Büyük Birlik (!)
Posted by her boku bilen adam | Posted in gündem , politik | Posted on 19:14
BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü Türkiye'de pek çok saçmalığın daha açığa çıkmasına neden oldu.Aslında zaten gözümüzün önünde olan ve sadece bakmamızın yeterli olduğu bu sorunları biz her zaman halının altına süpürdüğümüz için,ancak böyle olaylar sayesinde bir şeyleri sorguluyor ya da hesap soruyoruz ki o da sadece lafta kalıyor.
Skandalın o kadar çok boyutu var ki nereden hangisinden başlayacağımı ben de bilmiyorum.
Hepsinden önce o hava şartlarında o yolculuğun gerçekleşmemesi gerekiyor. Bunda sorumlu olan başkanlarını seçim mitingine yetiştirme sevdasındaki parti kurmayları mı yoksa helikopterin pilotu mu orası belli değil.
Kazadan sonrası ise tam bir felaket.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaralanıp hastaneye kaldırıldığını duyuran bir vali mevcut hepsinden önce.
Daha olayın ne olduğunu neler yaşandığını iyice öğrenmeden insanlara,"bir şeyi yok hastaneye kaldırıldı" diyen bir vali.Yani Devlet'in o bölgedeki temsilcisi.Yani Devlet'in sesi.
Yazıcıoğlu'nun annesine ölüm haberini de vermek ister mi acaba bu vali merak ediyorum.Ya da hala o koltuğunda rahat rahat oturacak mı ?
Cevabı hepimiz biliyoruz aslında.Umrunda mı sanki o valinin.Tabi ki görevine devam edecek.Tıpkı Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın ard arda gelen tren kazalarından sonra hala koltuğunda oturduğu gibi.
Burda bu istifaları beklerken inanın kelle avcılığı yapmıyorum.Bu mevki sahibi insanlar istifa edince de biliyorum ki kaybedilenler geri gelmeyecek ama bir sorumluluğun bir başarısızlığın bedeli yok mu hiç.Ortada bir hata varsa o hatanın en üstteki sorumlusu değil midir ilk suçlanması gereken.
Kobe Depremi'nden sonra Kobe Belediye Başkanı bırakın istifa etmeyi,şehre su sağlayamadığı için intihar etmişti.
Bizim ülkemizde ise bir suç işlenirse bedelini en üsttekiler değil en alttakiler veriyor.O tren kazalarında da makinistler hapsi boylamıştı.
Adeta adam öldüren zengin çocuğunun fakir fedaisine para verip hapse yollaması ve "içeride biz sana bakarız" demesi gibi...İşte bizim ülkemiz de bu mafya sistemiyle yönetiliyor.
İkinci olarak arama skandalı.
Bundan bir kaç ay evvel Uludağ'da snowboard yaparken kaybolan bir genç cep telefonu ile babasını arayıp yardım istemişti.Babası hemen ilgili makamlara başvurduğunda ise yerinin tespiti için öncelikle savcılıktan izin alınması gerektiği cevabı ile karşılaşmış ve o izin (!) ise ancak 6 saatte çıktığı için genç ölü bulunmuştu.
Muhsin Yazıcıoğlu olayında da öğrendik ki aslında bizim zihniyetimiz için mevki makamın da pek önemi yok.O izin hemen bile çıksa biz bir şekilde kazazedeleri ölüme terketmeyi başarıyoruz.Peki nasıl mı ?
Öncelikle 112'yi arayan ve helikopterin düştüğünü,ayağının kırıldığını söyleyen ve telefonunun şarjının bitmek üzere olduğunu belirten kazazedeyi ısrarla telefonda tutup şarjının bitmesini sağlayan sağlık görevlilerimiz mevcut.
Ayrıca olay yerini kazanın olduğu yerden 25 km ötesi olarak tespit eden teknik elemanlarımız da var.
Ve tüm bunlar olurken "bunlar adamları bulamayacak,kalkın camiden adam toplayıp biz bulalım" diyen 17 köylü tarafından artık ceset olan kazazedelere ulaşıyoruz.
Vali,üniversite mezunu üst düzey görevliler,sağlık görevlisi ve eğitimli arama kurtarma ekibi değil "dağdaki 17 çoban" buluyor tüm Türkiye'nin aradığı adamları.
Ve tüm bunlar yaşanırken işin öbür boyutunda olanlar hepsinden daha acı.
