Milli Takım vs. Milli Takım

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 03:00

İki günde iki milli maç oynandı ülkenin en çok sevilen iki spor dalında. 

İkisinden de galibiyetle ayrıldık.

Beni bu yazıyı yazmaya itense bu iki takıma bakış açım, açılarımız.


Dün futboldaki Belçika; bugünse basketboldaki Slovenya maçlarını izlerken tepkilerimin ne kadar birbirinden ayrıldığını fark ettim. Aslında uzun zamandır farkındaydım bunun da iki maç art arda olunca bu farklar daha bariz bir şekilde çıktı ortaya.

Zira dün gece ikide iki yapmamızı sağlayan çok önemli galibiyeti getiren gollerde ne kadar ruhsuzsam; bugünkü basket maçında bir o kadar heyecanlı, her baskette yerimden sıçrar bir haldeydim.

"İki maçın önemi ve anlamı farklı" diyebilirsiniz tabi ki. Hani biri telafisi olan bir grup maçı diğeriyse kaybedildiği takdirde turnuvaya veda edilen çok daha zor ve önemli bir maç. Ama bahsetmek istediğim farkların maçların önemiyle pek de alakası yok aslında.

Bahsetmek istediğim iki takıma karşı hissettiklerim.

İtiraf ediyorum ki; ben basketbol takımımızın onda biri kadar bile sevemiyorum futbol milli takımımızı. Hatta daha da açık olayım :

Ben futbol milli takımımızı hiç sevemiyorum.

Bunun başarıyla falan da alakası yok inanın. Hatta en başarılı oldukları dönemde bile bir sempati besleyemiyorum futbol takımına.

Şimdi "vay vatan haini" diyen bir kitle okumuyordur herhalde burayı umuduyla iki takıma karşı hislerimin bu kadar farklı olmasının nedeni olarak gördüğüm bir kaç şeyi irdelemek istiyorum izninizle ;

Futbol milli takımımızın kaptanı Emre Belözoğlu'dur, Emre galip geldiğimiz maç sonrası bile kendisini eleştiren bir gazeteciye hem de binlerce insanın önünde kol hareketi yapar; baskette kaptan Hidayet'tir. O galibiyetten sonra kendisine mikrofon uzatan muhabire sarılıp tezahürat yapmaya başlar.

Futbolda Mesut Özil, Gökhan İnler, Eren Derdiyok, Serdar Taşçı fark edilmeyip elden kaçırılı; fark edilen Borussia Dortmund'un yıldızı Nuri Şahin; Selçuk Şahin'in bile sahada olduğu takıma giremezken; basketbolda Ersan İlyasova Özbekistan'dan keşfedilir; adını duymadığımız Engin Atsür NCAA'den direkt olarak takıma monte edilir.

Futbolda kaybettiğimiz zaman İsviçre maçındaki gibi bizzat futbolcularımızın ve teknik heyetimizin içinde olduğu olaylar yaşar; antrenörümüzün rakibi tekmelediği, oyuncularımızın rakiple tekme tokat kavga ettiği sahnelere şahit olurken; basketbolda oyuncularımız rakibinin elini sıkar, deplasmanda bile olsa rakip taraftarı bile alkışlayarak soyunma odasına gider.

Futbolda kendi taraftarınca bile sevilmeyen, hatta kendi kulubünde bile oynatılmayan demirbaş adamlar mutlaka milli takıma çağrılır; basketbolda ise sadece hak edenlere forma verilir. Yeri gelir Mehmet Okur gibi bir AllStar bile kadroya davet edilmez.

Futbol takımı eğer bir turnuvaya gitmeye hak kazanmışsa o dönemki reklam cıngıllarından sloganlar oluşturulurken; basket takımının şarkısı da sloganı da hep "12 Dev Adam"dır.

Futbol takımı en büyük başarılarda bile takım olamadığı için eleştirilirken; basketbol takımı takımdır.

