Bir Gün Düşersen

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 12:56

12

Hala umut var..



* Link

Yunus

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 13:30

20

Yunus dün babasından gizli internet kafeye gitti. Sonra deprem oldu.

Enkazın altından çıkardıklarında ilk sözü "Saat kaç?" oldu. Epey geç olduğunu öğrenince de "Babam çok kızacak" dedi. Bina üstüne yıkılmış, üzerinde tanımadığı bir adamın cansız bedeni ama Yunus hala babası azarlayacağı için endişeleniyordu.

Çocuk işte..

Yunus kurtulamadı.

Hani internette dolanır ya Hz.İsa'lı, Atatürk'lü siyah beyaz bir resim vardır. "30 saniye gözünü kırpmadan bak sonra duvara bak ne göreceksin" diye.

Hah işte.

Şimdi gözünü kapat ve sadece kalbinle bak şu resme. İster 30 saniye istersen 1, fark etmez.



Hala "Hak ettiler, İlahi adalet" diyebiliyor musun?

Diyebiliyorsan git şimdi duvara bak. O duvar aslında bir ayna. Sen de şu an kendini görüyorsun.

Bir Nebze

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:56

3

Zor...

Çok zor..

Zor bile sadece 3 harf, nasıl anlatalım ki içinde olduğumuz durumu. Nasıl dökelim kelimeye, cümleye.

Hangi harf simgeleyebilir ki biricik evladını gencecik yaşta kaybeden annenin içindeki acıyı. Hangi yazı anlatabilir sevdiği adamı daha hayatının baharında kaybeden kızın artık yok olmuş kalbini. Nasıl anlatalım daha bunun acısı dinmemişken ertesi gün okula gideceğini hayal eden çocuğun betonların altındaki korkusunu.

Peki ya nasıl anlatalım tüm bunlardan zevk alanları.

İnsan öldürenleri zaten anlayamayız da, peki ya evinde oturmuş kelle isteyen, kundaktaki bebekten leş diye bahseden organizmaları.

Hele hele onlar aynı mahallede büyüdüğün, aynı sırayı paylaştığın, aynı şehirde anılar biriktirdiğin dostların, arkadaşların, ağbilerin ablalarınsa?

Çok yaralandık zaten de bunlar daha da koydu be.

Neyse..

Ağbisini kaybeden Fikret Bila'nın dediği gibi "sonra ağlarız, sonra acı çekeriz", şimdi herkeslere inat birlik olma zamanı. Şimdi ayakta durma, hiç tanışmadığın dostunun sırtını sıvazlama zamanı. Şimdi daha fazla gözyaşına engel olma zamanı.

Boşverin kan dilencilerini. Biz şimdi ayakta duralım.

İstanbul Yardım Toplama Noktaları

Ataşehir Belediyesi : 0216 570 50 00
Bahçelievler Belediyesi : 0212 6393261
Beşiktaş Belediyesi : 444 44 55
Bakırköy Belediyesi : 0212 583 10 23 veya 583 10 29
Eyüp Belediyesi : 0212 616 57 72 veya 0212 417 51 15
Kadıköy Belediyesi : 0216 542 50 55 veya 444 55 22

Küçükçekmece belediyesi : 0212 426 06 54
Maltepe Belediyesi : 0216 388 19 20
Pendik Belediyesi : 444 7635
Sarıyer Belediyesi : 0212 271 10 11/12 veya 444 1 722
Silivri Belediyesi :  4442047
Şişli Belediyesi Mavi Masa :  0212  288 75 76
Tuzla Belediyesi : 444 0 906 / 4048
Ümraniye Belediyesi : 444 9 822
İzmir Yardım Toplama Noktaları 

Konak : 0 232 444 35 66
Karşıyaka : 0 232 399 40 75
Bornova : 0 232 388 29 64

Diğer İller 

Ankara : 0 (312) 245 45 00 ve 430 18 14
Aydın : 0 256 226 63 80 (Dahili 1009- 1321- 1323)

Hesap adı: Van Depremi İnsani Yardım Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Aşağı Ayrancı Şubesi Ankara
TL hesabı : TR600001000820555555555031
ABD Doları hesabı: TR330001000820555555555032
Avro hesabı : TR060001000820555555555033
Vakıflar Bankası A.O. Finansmarket Şubesi Ankara
TL hesabı : TR620001500158007299317599
ABD Doları hesabı: TR430001500158048013094088
Avro hesabı : TR320001500158048013094092
Halk Bankası Bakanlıklar Şubesi Ankara
TL hesabı : TR190001200940800005000015
ABD Doları hesabı: TR210001200940800058000100
Avro hesabı : TR910001200940800058000101

Diğer iller ve daha detaylı bilgiler için yalnizdegilsinvan ve haber34.com sitelerini takip edebilirsiniz.