İster sevin,davasını fikirlerini paylaşın isterseniz de benim gibi tamamen zıt görüşlere sahip olun ama ortada bir insan olduğunu unutmayın.Muhsin Yazıcıoğlu da yanındaki parti yetkilileri de,yardım isteyen İHA muhabiri de birer insan.
Ama insanlıkla alaksı olmayan arkadaşlar pek çok ortamda "faşistin biri ölüyor diye üzülecek değilim" gibisinden cümleler kurdular.Bu cümleyi kuran insanlar kendilerine "devrimci,solcu,demokrat,halkçı" sıfatlarını uygun görüyorlar.
Evet Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı 80'lerde;evet kendisi Bahçelievler Katliamı gibi olayların da önemli isimlerinden biri olarak anıldı.Evet kendisi faşistti belki de,ama hepsinden öte bir insandı bu adam.
Hem de 80 ihtilali sonrası hapse girmiş,5 senesi hücrede olmak üzere 7,5 sene hapis yatmış,işkenceler görmüş,dayak yemiş kendi cümleleriyle "annesi ziyaretine geldiğinde işkence izlerini saklamaya çalışan" bir adamdı.
Hepsini geçin ; bir insandı en kestirme ifadeyle.
Ama olmadı yine beceremedik,yine sınıfta kaldık.
Kendisine inandığını onun görüşünü paylaştığını söyleyen takım elbiseli züppeler "Başkana bir şey olursa yakarız her yeri" diye slogan attılar,kendilerini elit olarak tanımlandıranlar "faşist herif ne üzülcem,Nurhak'da arasınlar bedenini" dediler,seçim arefesinde rant peşinde olanlar laf sokacak boşluk aradılar,tüm bunlar olurken bir adam ve 5 yol arkadaşı donup gittiler.
Harika bi yazım olmuş eline sağlık...
112 de ölüm kalım meselesi telefonları cevaplayan insanların ne kadar donanımsız ve vasıfsız olduğunu farkettim bu olayda.
Ayrıca "faşist geberdi" diye kına yakanlara da herhangi bir kelimemi dahi ziyan etmek istemiyorum doğrusu.. Hayır bu hırbolar aynı sebepden Mahir Çayan'ı peygamber gibi görüp Muhsin Yazıcıoğlu'na söverler.
"faşist geberdi" söylemi hatalı ama maraş'ta yaşananların mahirlikten çok ırkçı ve dinci bir yaklaşımla alakası var. yani maraş'ta düşen helikopteri, maraş katliamı ile karşılayanlar sadece mahirciler değil. ayrıca bu söylem, "bir kahraman öldü" söylemine karşılıktır. ben de faşist geberdi diye düşünmüyorum. daha detaylı kendi blogumda değindim.
ayrıca kimin hırbo olup olmadığını, kenan evren'in ölümünde göreceğiz.
Mahirlikten çok ülkücü bir yaklaşımla alakası var tabi.Çorum ve Maraş olaylarının arka yüzü bugün bile tam anlamıyla aydınlanmış değilken, masum insanların ölümünden dolaylı yoldan sorumlu olduğunu düşündüğün için Muhsin Yazıcıoğlu'na "faşist geberdi" diyosun ama direk katil olduğu sabit olan Mahir'i ve onun gibileri devrim kahramanı, bilmem ne diye yülceltiyorsun. Öldürülen yoldaş değilse sorun yok.
Bak güzel kardeşim benim gözümde bu hırboluğun daniskasıdır. İsteyen kahraman, lider olarak görür isteyen sevmez beni ilgilendirmez ama daha ölüsü gömülmeden 80lerden kalma ideolojik at gözlükleriyle yapılan bu abuk sabuk saldırıları kabul edemem. Kişisel olarak onun ideolojisini paylaşan bir insan değilim, Deniz Gezmiş'e komünist geberdi diyene de aynı hırboluğu atfederim.
Son olarak şunu belirteyim bir şeyin bakşa birşeye karşı üretilmiş olması onu haklı veya haksız kılmaz. Buna mantıksal safsata denir.
A'dan Z'ye her işimiz bozuktur.
Olayları ayırt etmeyi bilmiyoruz.Yanlışıyla doğrusuyla,günahıyla sevabıyla, sağcı ya da solcu, o cu bu cu vs 5 kişiyi kaybettik. Hepimiz kaybettik kabul etsek de etmesek de. Bir davanın taraftarı olmakla bir insanın ölümüne insan olarak bakabilmeyi ayıramayıp dörtnala sandıklara koşsak ne anlam ifade eder, bilmiyorum.
