Veda

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 02:54

İnsan çocukluğuna ne kocaman olunca; ne de okullar bitirip, çoluk çocuğa falan karışınca veda ediyor.

İnsan çocukluğuna en çok vedalarla veda ediyor.

Yine izliyorsun çizgi filmleri, yine oynuyorsun belki gerçek çocukların bile oynamadığı o oyunları, yine hoplayıp zıplıyorsun koca tipine bakmadan ama; vedaların çoğaldıkça artık eskisi gibi olmadığını biliyorsun her şeyin.

Her vedada biraz daha uzaklaşıyorsun o çocukluktan.

O veda; en sevdiğin arkadaşının beraber büyüdüğünüz şehri terk etmesi oluyor bazen,

Michael Jackson'ın, Barış Manço'nun ölmesi oluyor;

Çok sevdiğin bi yere sırf ordaki anılardan korktuğun için gidememek, sevdiğin o şarkıyı artık dinleyememek, o filmi, o sahneyi izleyememek oluyor.

Canın vedalarla yandıkça, o yanmadan çok, çocukluğunun seni terk etmesine üzülür oluyorsun aslında.

Belki artık eğlendirmiyor seni çizgi film izlemek ama; sırf sembolik de olsa o çocukluğa tutunmak için izliyorsun kim bilir.

Ben çok veda yaşadım şimdiye kadar. O vedalar kadar da uzaklaştım çocuk olmaktan.

Yaşadığım vedaların neredeyse tamamında da hep veda edilen, kalan taraftaydım.

Hep ben uğurladım en sevdiğim arkadaşlarımı otogarlarda, havaalanlarında.


Kalmanın en zor tarafı giden kadar rahat olamamak.

Gidene güç vermek için mi bilmem ama ben vedalarda kendim gibi olamıyorum sanki. İçime bir şey oturuyor ve o oturan şey beni ortamdaki en rahat insan gibi gösteriyor, en güçlü en umursamaz gibi.

Avantaj gibi duruyor biliyorum ama öyle değil ki..

Bunu ilk kez çocukluk kahramanım Teyzem'e veda ederken yaşamıştım.

Teyzem.

Bugün bir sürü şey hakkında ukalaca ahkam kesiyorsam en büyük sebeplerinden biri olan kadın. Atilla Atalay'ın Sıdıka'sı bir nevi.

Teyzem artık aynı şehirde olmamak üzere ayrılacağı zaman herkes salya sümük düeti halinde etrafında dolanırken o beni en sona bırakıp on dakika sarılıp ağlamıştı.

Bense sadece gülümsemiştim ona sarılırken hayatımda hiç gülümsemediğim şekilde. Hayatımdaki en soğuk gülümsemeydi herhalde o gülümseme.

Arabaya binip gittiğinde ise baktım öyle salak salak.

Kahramanım çekip gitmişti ve artık eskisi gibi de olmayacaktı biliyordum ama tek gözyaşı dökmemiştim.

Anneannem'in gidişine kadar anlam verememiştim buna.

Anneannem.

Ben ona anneanne demiyordum aslında. Anne diyordum.

Hani hep "Senin hiç annen öldü mü?" gibi cümleler kurarlar ya filmlerde şarkılarda; işte ben onu demeyeceğim de ona benzer şunu söyleyebilirim herhalde : Siz hiç bir insanın son isteği oldunuz mu?

Ben onun son isteğiydim.

Buz gibi bir ifadem vardı o anda bile.

7 saat sonra ölecek hastalıktan tanınmaz hale gelmiş o kadın benim elimi tutarken etraftaki herkes dünyanın en acıklı sahnelerinden birinin etkisiyle ağlayarak gözlerini bize dikmişken, benim adımı sayıklayan anne dediğim kadın elimi o hastalıktan eser yokmuş gibi sımsıkı sararken ben yine buz gibiydim.

Ben niye böyleydim ki?

Her şeye tepkisini en açık ifade ile gösteren, "erkek adam ağlamaz" denen yerde bile "sokarım erkekliğine" diyen ben nasıl bu vedalarda böyle böyle buz kesiyordum?

Bilmiyorum ama sanırım çocukluğuma vedaydı onların hepsi. O yüzden galiba. Bilmiyorum ki.

Aşık olduğum kadınlara veda ederken o vedaların hakkını en ala şekilde verip koyveriyordum; aşk acısı dolu kliplerimizi çekiyorduk sevdiceğim olan insanlarla ama çocukluğuma veda ederken işime gelmiyordu kendim olmak.