* Numaralı toplamada katkı veren Gözde Çetin, Gökhan Türkben, Melisa Özdemir, Serhat Dönmez, Vedat Buz, Gülşah Çulhacı, Müge Çerman, Pelin Okyay, Gözde Akkan, Ness, Betül Aksu ve Sinem(Geowyns)'e teşekkürler.

Mesut Bahtiyar

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:09

10

Kızmayın bana. Ben istemez miyim her gün en az bir tane yazı yazayım şuraya. İstemez miyim izlediğim filmleri dinlediğim şarkıları koyayım da üzerine iki üç kelam edeyim. Ama olmuyor işte. İş güç var bir yıldır. Başka şeyler var, altından kalkmak zorunda olduğum sorumluluklar, gerçekleştirmek istediğim hayaller var. İstemez miydim hem hayallerim gerçek olsun hem de hayallerimi yaşayarak yaşayabileyim.  Ama olmuyor işte. Zaten artık film bile izleyemiyorum ki doğru dürüst. Ama kötüyüm sanmayın ha. Güzel şeyler oluyor. Hem de çok güzel şeyler. Anlatırım sonra. Şimdi konumuz o değil.

Hep diyorum ya hani "Bu devrin adamı değiliz valla" diye. İşte o bazen çok daha kötü yapıyor insanı. Her popüler olana tukaka diyenlerden değilim ama bazen çok batıyor bana bazı şeyler.

Bozulmuş olanın içinde doğmak koymaz adama. Zaten bozuktur onun devri farkında bile değildir ki bu bozukluğun. O düzen onun normalidir. Fena olan bozulmaya şahit olmaktır en acısından hem de. O geçişi, o deformasyonu, o her ne haltsa işte onun değişimine şahit olmaktır. Kayar gider gözünün önünde pek çok şey. Kaybolur birer birer.

Artık şarkılar şarkı gibi olmamaya başlar.

Hani bir sürü açıklama getirirler bi de bu dejenere olma durumuna; işte yok darbe oldu, yok kriz çok etkiledi gibi bir sürü nedenler sayarlar. Ben de yaparım yeri gelir.

İşin aslı her nesil kendinden sonraki nesli beğenmez. Mutlaka ortada bir "bozulma" olduğunu söyleyip huysuzlanır. Hatta inanın şimdi "Justin Bieber" diye inleyen bir çok velet de on yıl sonra "Çok bozuldu ortam eskişden böyle değildi" falan yazacak oraya buraya. Bizim içinde bulunduğumuz zaman diliminde de bunu yapıyoruz ya zaten. Hep eskiyi yad edip yeni zamana bok atıyoruz. Ama haklıyız biraz da sanki. Zira çok keskin geçişler yaşadık biz. Bizim değişimler çok ama çok kısa sürelerde yaşandı sanki. 

Komik gelebilir belki ama bence bu değişimin en önemli sebebini iki insanın gidişine bağlıyorum ben. Biri Zeki Müren diğeri de Barış Manço.

Biliyorum çok da mantıklı gibi değil ama etkileri çok büyük oldu bu iki insanın kaybının bizde. Daha önce ölüm yıldönümünde Barış Manço ile büyümenin nasıl bir şey olduğunu anlatmıştım şu yazıda.

Geçen hafta ise ondan önce giden Zeki Müren'in ölüm yıldönümünü yaşadık.

Zeki Müren hakkında söylenecek çok şey var aslında ama zamanında onu en iyi tanımlayan sözlere bizzat kendisi imza atmış.

Ne kadar zordur aslında insanın kendini anlatması. Bunu yaparken mütevazilik ile kibir arasında çok ince bir çizgide kalırsınız. Çoğu insan tutturamaz o dengeyi. Ama "Sanat Güneşi" bunu da çok iyi kotarmış şarkısında.

Zeki Müren sadece bir sanatçı değildi aslında. Onu bu kadar önemli yapan eşsiz sesi, dilimizi en iyi konuşan insanlardan biri olması, harikulade kişiliği ve zerafeti değildi sadece. O bu ülkede pek çok tabunun yıkılmasını sağlayan bir adamdı.

Biz her zaman bir tarafa atmaya çalışırız insanları. Mutlaka bir sıfat koyarız önüne. Bizim için hiçbir zaman sadece "insan" olmak yetmez. Sağcı-solcu, Türk-Kürt, Fenerli-CimBomlu, Alevi-Sünni gider de gider. Hiçbir şey bulamazsak kadın-erkek diye ayırırız. İkisinin arasındaysan da vay haline.

