yazılar yazmak yerine kısacık tespitlerle "tespit yapan özlü söz adamı" olmanın hazzını basitçe yaşarken, egonuza tavan yaptırmaya da kolayca erişiyorsunuz. Hele birileri de gelip "RT'lerse" yazdıklarınızı siz artık Twitter'ın Konfiçyüsü'sünüz.

Hayırlı olsun.

Madde 9
- "nerede ıspanaklı börek görsem, tarifsiz bir sevinç kaplar içimi"


"Şu Sosyal Medya Dünyası'nda bir şeyler içip sabaha kadar kiminle sohbet etmek istersin" diye sorsalar; sayacağım ilk adamlardan birisi kesinlikle Aras nam-ı diğer "samihazinses" olur efendim. Hatta önce onun adını bir kenara yazar daha sonra listeyi oluşturmaya başlarım.

Kendisini FriendFeed'de keşfedip Twitter'da takip etmeye başladım ve cidden bu adamın "Twitter'ın Türkiye'deki Starı" olduğuna kanaat getirdim.

Pırasa düşmanı, börek aşığı bu adamın o 140 karaktere sığdırdığı öyle cümleler var ki en alakasız yerde suratınızı pişmiş kelle haline sokmaya yetiyor :

yolda amcamı görsem, gereksiz sevinç gösterisinde bulunmam.

doğum günümü kutlayacak kadar yüzüm batıya dönük, ama tarhana çorbasından vazgeçemeyecek kadar geleneklerine bağlı bir insanım.

facebook'ta "nasıl biriyim" diye test çözdüm, kendimi tanıdım. allah razı olsun facebook, sağol facebook.

sabah seksi yalnız mutlu insanlara özgü bişey.


annem "bir emmy ödülü alamadın, yazıklar olsun sana" dese, susarım

sikiyim farmvilleı ya, domates kaç para haberin var mı senin?


oruç tutan zombiyi, öz amcamın oğlu kadar severim.

sabahtan beri peru folk müziği dinleyince, ana bacı küfür ettim çok sevdiğim latin halkına.



Eğer twitter'da kimi takip etmeli diye düşüyorsanız önce kendisinden başlamanız naçizane tavsiyemdir.


Madde 10 - Presented by Friendfeed

Friendfeed yazısında belirtmiştim hani, FF'nin Twitter'daki iletileri de kendi sayfasına taşımak gibi bir özelliği vardı. İşte o özellik FriendFeed için gayet işlevsel bir özellikti. Zira Twitter'da yazdıklarınızın FF hesabınızda da görünmesi altına yorumlar yapılması, LİKE verilmesi bir nevi ego tatminine neden oluyordu.

Peki ya tam tersi ?

FriendFeed'deki feedlerinizin twitter'da gözükmesi...

İşte Twitter'ın en sinir bozucu özelliğine hoş geldiniz sevgili izleyenler.

Efendim bu kendini bilmez, uyuz, gıcık FF kullancılılarından bazıları isim vermeyelim ( örnek pucca) Friendfeeddeki feedlerinin tamamını Twitter'a aktararak adeta bir görüntü kirliliğine imza atıyorlar. Malum Twitter'daki karakter sınırı nedeniyle yazdıkları şu şekilde görünüyor :


Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam gönlüme bir eğlence isterim olsun. saçları samur gözleri... http:/gerisiyoh.mmgm

Geçen bir olay yaşadım gözlerime inanamadım.tam yolda gidiyorum karşıma birden.... http://ff.im.devamıyok.hghghg


iddaa oynayanlar rüyamda ak sakallı dede gördüm,banko tahminleri veriyorum yazın mutlaka tutacak. juventus- genoa..... http://aldınmıbabayı.jgghgh

Yapmayın sevgili ffciler yapmayın şunu girin ff'nin ayarlarına ordan kaldırın her boku Twitter'a göndermeyi. Zaten Türk Medyası yüzünden şu icattan soğuduk bir de siz etmeyin...


Yine fazla uzun bir yazı oldu.Şimdilik keseyim burda pat diye.

devam edebilir....