Numara yapıyordum sanki.

"Gelelim haftanın şarkısına" diye bağlasam şimdi küfredersiniz herhalde.

Ama valla oraya geleceğiz.

Peki niye böyle bir yazı yazdım ki?

Çünkü Lhasa'nın şarkısı bu haftanın şarkısı.


2010'a girildiği gün yani yılbaşı gecesini evde geçirmeye karar vermiştim. Aramadım kimseyi, plan program yapmadım, teklifleri de geri çevirdim. Öyle müzik falan dinledim tüm gece. Sonra tesadüfen Lhasa De Sela'yı keşfettim o gece. "De Cara a la Pared"i dinledim neredeyse yüzlerce kez. Kilitlendim kaldım.

Aklıma vedalarımı getirdi Teyzem'e, Anneannem'e, eski aşklara, arkadaşlara; hayatımda içinde hüzün olan ne varsa yaşadım her dinleyişimde teker teker. Aynı şarkıda anneannem de geldi aklıma, aşkından süründüğüm kadın da, Barış Manço da, Six Feet Under da. Alakalı alakasız her türlü hüznü yaşadım her dinlediğimde.

Ertesi gün kimmiş bu hatun diye bakayım dedim ayılınca.

Benim Lhasa'yı keşfettiğim günün; Lhasa'nın hayatındaki son gün olduğunu öğrendim. 37 yıllık ömrünün son günüde keşfetmişim bu sesi.

Samanyolu Tv'deki "hidayete erme" temalı hikayeler gibisinden bir şey diye anlatmadım. Öyle de değil zaten. Sadece o geceden sonra ilk kez bu hafta dinledim tekrar Lhasa'yı ve bunları yazmak istedim.

Neyse; böyle işte.

Siz şarkıyı dinleyin ben gidip oyun oynayacağım şimdi.


Lhasa De Sela - De Cara a la Pared
Llorando
De cara a la pared
Se para la ciudad
Llorando
Y no hay más,
Muero quizás.
Ha! dónde estás ?

Soñando
De cara a la pared
Se quema la ciudad

Soñando
Sin respirar
Te quiero amor
Te quiero amor

Rezando
De cara a la pared
Se hunde la ciudad

Rezando
Santa María
Santa María
Santa María

Muriendo

Comments (30)

Ağzıma sıçıldı şu anda, hemde çok güzel şekilde. Çok güzel olmuş.

Hele bir de dört sene beraber üniversiteyi okuduğun,birlikte aç kaldığın,sigaranı paylaştığın,yemeğin olmadığında onlara gittiğin ki aynı durumda onların sana geldiği,senin yerine imza atan,onların yerine imza attığın,sevgilisinden ayrıldığında beraber dertleştiğin ve benzeri unutulmayacak şeyleri paylaştığın insanlara veda etmek vardı ki...

"Hep ben uğurladım en sevdiğim arkadaşlarımı otogarlarda, havaalanlarında."

ben de.

"Benim Lhasa'yı keşfettiğim günün; Lhasa'nın hayatındaki en son gün olduğunu öğrendim. 37 yıllık ömrünün son günü keşfetmişim bu sesi. "

ve ben de.

bu kadar.

uzun zaman sonra gözümden yaş da getirdin ya!neden okuduğumu unuttum artık bi bağımlılıksın teşekkürler hbba

çocukluğunu kaybettiren ya da kendini eskisi gibi masum ve korunaklı hissetmemen hiç bir zaman isteyerek bıraktığın vedalardan oluş muyor değil mi ?
öyle pervasız , ansızın olucak ki sen de kendinden bişeyler kaybediceksin .. yolun başında gibi hissettiğin anda sonunda olduğunu görüceksin ya da yaşadıkların göstericek sana ..
tam başlarken , daha paylaşıcak çok şey olduğunu düşünürken , çok zaman , çok gün , çok gece , çok içilicek , sohbet edilecek an , çok müzik dinlenicek , çok denizlere girilicek , çok dost çok sevgili edinilicek , yarın sabah uyanıcaz nasılsa ve sanki hayatındaki herkes de senin gibi seninle beraber uyanıcakmışcasına yaşıyoruz ..
kızgın olmak .
son bir kaç aydır söylediğim bişeyi dillendirmişsin gerçekten. çok tehlikeli çok kabullenmesi zor , çok anlaşılmaya çalışılan ama anlamamazlıktan geldiğimiz olgu. çocukluğunu kaybetmek , çocuk gibi neşeli , umursamaz , yaramazlık yaptıktan sonra sorumluluğu alır gibi görünüp almayarak , başkasının omzuna basarak büyüyebilme özgürlüğümüz.
teyzeye , annaneye , sevgiliye , anneye , babaya , evcil hayvanına karşı çocuk gibi davranmak ama yokluklarında büyümek zorunda olduğunu görmek ..
hiç gitmicekmiş gibi yerli yersiz hırpalamak , gittiğine önce çocuk gibi kızmak , sonra artık çocuk olmaya bile hakkın olmadığını fark etmek ..
ayak diremek istemek karşındaki gerçeğe , ayaklarını yere vurup " banane " diyerek istediğini geri alabiliceğini sanmak hala , işte o " banane" ye rağmen alamadığında istediğini anladığın nokta ..