Zeki Müren hepsidir.

Pis pis sırıtıp "ibnedir ibne" diyen adam da ona Paşa der, en Hümanist, Aktivist tipler de.

Zeki Müren kalptir.

Sadece ses, sadece sanatçı, sadece "Sadece" diye başlayan sıfatlar değildir.

İnsandır Zeki Müren,

Zeki Müren hepsidir. Her şeydir. Herkesten bir şey değil, her güzel şeyden bir şeydir.

Bir de çok güzel şarkı okur be.

Otobüs Sinefili

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 16:03

15

Efendim eski takipçiler bilir ki bu blogu sinema odaklı yazılar yazmak için açmış, daha sonrasında da bi şekilde şimdiki formatına dönüştürmüştüm.

Zaten kısa bir zaman öncesine kadar ciddi anlamda sinemayı takip eden, vizyona giren filmlerden tut da Polonyalı genç sinemacılardan, İran, Bollywood, Uzakdoğu'ya kadar arşivler yapan bir adamdım. Amma velakin son 1 yılda Kamil Koç, Pamukkale, Nilüfer Turizm diye ayırmaya başladım izlediğim filmleri. Sinemada patlamış mısır bile yenmesinin filme saygısızlık olduğunu düşünürken artık bir elimde topkek diğerinde Fanta ile izliyorum filmleri.

O festival senin bu festival benim diye dolanırken, yazıhanaler arasında mekik dokumaya, sinekartlarla, gençturkcell fırsatlarıyla bilet alırken Kamil Koç Yolkart kullanmaya başladım. 

Yani tek bir cümle ile özetlemek gerekirse ne acıdır ki ben artık bir Otobüs Sinefili'yim.

Bu acı ama gerçek durumu da bir fırsata dönüştürüp en azından sinema yazılarına dönmek içinse şimdi sizlere şu dönemde yaptığım yolculuklarda izlediğim filmlerle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum efendim.

İncir Reçeli 

Öncelikle ben bu filmi uzun süre izlemekten kaçtım. Onun da nedeni bu Halil Sezai denen adamın hakkaten de hoşuma giden ağlak şarkılarının etkisi idi. Fragmanında falan görüp edindiğim izlenimle bu film o dönemde beni kötü anlamda etkileyecek, dokunacak bir filmdi. En azından şarkıların bende bıraktığı izlenim buydu. 15 gün önce yaptığım Ankara yolculuğunda ise "Kaçmayayım artık şu filmden" diyerek play tuşuna bastım.

Basmaz olaydım efendim.

Allahaşkına bu ne klişedir, bu ne saçmalıktır, bu ne itici bir filmdir. Bırakın duygusallaşmayı, ailenizin romantik popçusu gibi hissettiğim şu dönemde bile bu film yüzünden kendimi taş kalpli bir insana dönüşmüş buldum.

Her şeyden önce bu nasıl itici oyunculuklardır. Halil Sezai o tripler ne allahın cezası. Ne o havalar. Artis misin oğlum sen?

O Melike denen kız. Kızım sen o sesle, o yapmacıklıkla, o sahte Amelie Pouilan havalarıyla kendini sevimli mi zannediyorsun. Peh! Ya bırakın ya, ya bi gidin ya.

Sevimli mi sanıyorsun kendini?
Neymiş Aidsmiş de öpüşemezmiş, dokunamazmış. Sieeee!!!

Bi de o kadar mumu yakıp nasıl da çıplak oturdunuz o salonun ortasına.

O gökgürültüsüyle beraber gitar çalmak ne lan?

Ya bi gidin ya, ya bi gidin ya.

Eyyy Halil Sezai, o herif de eski sevgilisi ha? Ha benim sığırım ha benim malım.

Puanım : 3/10


Çakallarla Dans

Ben size bir şey söyleyeyim mi?

Bence Murat Şeker Türkiye'deki otobüs firmaları tarafından film çeksin diye finanse edilen bir yönetmen. Başka türlü bu adamın durmadan film çekmesini ve durmadan her otobüste filmleriyle karşıma çıkmasını izah edemiyorum.

Yani hadi şu Aşk Tutulması'na eyvallah diyeyim. O da film çok iyi falan olduğundan değil ha. Ben Fenerbahçeliyim. O filmi de izleyen bir Fenerbahçeli ister istemez bir yerden yakalanabilir, film boktan olsa da. E ama şu diğer filmler ne allahaşkına. Aşk Geliyorum Demez, Plajda vs.

Bu Çakallarla Dans Murat Şeker'in muhtemelen arkadaşlarıyla gece 11-12 halı saha maçı esnasında aklına gelmiş bir film olsa gerek.

