Asil Başkan
Posted by her boku bilen adam | Posted in spor | Posted on 18:41
Taraftar olmak bambaşka bir olgu. Kendi adının içindeki "taraf" sözcüğü bile aslında pek çok şeyi açıklıyor. İnsan bir tarafta olunca da diğer tarafa o taraftakiler gibi bakamıyor. Diğer tarafa bakmayı bırak; yeri geliyor ortadaki bir mevzuyu bile sadece kendi tarafındaki bakış açısıyla görebiliyor.
İşte bu yüzden "Arda, Messi'den daha iyi futbolcu" diyen ve buna inanan adamlar geziyor etrafta. Aynı Arda karşı tarafın formasını giyse o Messi'den iyi olan adam bir anda dünyanın en beceriksiz futbolcusuna dönüşüyor o lafı söyleyen adamın gözünde.
Bu durum bazen Arda-Messi örneğindeki gibi komik olabilecek bir hale bürünürken bazen de bulunduğu taraf için insanlara küfretmeyi, onurlarını kırmayı; hatta daha da ileri giderek kan dökülen durumları bile beraberinde getirebiliyor.
İşte bu ortamda kendi takımınız ya da herhangi bir takım hakkında bir şeyler söylemek, yazı yazmak, ahkam kesmek bile çok zor bir hale geliyor. Ben de bazen bu durumla karşılaşıyorum. Kendi takımım hakkında bile yazdığım eleştirilere tahammül edemeyen bir kitle söz konusu. Bu kitle de bizim ülkedeki çoğunluğu oluşturuyor malesef.
Oyunu değil, hatta renkleri de değil, sadece gerilimi seven bu kitlenin çoğunluğu oluşturduğu bir ortamda bir kulübün başına geçmekse gerçekten büyük cesaret isteyen bir sorumluluk örneği. Hele bu sorumluluğu alıp da duruşunu ve saygınlığını koruyabilmek en zoru. Nice saygın iş adamları, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar o sorumlulukların altına girdiklerinde kendilerini kaybedip içlerindeki canavarı ortaya çıkarırken bir adam çıkıyor ve herkese ders verir bir duruş gösteriyor görevde kaldığı süre boyunca.
Ezeli rakibinden tarihi fark yediği maçta, holiganlardan bile daha tehlikeli insanların oturduğu şeref tribünü denen yerde ezeli rakibinin gollerini alkışlayabilecek bir asalet gösteriyor. Kendi taraftarından küfürler yeme pahasına yapıyor hem de bunu. Çünkü bu adam iyi oynayana saygının, kazanmaktan çok daha önemli olduğuna inanan asil bir adam.
Ama "vur kır parçala, bu maçı kazan" diye tezahürat yapan taraftarların olduğu, kaybedilen maçın ardından oyuncularına rakip takım oyuncularına dayak atmayı emreden teknik direktörlerin İmaparator ilan edildiği, milli maçta atılan golün ardından kendisini eleştiren basın tribününe el kol hareketi yapanların milli takım kaptanı yapıldığı ülkede anlaşılmıyor. Anlaşılmadığı gibi de dalga geçiliyor, küfür yiyor.
Bir gün artık o da dayanamıyor bu ortama ve maçı resmen katleden hakemden düdüğünü asmasını bekliyor. Bu yaptığı hareket kimileri tarafından başkanlığı boyunca yaptığı en iyi iş olarak görülürken o, sonradan yaptığı açıklamada hayatındaki en büyük pişmanlığın o yaptığı çıkış olduğunu belirtiyor.
İşte Özhan Canaydın; yöneticileri, oyuncuları, basını, taraftarı çirkeflikten başka bir şey yapmayan Türk Futbolu için çok ama çok fazla gelen bir adamdı.
Bir Fenerbahçeli olarak kendi takımımın yöneticilerinden kim ölse acaba böyle bir yazı yazabilirim diyip, bulamamanın verdiği hüzünle Özhan Canaydın'ı saygıyla anıyor; zamanında kendisine her fırsatta giydiren bademgözseverlerin açıklamalarını da gülerek izliyorum.
Gidenin arkasından yorum yapmak ve aslında ne kadar da sevildiğini söylemek insanların doğal ihtiyacıymışcasına giderdiği bi şey.. Bunun en epic örneklerinden biri Heath Ledger'dır sanırım ki zamansız vefatını muhteşem oyunculuğunun önüne bile geçirmeye çalışanlar oldu.. Senin de değindiğin gibi cidden kör ölünce badem gözlü oluyor, zamanında değeri bilinmeyenler yittiklerinde revaçta oluyor ne yazık ki.. Yıllardır çoğu kişinin "sapık" diye yaftalamaya çalıştığı MJ'in ölümünden sonra yıllardır elde edemediği satış miktarını göz önüne alırsak bu atasözünün çok yerinde söylenmiş olduğunu da kanıtlayabiliriz..
Şimdi aynı muameleyi sevgili Özhan Canaydın da görüyor..Ekşi Sözlüğün klasikleşmiş cümlesi vardır ya, "hakkında bu kadar entry girilince öldü sandım", işte iki gündür hemen hemen herkes çeşitli paylaşım sitelerinden Özhan Canaydın'dan bahsediyor, çoğu köşe yazarı merhum başkanı anan yazılar yazıyor.. Geleneksel(!) olduğu için belki de...
Abartmadan söyleyebilirim ki senin bu yazın, sevgili Özhan Canaydın'la ilgili okuduğum en güzel "veda" yazısı.. Her satırı övgüyü hak ediyor ve sonunda insanın gözleri doluyor..
Ben Galatasaray'lıyım.. Ve yine en değerli Galatasaraylılardan biri sayesinde, Özhan Canaydın sayesinde ömrümde ilk defa bir Fenerbahçeli'yi tebrik ediyorum.. Onun mizacını kısa bir anlığına devralmışcasına..
Çok güzel, çok ama çok güzel bir yazı, bakış açısı, birikim örneği.
Syntinen'in yorumunu da ayrıca beğendim.
Ellerine sağlık.
Beşiktaşlı kardeşiniz Berna
Bu kadar iyi analiz ve teşhis üstüne, soğuk masmavi bir gerçeği çıplak bir bedene vurup aslında kıpkırmızı bir iz çıkarmışsın sevgili blog yazarı.
yaşarken de saygı duyuyordum, öldükten sonra da hala duyuyorum...
zaten kendisi de yaşarken ne kadar nadir bir insan olduğunu, vasiyetiyle birlikte ölürken de gösterdi...
bıraktığı en büyük miras torunudur, gurur duysun...
Gerçekten Türkiye'de kör ölüyor badem gözlü oluyor. Aynı şey İhsan Doğramacı için de yapılmıştı.
içimden geçenleri yazına dökmüşsün sanki
ben de bir fenerbahçeli olarak seni alkışlıyor, Türkiye'nin her alanda Özhan Canaydın gibi gerçek(ten) adamlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve O'nu rahmetle anıyorum