yalnız değilsin..
başka kaybetmişler ve geri arayanlarla bir aradasın.
bir anlamı yok bir arada olmanın bu insanlarla , ama hep beraber çok kalabalığız artık..

hep gidenlerim oldu benim,kimileri geri dönmediler,kimileri ise zaman zaman seslendiler..ama hep gidenlerim oldu benim..sonbahar yaprakları gibi bir bir döküldüler ve ben sadece el salladım arkalarından gözlerim biraz nemli biraz yaşlı..
gidişleri olan zamanım gibiydi geri dönüşleri olmayacak olan..çocukluğa veda ederken gençliği yaşıyorduk.ya gençliğe veda edeceğimiz zaman..o zaman da bu metanetli tavrımızı takınabilecek miyiz??

Veda etmemek belkide en güzelidir kimbilir.Benliğinde yaşattığın hayale sarılmak.

Annem giderken de öyleydim veda etmedim ona bilerek.Söz verdim sadece bekleyeceğime.

şarkıya bayıldım! yazıyla birleşince çok etkili olmuş.

Anneanne usulü notebook testi

hic kalan olmadim ben, hep gittim ve kalanlarin hicbir sey degismemis gibi hep ayni sekilde yasadiklarini dusundum, ve hala da dusunurum.
ED

Bu yorum yazar tarafından silindi.

nefis bir yazı olmuş, eline sağlık.
"veda" başlığını görünce insan "yok lan aman bu son olmasın" diye okuyor, ama çok başka yerden vurdu.

ben de bir iki sefer dışında hep kalan olmuşumdur. hemen her seferinde kalan olmanın daha zor olduğunu düşündüm. gittiğim zamanlarda bile "kalmak gerçekten daha zormuş" dedim. sürekli de her vedada aklıma "hurt"ün o nefis dizesi gelir: "everyone i love goes away in the end..."

dokundu bu yazı bana. daha önce de böyle dokunaklı bir anda okumuştum seni. Zorunlu kaybelişlerle büyütülüyoruz devamlı. Çocukluğumu hiç olmazsa arada sırada izlemeyi çok isterdim

Benimde ağzıma sıçtın.

geliştirilmemiş müzik..

küfrettim evet. çünkü hak ettin.

böyle durumlarda öküzleşme hadisesi bende de oluyor. onaylıyorum, çok kötü bişey. valla kötü. dayımın öldüğü gün herkes anneme "yok yok ölmemiş de ağırmış" diyodu, ben de kuzenime sordum.

-tamam anneme söylemiycem de, gerçekten ölmüş mü?
-ölmüş ya :(
-hadi ya :S

bu kadar. bu kadar bi tepki verdim. çok saçma.

Ben, teyzem deyince takıldım orada zaten.Gerisini hatırlamıyorum.
Şimdi Müjde Ar'ın, Teyzem filmini izleyip saçlarımı yolmaya gidiyorum.
Sallysapanatar

Ben de anneannemin ölümünde hiç ağlamamıştım, dedemin ölümünde de öyle, hatta hiçbir yakınım ölümüne ağlamadım ben. Çok fena geldi bu yazı, net.

ben de bayramda garip bir şey yaşadım kendi içimde. çocukluğumun geçtiği köydeki o eve, o avluya girdiğimde etrafta o günlerden çok az kişinin kaldığını farkettim. o evde aradıklarımın neredeyse hepsi 1 km uzaklıktaki mezarlıkta yatmaktaydı yan yana. anneannem, dedem, dayım, yengem, benimle aynı yaştaki kuzenim. sonra da twitter'a da bir mesaj attım o an. çocukluğumuzda bayramdan bir gün önce dedem bizi mezarlığa götürürdü. kendi annesini, babasını ziyaret ederdik. biz tabi onların dirilerini görmemişiz. mezarlık hüzünden çok, gezme tozma, bayram habercisi eğlenceydi bizim için. ramazan bayramında bozuk para saklar, kurban bayramında bulmaya çalışırdık.