Futbol takımı büyük bir zafer kazandığı zaman muhtemelen sokaklarda kargaşa çıkar, kornalar gece geç saatlere kadar öttürülür, havaya ateş açanlar yüzünden birileri yaralanır veya daha kötü senaryolar ortaya çıkar; basketbol takımı zafer kazandığı zaman hiç bir şey olmaz.

Futbol takımının maçlarını anlatan spiker hakem lehimize bariz bir hata yapsa bile bunu es geçer, tersi durumda hakemi hedef gösterir, oyuncularımızı her zaman haklı ilan eder; basketbol maçlarını Murat Murathanoğlu anlatır; hem coşturur en güzel şekilde ama coştururken bile eğriye eğri doğruya doğru der hak yemez.

Futbol maçlarını Ömer Üründül yorumlar ağzından "oeeevvvvv, gol oldu, futbol çok enteresan, aut oldu" gibi yorumlar çıkarken; basketbol maçlarını Kaan Kural, İhsan Bayülken, Murat Didin gibi isimler yorumlar adeta maçı yaşatırlar.


Futbol takımı Dünya Kupası'nda yarı finale çıkınca Hakan Şükür saha ortasında takım arkadaşlarına "Kıskananlar çatlasın" diye slogan attırırken, basket takımı Dünya Şampiyonası'nda yarı finale kalınca Hidayet ve Ömer sevinci taraftarla paylaşır.

Futbol takımının en yeteneksizi Sabri'dir; en iyi gününde bile çekilmez; basket takımının en zayıf halkası Ender'dir; en kötü gününde bile mutlaka iyi işler başarabilir.

Futbol takımımız dünyanın en antipatik takımlarından biriyken; basketbol takımımız tüm basketbolseverler tarafından sempati duyulan bir takımdır. 
Basketbol takımımız sportmendir; futbol takımımız değildir.

Biliyorum ki haddinden fazla abarttım. Gittim en uç örnekleri hatta konuyla hiç alakası olmayan şeyleri buldum ve iyice yerin dibine soktum futbol takımını farkındayım.

Ama örneklerin hangisi uydurma ?

Ha derseniz eğer "E zaten futbol takımları hep böyledir, basketbol zaten daha sportmence bir oyundur" falan diye o zaman da size daha farklı örnekler veririm. Misal Yunanistan basket takımı hiç sevilmez. Daha bir kaç gün önce sırf İspanya ile eşleşmemek için Rusya'ya bilerek kaybeden bir takım Yunanistan.

Peki ya Sırplar?

Yugoslav faulü diye bir şey var dünya basketbolunda daha ne olsun.

Daha turnuva öncesi hazırlık turnuvasında Sırp ve Yunan basketbolcular bildiğin meydan dayağı attılar birbirlerine. Bakın şurdan izleyin. Hazırlık maçı bu yahu.

Bizim basketbolcuların bırakın hazırlık maçını hangi önemli maçta o hale geldiğini gördünüz?

Yani diyeceğim şu ki antipatik olacak olduktan sonra basketbolda da bu gayet mümkün.

Peki ya futbolda UEFA'da en çok ceza dosyası olan ülke hangisi? 

Diyorum ya belki fazla abarttım belki biraz kötü niyetliyim ama ben sevmiyorum futbol takımımızı yukarıda saydığım ve daha çoğaltabileceğim şeylerden dolayı.

Basketbol takımımızı ise isterlerse her turnuvayı hüsranla kapatsınlar her zaman yürekten destekliyorum.

Son söz Okay Karacan'dan gelsin :

Bu sıcaklığı futbol milli takımdan görebilir misiniz ? Muhabirin yanında ülkeyle birlikte eğleniyorlar, sevimli, egosuz ve aslan gibi samimi.