Nasuh Mahruki örneği geldi aklıma. Halka açık bir konferansa konuşmacı olarak katılmış ve katılımcıların büyük çoğunluğunun türbanlı olduğunu görünce siyasi görüşünden dolayı tepki vermiş, bu ne demek oluyor diye organizasyon sahiplerine çıkışmıştı. Şimdi Mahruki'nin kalkıp ben kurtarmam bu adamları sağcı bunlar dediğini düşünmüyorum bile. Olayları ayırabilme becerisi birilerini Nasuh Mahruki, birilerini hırbo yapıyor.
Şimdi tamam, hiç bir insanın ölmesine, hatta genişletelim, devletin acizliği yüzünden bu şekilde ölmesine alkış tutulamaz. Ancak bu olayın Mahir'lerle ilişkilendirilmesini pek mantıklı bulmuyorum (yorumları baz alarak konuşuyorum)
Mahir'in adam öldürdüğü sabittir, evet, bunu en devrimcisi bile kabul eder ancak Mahir ve arkadaşlarının yaptıkları "eylem"dir. Bir dava uğruna yapılan eylemler sonucunda yapılması mecbur olunan fiillerdir. Büyükelçi Elrom'un öldürülmesi gerekir miydi vs, bu gibi kalıplara girmeyelim. Bu insanlar, fikirleri doğrultusunda bir güç gösterisinde bulunma gerekliliği hissederek bu işi yapmışlardır. O zamanlar şartlar onu gösteriyormuş, öyle hissetmişler vs.
Ancak mevzu bahis olan diğer "üşüyen şair ruhlu" kişinin yaptığı eylemler "halkı kışkırtarak katliamlar yaratma", "belli bir kesimi yok etme" muhteviyatları taşımaktadır. Bu bağlamda ikisinin aynı kefede konuşulması saçmalıktan öteye gitmez.
O dönemlerin Amerikan uşağı hükümeti ve MHP'si, Amerikan destekli komandolarıyla "devlete ve güvenlik kuvvetlerine yardımcı oluyoruz" diyerek binlerce insanı katletmişlerdir. Ve bu "şerefsiz", yattığı 8-10 yılla binlerce canı geri getiremez, vebalini ödeyemez.
Biz yaşı büyütülerek idam edilen Erdal'lardan bahsederken bu faşist daha beterlerini haketmiştir.
12 Eylül mahkemelerinde ve daha önceleri sorgusuz sualsiz idam edilen, köşe başlarında cesetleri çuvallar içinde bulunan, tarlalarda kafasına sıkılmış insanların çoğunluğu solcuydu, devrimciydi, Kürt'tü, Alevi idi. Hiç birisi MHP'nin ve Ülkü Ocaklarının militan komandosu değildi.
Bu şekilde ölümünün ardından yaratılan kamuoyu etkili olmuş, evet. Ve bu şekilde ölümüne bende tepki gösterdim. Hani Kenan Evren'in eceli ile ölmesi gibi bir şey bu?
Kendi yarattıkları aciz devletin elinden ölmemeliydi eheh..
"Geberdi faşist" demiyorum, diyemem. Ancak gönül rahatlığıyla sövebilirim içimden geldiğince. Aynı şey değil. Hatta Mahir'le bu adamın kıyaslanması kadar alakasız.
12 EYLÜL ADALETİ (!)
Eşitlik olsun diye, 12 Eylül idaresinin, Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Cengiz Baktemur, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu, Fikri Arıkan, Cevdet Karakaş, Ali Bülent Orkan, Ahmet Kerse olmak üzere 9 Ülkücüyü asarak şehid ettiğini biliyor musunuz? BİL VE UNUTMA!...
ÖNKUZU HEY, ÖNKUZU
23 Kasım 1970 yılında ülkücü şehid Ertuğrul Dursun ÖNKUZU’nun komünist militanlar tarafından ağır işkencelere sonucu şehit düştüğünü... Önkuzu’nun kırılmadık kemiği, patlamadık yerinin kalmadığını ve ağzından ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava verilerek ciğerleri de patlatıldıktan sonra okulun 3. katının penceresinden aşağıya atıldığını biliyor muydunuz? BİL VE UNUTMA!