Demiş ki.. (3)

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:54

10


Yağmur Oğlum!

Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır.

Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.

Tanrı yardımcın olsun!


Bir babanın, Nihal Atsız'ın , oğluna ve onun nezdinde tüm yandaşlarına bıraktığı vasiyeti okudunuz. "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur dediğimizde hemen bizi ırkçılıkla suçluyorlar" diyenlerin bu serzenişlerini birazcık çürütecek bir vasiyet bu sanırım.

En ergen hırslı milliyetçi çocuk ifadesi ile "tarih boyunca pek çok milletle savaşmış, yeri gelince kazık yemiş" falan olabiliriz ama; bu öfke ne be kardeşim ?

Bu öfke ile nasıl yaşıyorsun, nasıl yaşayacaksın ?

Bahsettiğin düşmanlarınla binlerce yıl yan yana yaşayan,fethettiği yerdeki insana dokunmayan bir ırktan gelmedin mi sen ?

Bu ne bitmez kinmiş ?

Hani en klişe tabirle ya onlardan biri olarak doğsaydın ne yapacaktın ?

"Ben Türk doğmadıysam yakarım kendimi" diyip benzin mi dökecektin üstüne ?

Ya anneannenin amcaoğlunun dedesinin ortanca kızı zamanında bir Aleko ile kovalamaca oynamışsa ne olacak ?

Aha gitti senin saf ırk ...

Ben oğluma böyle vasiyet bırakacağıma, gerçek milliyetçi Barış Manço'nun şarkısını dinletirim yeter :

- Hemşerim memleket nire ?
- Bu dünya benim memleket...

Cehalet Ayıp Değil, Onunla Övünmek Ayıp

Posted by her boku bilen adam | Posted in , , | Posted on 21:25

23

*Alttaki yazının devam yazısı gibi duruyor ama aslında tam da öyle değil. Aslında "tam öyle değil" diyemeyceğim kadar da birbiri ile bağlantılı bu yazı. Böyle de acayip bir ikilem var işte.

Her şeyden önce,devam yazıları yazarak biraz işin suyunu çıkarıyor gibiyim. Yani "bir yazı yazdın, daha önce pek çok yerde dile getirdiğin şeylerin hepsini tek bir çatı altında topladın, seni tanımayan, daha önce bu söylediklerini ilk defa okuyanlar oldu, beğendiler e daha niye uzatıyorsun" diyenler olacaktır.

Zaten bu aralar blogda ve diğer sosyal medya ortamlarında ne yapsam birileri çıkıp açık arayıp, laf sokma endişesi içinde. Bu durumdan şikayet edecek ya da "benimle çok uğraşıyorlar, hadi birileri beni sevdiğini, desteklediğini söylesin" gibi bir yakarışta bulunacak değilim.

Sonuçta internet dünyası çok geniş bir dünya ve her kafadan çıkacak sesleri göze alarak buraya bir şeyler yazıyoruz.

Şikayet ettiğim ise bazı sevdiğim insanlardan saçmasapan tepkiler/tepkisizlikler alıyor olmam.

Şikayetimse, bazen bokunu çıkarıp kendimi tekrar ediyor olsam bile; bir şeyleri dile getirmekten, konuşmaktan, düşünmekten ve bunu blog yoluyla da olsa dile getirmemden bu kadar rahatsız olmaları.

Ama malum, çocukluktan beri bize söylenen : bunları konuşmanın yeri burası değil, bunları daha sonra konuşursunuz, boşverin bunları başka şeyler konuşalım vs.

Tamam işte artık ben de konuşmuyorum orda burda, tüketmiyorum kendimi bir şeyler anlatmak için birilerine. Geçiyorum bilgisayarın karşısına, yazıyorum bir yere, okuyan okuyor yorum yapıyor, itiraz edenler falan çıkıyor. Neyse ne ..

Kendi adımı kendi resmimi bile koymuyorum hatta... Niye rahatsız oluyor herkes hala bu durumdan.

Gidip Farmville oynasam, koyun otlatsam, "hangi bira markasısınız ?" testini çözsem, Warcraft'da leveller atlasam, Facebook'da uyuyan kedi videoları paylaşsam kimse rahatsız olmayacak o zaman.