Comments (29)

Haklı tespitlerin var, kendince haklısın eyvallah der geçerim fakat şuda bir gerçek 12 kişinin birbiriyle olabilecek diyaloğuyla, 26 kişinin birbiriyle olabileceği diyaloglar çok farklı bir kere.
Sen taş çatlasın 12 farklı takımdan adam seçtiğini düşün ,ordan 26 farklı takımdan adam seçebilirsin seçeneği çıkar karşına ve kültür farklılığı hafif bir soğukluk çıkıverir karşına.
Verdiğin karşılaştırmalar gerçekten güzel, gerçekten çok iyi ama çok acımasız. Belki ön yargı, belki samimiyetsiz geldikleri için bu da seni sen yapıyor zaten.
Ailecek sevgiyle okuyoruz diyemiycem ama yazılarını takip etmek keyifli üstadım ;)

abartılı bulmadım... dün gece yazmaktan vazgeçtiğim bir şeyi de ben ekleyeyim bari yeri gelmiş hazır... mesela milli takımda arda dün gol attığında birçok insan "ulen yine arda attı, zaten şımarıktı iyice şımarık olacak." diye gole sevinmemiştir bile; ya da emre için oynadığı iyi futboldan sonra "banane lan; o.çocuğunun önde gideni." demiş ve yine sevinmemiştir... bence futbolda da baskette yapabildiğimizi yapabilirdik; ama bu zamana kadar bunu başaramadık, bu saatten sonra da olacağını sanmıyorum... günlerce konuşmayacağız futbolu, anlık izleyip geçeceğiz... ama turnuvadan turnuvaya hatırlanan basketbolda, voleybolda, atletizmde bunu sonuna kadar yaşayacağız.... bu böyle geldi böyle gidecek der ve giderim...

not: yorum silme nedenim birkaç yazım hatası....

Hayatımda okuduğum en yüzeysel, içi boş yazılardan birisi olabilir bu. Kendimce nedenini niçinini yazmak çok uzun sürer.

Basketbol milli takımı apayrı olduğunu "yine" gösterdi. Futbolcularımız hem tip-kültür, hem de başarı olarak basketçilerimizin yanında çapulcu gibi kalıyor, bu bir gerçek. Ayrıca bunca desteğe rağmen yıllardır bir Hidayet, bir Mehmet Okur dahi çıkmadı futboldan, çıktı ve tüm dünya tarafından tanınıyor, dünyanın en çok izlenen takımlarında oynuyorlar diyen varsa beri gelsin. Ki ülkede her 5 çocuktan 1'inin hayali futbolcu olmakken. Belki de bu ortalamada Brezilya'dan sonra ikinci geliyordur Türkiye, bilemem.

Futbolcularımız destek vermek için gelirler salona (Fransa maçı) kenarda basketbol bilgisi sıfır halde ota boka sevinirler, birbirlerinin üstüne binerler, vururlar balonlarla birbirlerine, sahada olmamalarına rağmen antipatikliğin zirvesine varırlar. Senin de değindiğin gibi şu basketbol takımımızı tüm dünya sevdi, futbol için aynı şeyi söyleyemiyoruz maalesef...

Basketbola da yoğunlaşalım onlar bunu daha çok hakediyorlar. Hem örneği de mevcut hemen yanıbaşımızdan, komşumuzdan, Yunanistan'dan. Orada da futbol birinci spor iken 80ler sonunda kazandıkları başarı sonrası basketbol ülkenin en çok takip edilen sporu olmayı başardı ve öyle de devam ediyor. Türkiye'de bu olacak diye bir şey demiyorum fakat basketbola ilgi yalnızca dünya şampiyonasıyla sınırlı kalmamalı diye düşünüyorum.