Muhtemelen Murat Şeker maçı organize eden adamdı ve takımı tamamlayana kadar bir sürü kontör ve zaman harcadı. "Ayakkap bul geliyim oğlum" diyen kıl arkadaştan tut da son dakkada "Ağbi benim hatunun yarın sınavı varmış ben bu akşam maça gelemeyeceğim" diyen mal arkadaşının verdiği stres ve acıyla "Ulan bu halı saha organizasyonlarından ne çektim, Dur şunu fırsata dönüştüreyim" diye 15 dakikada yazıp yönettiği bir film.

Yarısında da çıkamıyorsun ki arkadaş. Ne yapayım "Muavin kardeş kenara çekin ben şu benzincide ineyim" mi diyeyim.

Puanım : 2/10


Polis 

Onur Ünlü'yü severim. Daha doğrusu Onur Ünlü tayfasını severim. Malum Afili Filintalar tayfası bunlar. Murat Menteş, Emrah Serbes tuttuğum adamlardandır. Onur Ünlü'nün Polis filmini de zamanında izleyememiş ama Leyla ile Mecnun dizisindeki başarısını da takdirle karşılamıştım.

Ama ama..

Polis filmi bu kadar büyük beklenti ile izleyip büyük hayal kırıklığına uğradığım bir film oldu malesef. Yani nasıl anlatsam o kadar kötü bir film ki, o kadar kopuk, o kadar alakasız diyaloglar, o kadar eğreti duran bir dili var ki filmin. İyi oyuncular bile kurtaramamış bu filmi. Sanki Onur Ünlü çok fazla son dönem Uzakdoğu Sinemasının etkisinde kalıp bunu Yeşilçam klişeleri ile birleştirmeye çalışmış da hiç olmamış gibi duruyor.

Kendisine saygım hala devam ediyor ama bu film çok kötü bir film be.

Muhtemelen "Sen o filmdeki derinliği anlayamadın" diyecekler olacaktır. Hatta "Ulan bir bok bildiğin yokmuş" diyecekler de ama gerçekten de bırakın bunu..Ya neyse bir şey demiyorum. 

Puanım : 4/10


Kavşak 

Hah işte ya. İşte bu ya diye başlayan, neredeyse kusursuz giden ama ortalarından itibaren özellikle de sonu itibariyle bir çuval inciri berbat eden bir film Kavşak.

Öncelikle Güven Kıraç ve son dönem aktörleri arasından ümit beslediğim Umut Kurt gerçekten çok başarılı oyunculuklar çıkarmışlar. Özellikle Güven Kıraç gerçekten döktürmüş. Yukarıda da dediğim gibi film gerçekten çok etkileyici başlıyor, gerek atmosferi gerekse de hikayesi ile çok şey vaat ediyor. İşte tam film böylesine kusursuz ilerlerken bir mola verdi otobüs Susurluk'ta. Ya kardeşim mola verdik diye sen niye kapatıyorsun tüm sistemi değil mi sevgili takipçiler. İsteyen iner isteyen otobüste durup filmini izler, kitabını okur.

Neyse efendim ne zaman mola bitti filme kaldığım yerden devam ettim, film bildiğiniz boka sardı. Yani gayet kara film olarak başlayan ve başarıyla giden film gitti mutlu sona bağlayayım ben bu hikayeyi diye resmen bir çuval inciri berbat etti. (İncir'den de tiksindim resmen)

Belki o molayı vermeseydik falan demeyceğim. Ne alakası var molayla manyak mısınız. Mahvolmuş işte güzelim film.

Şu filmi son 10 dakika Bülent Ortaçgil şarkısına bağlayıp gülen gözlerle bitirmek hakkaten de yazıktır.

Neyse.

Puanım : 5/10

Gelecekten Bir Gün

Affınıza sığınarak özet geçmek istiyorum :

Hayrettin... Allahaşkına bir siktir git.


Puanım : 1/10


Efendim geldik ilk "Otobüs Sinefili" yazısının sonuna. İlk diyorum çünkü bu formatı yolculuk yaptıkça sürdürmek istiyorum. Bu arada şunu da belirteyim ki otobüste sadece Türk filmleri ve animasyonları izliyorum. Malum yabancı filmler zaten Show Tv'nin geceyarısı verdiği aksiyon filmlerinden ibaret oluyor, iyi olanlara da dandik dublajlar yapıyorlar. E gece yolculuklarında da kitap okumak zor olduğu için, veriyorum kendimi dandik türk filmlerine.

Neyse efendim daha fazla kafanızı şişirmeyeyim.

Bir sonraki Otobüs Sinefili'nde görüşmek üzere. Şimdilik hoşçakalın.