şimdi ise bütün o çocukluğumuzun gömüldüğü yer olmuş mezarlıklar. o gün yaşananlar, sonu gelmeyecek sandığımız eğlenceler, güzel zamanlar, anılar. hepsi ölenlerle toprağın altına girmiş. biz bugün bambaşka oyuncularla bambaşka senaryoları oynuyoruz. çok acayip lan, hakikaten çok acayip!

"Siz hiç bir insanın son isteği oldunuz mu?" demişsin ya. oldu benim de ama ben senin kadar şanslı değildim. yanında değildim maalesef...

iste insan olusumuzun ve yaratilis seklimizin en guzel yanlarindan biri de bu vedalar.bu hisler. canimizi yakan, icimizi acitan, derimizi kanatan ama bizi oldurmeyen..aksine hayatta oldugumuzun,yasadigimizin , nefes aldigimizin en guzel kaniti...
cok guzel dile getirmissin her seyi bilen adam

veda.. nasıl da korkuyorum ondan... nasıl da kaçmaya çalışıyorum...en büyük hayallerimi bile bırakıyorum veda etmemek uğruna...

ve o çocuk... içimdeki..
duruyor öyle.. şaşkın şaşkın bakıyor etrafına..

bırak beni diyorum gitmiyor.. onunla dünyada olup biten daha da yakıyor canımı...

ben hep saklamaya çalışıyorum onu, küçük kalsın istiyorum... ama hayat bu, büyüyor...

*çok güzel bir yazıydı..

Lhasa ve veda belki de tesadüften de fazlasıdır, bilmiyorum. Ben de genelde hep veda eden tarafta olmustum. Gecen yıl doğum günümde veda edecektim bir yıldır yaşadığım şehre. Bir gece once de doğumgünü-veda yemeğinde tanımıstım Lhasa'yı. Not etmistim adını bir kenara. Fırsat bulup arastırdığımda o geceden oniki gun sonra öldüğünü öğrendim. Sonrasında uzun yıllardır yaşadığım ülkeye ardından da iki gün önce asker arkadaşlarıma veda ettim . Daha dün akşam dinliyordum Lhasa'yı o gecen vedaları düşünerek. Bu gün de üzerine bu yazı geldi... Çok yaşa Lhasa demek geliyor içimden ama maalesef olmuyor.

evet ya..hani çocukluğumu geçtim yıllardır can ciğer olduğum dostlarıma canlarıma veda edince düştüğüm boşluk sevgilinin bıraktığı boşluktan daha beter bi acı.Hala yaşıyorum ve her gittiğimde vedalarla dönüyorum ağırıma gidiyo yinede.

Vedaların garipliğini hep bende yaşamışımdır! bir yanım kalmıştır gittiğim yerde bir yanım zaten hep yoktur hiçbiryerde... aman neyse eğer gün olur benim bloguma da düşerse yolun ki beklerim, görebilirsin ayrılıkların üstündeki etkisini çok bariz bir gri...
ama bunun için yazmadım şimdi ben buraya, yolun düşerse dedim ama bilmem cevaplarmısın mimledim bende seni bakarsan okurum bende cevaplarını...

görüşürüz

www.nineoceans.blogspot.com

Çok, çok güzel yazmışsınız. Bana oldukça tanıdık geldi, her vedada donup kalmak.. Ama hiç çocukluğa veda edildiği içindir diye düşünmemiştim.

Bu yorum yazar tarafından silindi.

Tum yazılarını bir oturusta okudum. Hepsinden etkilendim ama bu yazı apayrı geldi bana. Bilmiyorum belki de yazın kadar duygusal bir sarkıyla desteklemıs olmandan kaynaklanıyor. Yada benım lhasa de sela'ya karsı apayrı bır sevgım oldugundan.. Bılmıyorum bunları.. Ama sunu bılıyorum kı bu yazınla daha cok sevdım senı. Daha cok takıpcınım artık...

İzlediğim futbolcular antrenör olunca anladım büyüdüğümü...

(darlamabeni.blogspot.com)

lan olm niye ağlatıyon beni?

top [url=http://www.c-online-casino.co.uk/]uk casino online[/url] brake the latest [url=http://www.realcazinoz.com/]realcazinoz.com[/url] unshackled no set aside bonus at the foremost [url=http://www.baywatchcasino.com/]online casinos
[/url].