futbolda çok duygusallaşıyorum ben. fenerbahçe sevgisi mi ağır basıyor, yoksa gerçekten objektif mi bakıyorum bilmiyorum ama evet bazı isimlerin orada olmalarına tahammül edemiyorum.. başka takımdan oldukları için değil tabi, yoksa kaleci onur'u, ömer erdoğan'ı eleştirirdim geçen seneki şampiyonluğun kaçmasından ötürü. ama aslanlar gibi oynuyorlar hatalar da yapsalar.. ama arda gibi emre gibi adamlar "messi'h" olsa soyunma odasına sokmam ben.

ve öyle alıştım ki futboldan bu işlere, artık hidayet ne zaman "ben kaptan olarak..." diye söze başlasa, ulan acaba diğerleri alınıp kızıyolar mıdır diyorum, başarıyı sahipleniyor diye düşünürler mi? ama bu akşam yaşanan sevinçte gördüm ki böyle bir şey yok. "maddi manevi" destek istedi hidayet, hakettiler çünkü son saniyeye kadar yüreklerini koyuyorlar.. bana hiç sakil gelmedi bu istek. ne olursa olsun bu adamlardan -daha önce futbolda yaşandığı gibi- "mercedes olayı" çıkmaz çünkü.


son olarak selçuk şahin'e haksızlık etme istese uzay mühendisi bile olur o çocuk :))) hatta şimdi şu an gitse olsa ya!

aynen. ki ben basketbol sevmem. emre belözoğlunun olduğu bi takımı tutmam imkansız ama basketbol takmımız çok şeker :D

yani basket takımında emre varmış gibi oldu ama anlamışsındır.

"Futbol takımı en büyük başarılarda bile takım olamadığı için eleştirilirken; basketbol takımı takımdır."

Bu tespit yanlıştır bence. Euro 2008'deki arkadaşlık, kenetlenme gözardı edilemez. Sanki sürekli takımda kavga varmış gibi vurgulamışsın. Tamamen ana tezin tutarlığını artırmak için uydurmuşsun gibi geldi.

Ender ve Sabri konusunada katılmıyorum. İkiside eskiden hataları olan oyunculardı. Ama şimdi ikiside mükemmele yakın oynuyorlar. (Sabri'ye haksızlık edenleri kınıyorum)

Onun dışında haklısın. Katılıyorum.
Dediklerin birazda ülkemdeki kahve kültürüyle ilgili.

yazdıklarına katılmakla birlikte şöyle bir katkıda bulunabilirim; yılın neredeyse hergünü her akşam futbol tartışırız. fakat basketbol sadece şampiyona zamanlarında aklımıza gelir ve takımımız çıkar aslanlar gibi oynar. iki takım arasındaki bu farkın sebebi biraz da bu durumla ilgili diye düşünüyorum.

Doğru tespitler var ama yazının büyük bir önyargı ile yazıldığı ortada :)

İki spor dalı arasında büyük bir kültür farkı var. Kimisi sokakta taştan kalelerde öğreniyor bu sporu, kimisi lüks kolej sahalarında.

İyi ve doğru olduğunu kabul etmemekle beraber; Bir tanesi her an, her evde, her saniye konuşulan bir spor, bir tanesi turnuvadan turnuvaya aklımıza gelen bir spor.

Bir sporun oyuncuları yukarıdaki maddeye bağlı olarak devamlı hayatımızda, devamlı gözlerimizin önünde ve günahlarıyla, sevaplarıyla devamlı çırılçıplak önümüzde, diğer sporun oyuncuları "Hidayet bu maçta 25 dakika aldı, 12 sayyı, 9ribaunt, 5 asist ve bir top çalmayla oynadı"...

Neyse, uzatılabilir ve hatta senin yaptığın gibi abartılabilir de :P

Ama vurgulamak istediğim tekrar ediyorum, doğru olduğunu savunmuyor ve kabul etmiyorum ama; futbolcular devamlı gözümüzün önünde, devamlı deşiliyor hayatları, karakterleri, kariyerleri. Onlardan nefret etmemiz ya da sevebilmemiz için bir çok neden çıkartılıyor önümüze. Sikko bir basın mensubu sizi öylesine tahrik edebiliyor ki bazen, çıkıp milyonlar önünde ona kol hareketi yapabiliyorsunuz (ki bunu da savunduğum düşünülmesin ama olay bazen o kadar büyüyor ki, içimizdeki İrlandalılara kadar gidiyor...).