Kaldı ki, yeri geliyor bloga eğlendiğim şeyleri de ekliyorum.

Hepsini geçtim, ben burda beğenilme kaygısı olmadan bir şeyler yapıyorum. Günlük hayatta söylediğim cümleleri, düşündüğüm şeyleri buraya aktarıyorum. Cümlelerime kota koyup, yaranma çabası içinde kelimelerimi seçip iki yüzlülük yapmıyorum yani. Ama hala en sevdiğim insanlardan bile eleştiri alıyorum böyle şeylerle uğraşma diye.

Neyse...

Bu kişisel serzenişten sonra asıl konumuza dönersek, ki aslında yukarıdaki sitemle de ilgili bu, alttaki "Cahillik Modası" başlıklı yazıma pek çok yorum geldi.

Her ne kadar benim ne anlatmak istediğimi gerçekten anlayanlar olsa da yorumlarda insanların örneklere takılmış ve "bence şu konuda haksızlık yapıyorsun" gibisinden serzenişlerde bulunmuş olduklarını gördüm. Benim o yazıda anlatmak istediğim ve bu yazıda da anlatmaya çalışacağım asıl nokta, ki başlıkta da bunu vurgulamıştım, cehaletin artık eleştirilmekten çok bir artıya, bir yeteneğe, bir modaya dönüştürülmesi idi. Bunu yapanın da "avam" diye tabir edilen halk değil bizzat üniversite eğitimi seviyesindeki, pek çok imkana sahip, en kestirme tabirle "elit" insanlar tarafından yapılıyor olmasıydı.

Yani o yazıda yazılanların belki de pek çoğunu hepimiz yapıyoruz ama bunu bir övgü olarak kullandığımız noktada başlıyor sorunlar.



Üniversitedeki ilk yılımda ilk dersimiz YÖK'ün zorunlu kıldığı Türk Dili idi. Ders başladı, Hoca genel olarak dersin formatından, içeriğinden bahsettikten sonra ön sırada oturan Paris Hilton modeli bir kız "Hocam sınavda neler çıkar" gibisinden bir soru sordu.

Hoca da ne tür sorular soracağından kısaca bahsettikten sonra "son olarak da okudğunuz bir romanı özetlemenizi isteyebilirim" dedi.

Bunu söyler söylemez de neredeyse 100 kişinin olduğu sınıfta kocaman bir uğultu başladı. Sanki üniversitede değil de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde idik ve muhalefetten çok büyük bir sataşma karşısında hükümetin milletvekilleri olarak ayaklanmış, ellerimizi masaya vuruyorduk. İnanın abartmıyorum sınıfta ses çıkarmayan bir tek ben kalmıştım.

Neredeyse sınıfın tamamından şu tarz cümleler dökülüyordu :

Hocam ne kitabı ?

Hocam bu yaştan sonra kitap mı okuyacağız ?

Şaka gibi ya, biz buraya roman okumaya mı geldik ?

Hocam roman özeti ne allahaşkına ?

Ben hayatımda roman okumadım bu yaştan sonra da okumam....


Bu olayın içindeki gençlerin neredeyse tamamı Türkiye'nin en modern, en aydın kenti olduğu iddia edilen ve üzerine "Cumhuriyet'in Kalesi" gibi bir yafta yapıştırılan kentte yaşıyor.

Bakın burda değinilmesi gereken çok nokta var. Üniversitede eğitim gören bu insanların nerdeyse tamamının kitap okumamış olması, okumayı reddetmesi, buna isyan etmesi vs. vs.

Bir insan hayatında hiç kitap okumamış olabilir. Kimse de buna bir şey diyemez; ama asıl tehlike milyonlarca genç arasından seçilip üniversitede okumaya hak kazanan bir gencin "ben hayatımda kitap okumadım" diyerek bununla övünebiliyor olması. İşte asıl bahsetmek istediğim nokta bu.

Ve bunu da hiç bir bahanenin altına sığınamayacağımız ya da daha doğru bir ifade ile sığınmamamız gereken bir çağda yapıyor olması.

