Zenciliğin Sonu, Beyazlığın Başında Çocuk Olmak
Posted by her boku bilen adam | Posted in gündem , müzik | Posted on 10:32
15
Dün sabah saat 8'de uyandım. Telefonuma baktım, 4 mesaj alınmış. 4 farklı kişi, 4 alakasız karakter, 3 ayrı şehir..
Hepsi de aynı şeyi yazmış :
Michael Jackson ölmüş
Hani hep derler ya "başımdan aşağı kaynar sular döküldü inanamadım" diye; işte öyle olmadı bu sefer. İnandım öldüğüne. İnanmaktan çok kabullendim aslında.
80 kuşağı olarak artık büyümüştük zaten, hatta eşşek kadar olmuştuk ve bu gözümüze defalarca sokulmuştu. "90'lı insan mı olur lan" derken 90'lıların çocuklarının olduğunu görmüştük çoktan. Michael da son kalelerimizden biriydi ve yıkılmak üzereydi, hatta yıllardır yıkılmak için ne varsa yapmıştı.
İşte bu yüzden şaşırmadım. Ağır bir hastanın ölüm sürecini yaşamak gibi bir şey çocukluktan çıktığını farketmek. O ağır hasta ise bir ŞEY; yerine kendinizden , yaşadıklarınızdan, acılarınızdan, mutluluklarınızdan birleştirdiğiniz bir "ŞEY". İşte o hastanın ya da o ŞEY'in oluştuğu parçalar bazen bir film oluyor, bazen sevdiğiniz birileri, bazen de bir ikon, bir idol..
Michael Jackson da o Şey'in en önemli parçalarından biriydi. Hem de öyle bir parçaydı ki, o şey bir bedense Michael Jackson da o bedenin kolu, bacağı, kafası; ilk oluştuğundan hasta yatağına gidene kadar olan yoldaki tüm yaşamı ve gelişimi sağlayan kan dolaşımıydı, damarlarıydı.
O tıfıl bir zenciyken, dünyayı kasıp kavurmaya başlamışken doğduk.
Halının üzerinde yalınayak moonwalk yapmaya çalışırken sürtünmeden ayağım kızarmıştı onun yüzünden; ama kızmak şöyle dursun önlem olarak yastıkları dizip "Hacı Hacı Bok Ye, Hacı Bok Ye" nidalarıyla o aykırı duruşu yapmaya çalışmıştım her seferinde o yastıkların üzerine düşerek. Ben yastıkların üzerinden kalkarken annem ve teyzem kardeşimin Bad'in nakaratı "I'm Bad, I'm Bad"i "Aaamett Beeey, Aaaamet Bey" olarak söylemesine kahkaha atıyorlardı. Hatta eve misafirler gelince bizimkiler kardeşimin çükünü göstermez, onun yerine "Ahmet Bey'i bir söyle de duysunlar " derlerdi.
İlkokuldayken Türkiye'ye geleceği bir de konser vereceği söyleniyordu. Sanki o başka bir gezegendeymiş de bu dünyaya gelemezmiş gibi "olmaz lan öyle şey" demiş, konseri verip gittikten sonra da "kaldığı otelde sıçtığı klozet altındanmış, bir de bokunu alıp satılığa çıkarmışlar" diye dedikodular türetmiş hatta inanmayanlarla Pamko bir de RC Cola'sına iddiaya girmiştik.
Sonra Michael beyazlaşmaya biz ise büyümeye başladık.
O beyazlaştıkça, adı çocuk tacizleriyle anıldıkça, çeşit çeşit ameliyatla tanınmaz hallere girdikçe kendinden, kendi yarattığı efsane halinden giderek uzaklaşıyor, artık o efsaneyi kaldıramaz hale geliyor; biz ise çocukluk kahramanımızdan giderek soğuyorduk. Bir yandan "yapma be Maykıl, yapma be oğlum" diyor bir yandan da onun o halleriyle alay ediyorduk kalleşçe. Ama dün Hürriyet Gazetesi haberi "Son dönemlerinde adı çocuk tacizleriyle geçen Michael Jackson öldü" gibi bir başlıkla verince; Cnbc-e kendisinin anısına , South Park'ın "The Jeffersons" bölümünü vereceğini duyurunca ""vay şerefsizler" dedik çoğumuz.
Artık alay eder hale geldiğimiz adam bizim çocukluk kahramanımızdı çünkü, meğer ne çabuk unutmuştuk.
Okumayı öğrendiğimde Teyzem'e ilk sorum "Teyze, Maykıl Ceksın'ın adını niye Michael Jackson diye yazıyorlar" olmuştu.
İngilizceyi öğrendiğimde ilk işim "Ahmet Bey" ve "Hacı Hacı Bok Ye" nin aslında ne olduklarını öğrenmek olmuştu..
..ve dün Michael'in öldüğünü öğrendim ve aklımdan geçen ilk şey artık çocuk olmadığımdı.
Michael Jackson geldi bu dünyaya,kendi gezegeninden..
Herşeyi değiştirdi,
baştan yarattı,
bir nesli beraberinde büyüttü,
beyazlaştı,
öldü..
...şimdi tekrar siyah oldu..