Ayrıca Orlando Magic'te oynarken bir Philedelphia maçında kavga edip oyundan ihraç edilmişti Hido. Oluyor bunlar. Aradaki kültür farkı ile çok daha az oluyor basketbolda, ama oluyor.

He, tabi bende aman bayılmıyorum Emre'ye, Arda'nın karakter yoksunu olduğunu düşünüyor, Selçuk'un kabzımal falan olması gerektiğini düşünüyorum, basketbol kadar da heyecanlandırmıyor beni futbol; ama netçede abarttığını düşünüyorum :)

bu söylediklerinin büyük çoğunluğu (hatta ender hakkında söylediklerin hariç hepsi) doğru ama zaten bunlar bu sporların kendi arasındaki farkın sonucu.basketbol salon sporudur daha sınırlı bir kitle oynar/izler, futbol sokak sporudur bilende oynar bilmeyende.herkesin oynadığı bir oyunda da kaliteden seçilmişlikten bahsetmek biraz zor olmaz mı?

ender ve sabri için söylediklerin dışında hepsine katılıyorum. şunu da söylemeden geçemeyeceğim, futbolu bu hale biz getirmedik mi? basket ve futbol arasındaki onlarca farkı futbol ve yüzme arasındaki binlerce farka denk sayabiliriz. çünkü türk insanı sadece futbol biliyor, futbolu herkes biliyor. sokaktan kadın-erkek kimi çevirsen sana korner nedir söyler. futbol halk oyunudur. basketbol, yüzme, tenis vs gibi sporlar seçilmiş, yetenekli kişilerin yapabildiği sporlardır. çocukken hangimiz sokakta iki taşla kale yapıp plastik topla futbol oynamadık? kaçımız o sırada basket, tenis oynuyorduki? futbolcularımız herkes arasından seçilen 11 kişi. basketçilerimiz yetenekli insanlar arasından seçilmiş 5 kişi. bu yüzden kıyaslamak ne kadar doğru bilemem ama.. futbolu bu hale biz getirdik. her kafadan binlerce ses çıkarsa, onlarda böyle olmakta haklılar diyebilirim..

basketbol futbola göre daha kaliteli ve medeni bir spor tabi içinde bulunduğu insana göre değişse bile çoğunlukla bu böyledir.kimse kusura bakmasın ama bir futbol maçı seyircileriyle bir basket maçı seyircileri arasında bariz ortada olan bir medeniyet zihni ve kalitesi var.

daha ilk satırlarda geleceğin yeri tahmin ettim. emre'nin hareketi,swiçre maçı olayları,demirbaş yedekler vs. hayır ne müneccimim ne de her şeyi bilen adamımım unuttun mu o sensin:) tahminimin doğru çıkması benzer düşünmemiz. sanırım diğer düşüncedaşlarımız da leb demeden çorum demişlerdir benim gibi.

BENCE, olayın özü şu satırlarında yatıyor; "futbolda kendi taraftarınca bile sevilmeyen, hatta kendi kulubünde bile oynatılmayan demirbaş adamlar mutlaka milli takıma çağrılır..."
belki kendisine cevap hakkı doğacak diye yazmadın :) ben yazayım. bu hissettiklerin, hissettiklerimiz futbolumuzdaki "terim etkisidir". o yüzden çok uzaklarda aramaya gerek yok kanımca.
şenol güneşli 2002 dünya kupası yahut mustafa denizli'li Euro 2004 ve hatta hatta fatih terim'in euro 96 maceralarındaki "milli takım sevginize" bakın bir de şimdikine... mecburiyetten içinde olduğunu düşündüğüm bu etkiden umarım çabuk sıyrılır hiddink.
öyle yani.