Kimse bana geçen yazıda bahsettiğim gibi "Darbe dönemimden sonra gençliğin içi boşaltıldı, televizyon gençlerimizi kötü etkiliyor vb." örneklerle gelmesin.

Tamam bunların hepsi haklı gerekçeler, içinde yaşadığımız toplum, gerçekten de apolitize edilmeye çalışılan, bilinçsiz yetiştirilmeye çalışılan bir sistem ile işliyor ama soruyorum hepinize, şu an bu yazıyı okurken kullandığınız internet neye engel ki ?

İlla bir şeyleri öğrenmek, araştırmak, konuşmak, tartışmak için toplumun tamamından destek mi beklemeliyiz ?

Ve yine altını çizerek söylüyorum benim bu durumundan şikayet ettiğim kitle avam takımı değil.

Üniversite okuyor ya bu adamlar...

Bu adam yönetecek ileride bizi.

Ama dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz işte.

Şu an kimler yönetiyor ki ?

Cehalet eskiden beri prim yapmıyor muydu bu ülkede sanki...

Geçen hafta "Güzel İkili" bölümüne İsmail Cem'den bahsetmiştim kısa da olsa. Şimdiye kadar Türk siyasetinde görülmemiş bir yüzdü kendisi.

Ama ne oldu İsmail Cem'e ?

Türkiye'nin, yukarıda bahsettiğim, en çağdaş kentinde Cem Uzan gibi bir adam bile %22 oranında oy alırken onun adı bile geçmedi.



Onun partisi barajı bile geçemezken, halka inmeyi "Ben sizin gardaşınızım/bacınızım" olarak görüp içi boş laflarla milleti enayi yerine koyan,yeri gelince azarlayan insanlar iktidar oldular.


"Biz Cumhuriyet'in bekçisiyiz, Atatürk İlkeleri'ne biz sahip çıkarız" diyenlerle, şehit kanını emen vatanseverler(!) de muhalefetin geniş koltuğunda yıllarını geçirdiler/geçiriyolar.

Geçen gün bir tartışma esnasında bir laf ettim. Hani koluna Atatürk'ün imzasını dövme olarak yaptıran tipler var ya, işte onlara ithafen dedim ki :

Anlamını bilmeden doğruyu söyleyen doğruyu söylemiş sayılmaz.


Gerçi ben bunu söyleyince yine kıyamet koptu ama neyse burda da açıklayayım.

Doğruyu söyleyen, doğruyu savunduğunu düşünen adam; anlamını bilmeden, okumadan araştırmadan sorgulamadan bunu söylüyor/savunuyor/benimsiyorsa ilerde doğrularını yeterince koruyamaz. Dayanakları sağlam olmadığı için, sonraki nesile, o doğruları ezbere aktardığı için de reddedilir bu doğrular.

Yani sen istediğin kadar koluna, omzuna Atatürk dövmesi yaptır, "Bu yaştan sonra kitap okumam ben aga ehehehe" diye gevrek gevrek gülerek bununla övünüyor, cehaleti övünülecek bir şey haline getiriyorsan, o koluna yaptırdığın dövme kalıcı olsa da genindeki geçiçi olarak kalır.




Bu lafı söylediğim başka bir ortamda biri de şöyle bir laf etti :
Anlamını bilmeden doğruyu söyleyen doğruyu söylemiş sayılmaz" doğrudur. Aynı şekilde "Benim oğlum çok terbiyeli, hiç küfür bilmez" de yanlıştır. "Küfürlerin kralını bilir, Ama hiç küfür etmez" diyebiliyorsan, terbiyeli'dir.

Benim anlatmak istediğim pek çok şeyi özetleyen bir söz bu.

Sonuç olarak, Cahillik Modası'nda saydığım şeylerin çoğunu yapabiliriz ama bunları modaya dönüştürmez, bunlarla övünür hale gelmezsek ve cehalete prim sağlamayı kesersek o zaman üniversitelerde gerçekten de üniversiteli insanları yetiştirir, İsmail Cem gibi adamlar tarafından yönetilir, "halk bunu istiyor" diyenler tarafından salak yerine konmayız.