2,5 YAŞINDAYDI 17 Nisan 1978 tarihinde Malatya Belediye başkanı Hamit Fendoğlu’nun evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu, Hamit Fendoğlu, kızı ve 2 torununun şehit edildiğini biliyor musunuz? Torunu olan Selim Bozkurt Fendoğlu’nun daha 2,5 yaşında olduğunu… Küçük Selim Bozkurt’un babasının, vatani görevini yapmakta olduğunu Biliyor Musunuz?
20 KURŞUN YEDİ
Ülkücü şehit Ahmet Evcimen’in basit bir suçtan dolayı arandığını halde, Bakırköy’deki Sürmeli otelinin önünde polisler tarafından 20’den fazla kurşunla şehid edildiğini…
SAĞIR VE DİLSİZDİ
Ülkücü şehitlerden Ahmet Sarpkaya’nın Kurban Bayramı’nın son günü mahallelerine baskına gelen komünist militanları önceden fark edip, durumdan arkadaşlarını haberdar etmek için evleri dolaşırken açılan ateş neticesinde öldüğünü… 18 yaşındaki Sarpkaya’nın sağır ve dilsiz olduğunu biliyor musunuz?
8 ÇOCUKLU ŞEHİT
Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı Sarıkeçili köyünden olan ülkücü şehit Ali Görkem’in, 37 yaşında ve sekiz çocuk babası olduğunu… Daha sonra olay yerine gelen polislerin, Görkem’in üzerinde ülkücü bir şairin şiirini bulunca ‘bir faşist daha temizlenmiş’ diyerek cesedini tekmelediklerini biliyor muydunuz?
İŞKENCEYLE ŞEHİT OLDU
6 Ağustos 1979 da şehitlik mertebesine ulaşan Ali Çetin’in, vatani görevini asteğmen olarak yaptığı sırada, Kayseri’de bulunan ailesini ziyarete gittiğinde şehit olduğunu… Evli ve iki çocuk babası olan Çetin’in, komünist militanlar tarafından önce dişlerinin söküldüğünü, sonra üzerine asit dökülerek bıçaklandığını ve daha sonra yakıldığını biliyor muydunuz?
ANNESİNİN KUCAĞINDA…
Ali Osman Devecioğlu isimli ülkücü şehitimizin, yaşlı annesini emekli maaşını almaya götürürken, Çeliktepe’de komünist militanların silahlı saldırısına uğradığını, biliyor muydunuz? Kafasına isabet eden tek kurşunla olay yerinde annesinin kolları arasında, şehit olduğunu ve oğluna siper olmaya çalışan annesinin de ağır bir şekilde yaralandığını biliyor muydunuz?
AİLECE KATLEDİLDİ
Ali Rıza Altınok’un, 25 Haziran 1980’de İstanbul Gaziosmanpaşa’da MHP ilçe başkanlığı görevini yürütürken, Rami’deki evine silahlı bir baskın düzenleyen komünist militanlar tarafından kızı ve karısı ile birlikte vurularak şehit edildiğini...
KAMYON DOLUSU KOMÜNİST
Ali Tezdoğan’ın, Eyüp MHP İlçe teşkilatının kurucularından olup yönetim kurulu üyesiyken, partiyi basmaya gelen bir kamyonet dolusu komünist militan tarafından kurşun yağmuruna tutularak, kendisine ait camcı dükkânında şehit edildiğini. Cenazesi, Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildiğini biliyor musunuz?
ŞEHİT EŞİNE İŞKENCE
Bahri Aksu isimli ülkücü şehidimizin, evli ve çocuk sahibiyken Şişli’de vurularak şehit edildiğini... 12 Eylül’de eşinin polisler tarafından gözaltına alındığını ve götürüldüğü Üsküdar Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceye uğradığını biliyor muydunuz? Bahri Aksu’nun eşinin daha sonra da, İstanbul MHP Davası’nda sanık olarak yargılandığını biliyor muydunuz? Bil ve Unutma!
2 YAŞINDA ŞEHİT
3 Mart 1980 yılında henüz 2 yaşında bir kız çocuğu olan Bilge Özsoy’un, tarih öğretmenliği ve ev hanımı olan annesi ile birlikte komünist militanlar tarafından ailece dövüldükleri sırada başına isabet eden tekmeler neticesi olay yerinde şehit olduğunu Biliyor Muydunuz?
bu ülkede candan ucuz ne var aq