Bu farkın ortaya çıkmasının en büyük sebeplerinden biri de sporcuların eğitim durumlarındaki farklılıklardır bence.

sırf futboldaki bu tarz olaylardan, anti sportmence durumlardan ve insanların futbol maçlarını savaş alanına çevirmelerinden dolayı geçen sene takım tutmayı bıraktım üstelik futbolu oyun olarak sevmeyen biri değildim ve oynamışlığım da vardır ama nefret ettireceklerdi biraz daha takip edersem =) Eline sağlık...

kültür ve eğitim farkından kaynaklanıyor o bence. gayette doğru bi tespit ve bu türkiye genelini temsil eden bi tablo. yani vay halimize diyebiliriz sadece. bu durumdan rahatsız olmamak imkansız seninle hemfikir olduğumuzu görmek hoşuma gitti.

Bu konuda o kadar haklisin ki tam benim soylemek istediklerimi yaziya almissin. Tabi hic mi desteklemiyorum milli takimimizi buyuk turnuvalarda evet destekliyorum. Heleki son 2 yilini yurt disinda gecirmis biryseniz , ister istemez milliyetci duygulariniz kabararak destekliyorsun. Ben olaya disarida ayri iceride ayri olarak bakiyorum. Keske futbol takimimiz da daha samimi olsa da icimizden gelerek desteklesek.

üçüncü milli takımdan haberiniz var mı? geçen hafta yunanistan'ı 3-1 yenen bu hafta maşın rövanşına çıkacak olan voleybol milli takımından?
bu ülkenin spor anlayışının futboldan ibaret olmasından, sadece birileri madalya kazandığı zaman haber değeri taşımasından nefret ediyorum.

bu adamlar bu gün başarı kazandıkları için gündemdeler. peki bu adamlar ağaç kovuğundan mı çıktı? şimdiye kadar manav yada kasaptı da bir günde mi basketçi oldular?

şu turnuva bitsin yine kimsenin umrunda olmayacaklar. gerçekten ilgilenen 3-5 kişi hariç.

hiç alakam olmayan şeylerle ilgili bir yazıyı bile zevkle okutuyorsun. bence sen hemen hemen her boku biliyorsun bayım..

Bunun sosyolojik(ehi) sebebi olduğunu düşünüyorum ben.

Şimdi geçmişe dönün ve lise takımlarında futbolda il şampiyonu olan liseyi ve basketbolda il şampiyonu olan liseleri bir düşünün.
Futbolda karşınıza düz lise çıkacaktır, hem de nüfusu olabildiğine fazla, sınavı kazanamayan herkesin doluştuğu bir genel lise.

Basketbolda ise tam tersi yarı finale kalan son 4 takım ya kolej takımıdır yada hatrı sayılır puanlarla öğrenci alan anadolu liseleridir.

Genelleme yapıyorum farkındayım ama, golf, tenis zengin oyunuysa; futbol sokak çocuğunun, basketbolda elit aile çocuklarının oyunudur büyük oranda.

Bu nedenle yazıda geçen zorlama tespitlerden ziyade bu gözle de bakmak lazım, 2 yazı öncesindeki şekspir okumayan doktorlar misali, futbolcularda büyük oran da boş beleş insanlardır.Basketbol futbola oranla daha hallice durumlarda sosyo-kültürel sebeplerden ötürü.

Göz yaşları içinde okurken Ankaragücü ve Gençlerbirliği'ne gitti aklım. İkisinin de futbol takımı olması da ironik kısmı tabi. Rakamları, kişileri, sıfatları vs kaldırıp bu iki takımı yazsak neoşolurdu.

Şaka bir yana hakkını yemeyelim, haklı bir yazı yazmışsın herbokubilenadam.