Bu arada unutmadan o "Ben hayatta kitap okumadım oğlum" diye övünen adam mezun oldu güzel de bir iş buldu. Ben hala okulu bitirmeye uğraşıyorum.

Belki de cehalet gerçekten de mutluluktur. Belki de boşu boşuna yırtıyoruz kendimizi. Belki de ne Aristo, ne Nietzsche, ne de diğer filozoflar haklı...

Belki de en doğruyu "ye iç sıç yat" diyen Dayım söylüyor kimbilir...


*Benim lafım üzerine o yorumu yapan Uğur Özmen imiş. Bahsi geçen konuşmayı da FriendFeed'de yapmışız.

** Yazılara gelen yorumların hepsini okuyorum tek tek ama; cevap vermiyorum. Bunun nedeninin de bir yazı ile açıklayacağım. Okuyanlar yorum yapmaya devam edebilir.

Cahillik Modası

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 21:23

60

Uyarı : Az sonra okuyacağınız yazıda, pek çok kez söylediğim sözleri, bazı yerlerde yazdığım yazılardan parçaları bulabilir; beni aynı sözleri söyleyip, kendini tekrar etmekle suçlayabilirsiniz.
Son zamanlarda televizyon ve internette dönen bir Burger King reklamı var. Sloganı “Bütün Dünya Anladı” ; oynayanlar ise bir şekilde hayatımıza giren Esra ve Ceyda kardeşler.

Pek çok insan tepkili bu reklamlara. Daha doğrusu asıl tepki reklamlarda bu kızların kullanılmasına. Nedeni de bahsi geçen kızlarımızın en kestirme ifade ile “salak” olmaları ve antipatik görünmeleri.

Peki neden bu kızlar seçilmişler bu reklam kampanyası için ?

Burger King firması o kadar insan varken ne oldukları (meslek anlamında) belli olmayan bu kızları niye oynatıyor reklamlarında ?
Çünkü artık çağımızda cahillik moda.


Ve bu kızlar da "Cahillik" satıyor.


Siz bakmayın bu kızlara gülüp onlarla dalga geçtiğini sanan “modern, aydın , çağdaş Türk gençliğine
İddia ediyorum Esra ve Ceyda kardeşler bugün Türkiye’deki gençliğin karikatürize edilmiş bir yansımasıdır.
Şimdi benim olayı abarttığımı, her şeye negatif yaklaşan bir adam olduğumu falan düşünenler olacaktır.
Ama biraz kafa yorunca aslında benim bu durum hakkında hiç de mübalağ yapmadığımı ve durumun çok daha vahim olduğunu fark edebilirsiniz.

Hatta kafa yormanıza bile gerek yok. Biraz kafanızı kaldırıp etrafa bakın yeter.

Cahillik” derken de genel anlamda “cahil halk “ kalıbına soktuğumuz, günümüz tabiriyle “göbeğini kaşıyan” kitleden bahsetmiyorum.

Cahillikle suçladığım kitle, maddi manevi imkansızlıklarla yaşayan “cahil halkımız” değil; tam aksine her türlü imkana sahip olan “cahillerimiz

Çocukluktan ve okumayı sökmesinden itibaren, okumayı sökmekle kalan, sadece televizyon izleyen, hayatında hiç kitap okumamakla övünen, ne yaşadıgı topraklarla ne de dünyayla ilgili en ufak bi fikre sahip olmayan, ergenliği sadece tv dizilerini takip ederek, boş sözlerle dolu şarkılarla geçirip, gençliğe erişip, akabinde dersane takviyeleriyle bir üniversiteye kapağı atan ve yine ezberleye ezberleye hocalara yalakalıkla mezun olup bomboş, vizyonsuz, en kısa yoldan köşeyi dönme çabası içindeki sorgulamayan üniversite gençliğidir bahsettiğim.

Erkekse mevz-u bahis gencimiz, mutlaka futbolla yatıp futbolla kalkar.
Spor,onun için sadece futboldan ibarettir. Olimpiyatmış, atletizmmiş hiç ilgisini çekmez. Atletizm ile ilgili tek bildiği Usain Bolt’un rekorlardan sonra yaptığı dansıdır.