Aklımdan geçenleri yazmışsın her boku bilen adam. Güzel yazı... Her zamanki gibi:D

katıldığım ve katılmadığım noktalar var. ama bu farklılığın iki temel sebebi var. birincisi daha önce yazıldığı gibi eğitim farkı. ikincisi de futbol milli takımı oyuncuları, kendilerine düşman olan insanların olduğunu düşünmeleri.

"Futbolda kendi taraftarınca bile sevilmeyen, hatta kendi kulubünde bile oynatılmayan demirbaş adamlar mutlaka milli takıma çağrılır; basketbolda ise sadece hak edenlere forma verilir." yazılmış ve örnek olarak mehmet okur verilmiş. ama başka bi bakış açısıyla; sakat olmadığı zamanlarda mehmet okur'un çağırılmaması ile ibrahim toraman'ın veya fatih tekke'nin çağırılmamasını aynı bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz. ya da kerem gönlüm'ün çağırılması ile gökdeniz'in veya kazım'ın çağırılmasını.

genel olarak önyargı ile yazıldığını düşünüyorum.

Yazdıklarının altına imzamı atarım, ama sabrinin zayıf halka olduğu konusuna katılmam, o kadar çok zayıf halka var ki futbol milli takımında....

çevremden dikkatimi çeken bir tespit:bizim köyde okulun bahçesinde basket oynayan çocuklar liseyi bitirir,üniversiteyi kazanır çoğunlukla köyde kalmaz başka bir yere gider, adam olur,yine bizim köyde futbol oynayanların çoğu daha 13 yaşında dımtısdımtıs arabalarla gezer,okul filan alakaları yoktur,hedefleri askerden dönüp babasının tarlasını satıp parayı yiyip civar bir fabrikada işçi olarak hayatlarını sürdürmektir.

çevremden dikkatimi çeken bir tespit:bizim köyde okulun bahçesinde basket oynayan çocuklar liseyi bitirir,üniversiteyi kazanır çoğunlukla köyde kalmaz başka bir yere gider, adam olur,yine bizim köyde futbol oynayanların çoğu daha 13 yaşında dımtısdımtıs arabalarla gezer,okul filan alakaları yoktur,hedefleri askerden dönüp babasının tarlasını satıp parayı yiyip civar bir fabrikada işçi olarak hayatlarını sürdürmektir.

YENİLGİ
Dünyanın her yerinde herkesin yenileceği bir yer vardır.
Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar.(Futbol Milli takımımızda olduğu gibi).!
Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.(Basketbol Milli takımımızda olduğu gibi).!

biraz abartmışsın evet :)
benim gibi basetbol tutkunu ve futboldan hiç haz etmeyen biri bile böylesini yazamazdı. aslında basketbolun futboldan daha centilmen bir oyun olduğu aşikar (bu konuda yazılmış eğlenceli bir yazı için fırat budacı'nun uykusuz'daki yazısına başvurulabilir)

tek eleştirim basketbol takımının bir takım olduğu ile ilgili. bundan önceki turnuvalarda başarısız olan, takım olamayan bir basketbol milli takımı vardı. hatta takım içinde köstebek olduğu, mehmet okur ile hidayet'in kendilerini takımın geri kalanından üstün gördüğü şeklinde haberler yapılıyordu (büyük ihtimal doğruydu bu haberler)

bu turnuvada başarılı olmamızın 2 temel sebebi turnuvanın türkiye'de olması ve mehmet okur'un uzun süredir liderlik koltuğunu hidayet'e bırakması ve takımın geri kalanının bunu kabullenmesi. bir sonraki turnuvada işlerin kötü gitmemesi için hiçbir neden yok yani.

futbol takımımızla ilgili eleştirilerine ise katılıyorum. 2002'den beri sahaya çıkan sabit bir 11'imiz yok. ne kalecimiz belli ne kaptanımız. garip bir bileşim onlar ama hiddink'den ümitliyim.