Uzman oldugunu iddia ettiği futbol hakkında ise herhangi bir takımın taraftarıdır, oyunun değil.
"Biz 6 tane koyduk, biz sizi beşledik, biz sizi kalecisiz yendik"den öteye gidemez tartışma seviyesi. En sevdiği spor olan futbol, sadece "Turkcell Süper Lig hiiiç bitmesiin" ve iddaa'nın bülteninde yer alan maçlardır. Ne bir Dünya Kupası Kültürü’ne haizdir, ne de Panenka, Kempes, Fontaine kimdir haberi vardır.

Bir kitap bile okumamıştır futbolla ilgili. Ama elinden Fotomaç'ı düşürmez asla.

Kız ise, Demet Akalın'a "hafif kadın" der ama onun şarkısıyla coşar, onun gibi giyinir, onun gibi konuşur . Dalga geçtiği Esra-Ceyda gibi kızları taklit ederek artık “oha olmadan” duramayan bir organizmaya dönüşür. Sırf yakışıklı diye kendisine zerre değer vermeyen adamlarla "takılır". “Çıktığı” çocugun ona karışması hoşuna gider, yeri gelir küfür yer ama "beni ne kadar da sahipleniyor canım benim" diye sevinir.
Okur okur(!) sonra hayırlı bir kısmet bekleyip, evde çocuk bakma hayalleri kurar.

Siyaset mi ?

Milliyetçi ise sadece "ya sev ya terk et” olur mottosu.



Konuşamazsın anlatamazsın ona milliyetçiliğin aslında ne olduğunu.

"Ben Türk'üm senin gibi vatan haini degilim ulan"dır sana cevabı.

"İyi de ben de Türk’üm kardeşim ama bak milliyetçilik böyle bir şey değil ki” diyemezsin. Çünkü o da bilmez neyi savunduğunu. Öyle görmüştür, öyle aşılanmıştır. Bir taraf seçmesi ve o tarafı sorgulamaması öğretilmiştir. Kendi okumaz, kendi anlamaya çalışmaz neyi savunduğunu. Orhan Pamuk piçtir göttür, Hrant Dink, "Ermeni tohumunun tekidir" ona göre.

Peki sen okudun mu hiç bu adamları” dersin. 

"Okumaya gerek var mı yoksa bu herifleri mi savunacaksın bana" olur cevabı.

Yani daha karşısında olduğu şeyin ne olduğunu bilmeden geçmiştir karşı tarafa.
"Bu videoyu paylaşmayan Türk değildir" ona göre, "grubunu davet etmeyen bizden değildir" onun için.

Mevlana ile övünür ama "ne olursan ol gel” diyen adamın topraklarında " begenmiyorsan git başka yerde yaşa" narası atar. anlatamazsın Türklük bu değil diye..
Solcuysa , parka giyip kirli sakal bırakmaktan öteye gidemez vizyonu.

Deniz Gezmiş'i ağzından düşürmezken "bu adam ne için canını verdi acaba ben de yapar mıydım aynısını davam uğruna" diye bi an olsun sormaz kendine. Bir kere de "Şu karşıt görüşü dinleyeyim de neye karşı oldugumu anlayayım" demek gelmez içinden.
Ben sosyalistim kahrolsun emperyalizm” der, ingilizce yazılı tişörtünü giyip, Nike marka ayakkabısını fırlatır emperyalistlere.

Muhafazakarsa, hep kendi haklıdır, hep kendine Demokrasi ister, demokrasinin ne olduğunu bile bilmiyorken hem de.

Türbanla üniversiteye girememenin ne kadar aşağılayıcı, dışlanmanın ne kadar iğrenç bir şey oldugunu görür, ama “kız arkadaşınla elele tutuştun” diye seni taciz etmekten de kaçınmaz. "Müslümanım" diyip, "acaba inandıgım şeyi ne kadar biliyorum, hadisleri, kutsal kitabı, Mevlana’yı ne kadar içime sindirebildim" deme zahmetine girmez bile.

İnandığı dinde zorlamanın olmadığı hiç gelmez aklına.


Nikahsız yaşayan çiftlere laf atar ama 13 yaşında kızla evlenen adamın arkasında durmaya devam eder.


Nutuk'u okumadan "Ben Atatürkçüyüm" diye dolanır.

Atatürk
'ün de insan olduğunu, onun da sevinçleri, üzüntüleri, zaafları, alışkanlıkları olduğunu, onun da sigara içmek gibi keyifleri olduğunu anlatan adamı "
Atatürk Düşmanı" ilan eder.
Atatürk'ü aslında tamamen karşısında olduğu bir yere oturtur, öyle düşünmeyenleri de Atatürk karşıtı ilan edip, Atatürk Dini'ni yaratır laik düzende.

Muasır medeniyetler seviyesine gelmeyi, özgürce fikrini belirtmek değil de sadece mini etekle gezebilip, sevgiliyle rahatça öpüşebilmek olarak algılar.
 
"ÖDP’'yi destekliyorum ama; barajı geçemez nasıl olsa, oyum boşa gitmesin" diyip küfür ettiği Deniz Baykal'a oy verir.

"Ulan bu tayyip yine iyi sayılır ha, hem istikrar lazım" diyip çiftçiye küfür eden, "üniversiteli olan herkes iş bulmak zorunda değil" diyen adamla istikrarı sağlar.

Tüm siyasi dayanağı "
Şehitler ölmez vatan bölünmez, Apo'yu asalım" olan, seçmeni iki metre ip ile kandırmaya çalışan, şehit kanını emen vampirleri destekleyerek ülkeye sahip çıktığını zanneder.

Kültür - Sanat mı ?


Zeki Müren'in, Barış Manço'nun, Aşık Veysel'in, Mahsuni Şerif'in, Bülent Ortaçgil’in müzik yaptığı topraklarda; Ney'in, Kabak Kemane'nin, Kemençe'nin, Ud'un, Bağlama’nın hayat bulduğu ezgileri değil “ Zaten 8 tane nota var, kaç farklı şarkı yapılabilir ki” diyen adamcıkların "binlerce dansöz var" şarkılarıyla kendinden geçer.

Sevdiğine, "güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa" diyen adamın değil, "Allah belanı versin, Allah seni kahretsin" diyen adamın şarkılarını ezberler.

"Yalnız ve güzel ülkesi" için film yapıp ödüller alan adamın filmleri için değil, "Memen koluma değdi, panik oldum" diyip osurukla güldüren(!) adamın filmleri için sinema salonlarına akın eder, gişe yaptırır, köşe döndürür.

Bahsettiğim Türk Gençliği,önceki nesillerin aksine internet, televizyon, gazete, dergi, kitap gibi her türlü imkana sahiptir. Ama onları daha dolu biri olmak için değil, "daha ne kadar boş bir birey olabilirim" diyerek kullanır.

..ve işte bu yüzden üniversitelerde yapılan anketlerde bile idol olarak kendisine Polat Alemdar'ı, Şahan Gökbakar'ı, Acun Ilıcalı'yı görür.

Türkiye'nin en güvenilir insanı olarak Seda Sayan'ı seçer.
ve işte tüm bunların olduğu ülkede kitap okumak, dünya hakkında, hayat hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmaya çalışmak hor görülür, aşağılanır. "uğraşma oğlum bunlarla" denir.

Aptal videoları paylaşan adamlar sen bir şeyleri okuyorsun, izliyorsun diye seni "senin boş vaktin çok" diyerek eleştirir (!) akılları sıra.
Entel kelimesinin hakaret olarak kullanıldığı bu ülkede, aslında normal bir bilgiye, vizyona, birikime sahip olmak " her boku bilmek" olarak görülüp aşağılanır.

Cahilliğe kulp takılır.

"Ama darbe dönemi sonrası içi boşaltıldı gençliğin" bahanesine sığınılır.

Böyle gittiği sürece de hiç bir şey değişmez.
Farkında olmak, sorgulamak, okumak, araştırmak OUT,
Cahillik ise IN olmaya devam eder.