Ayın Yazıları 6

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 18:39

Ekim ayının en iyi blog yazılarına geçmeden önce konu dışı bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle yorumlarla ilgili aldığım bir kaç eleştiri var. Onlara değineceğim.

Bloga gelen yorumlara cevap yazmayacağımı söylemiştim daha önce. Bunda da en büyük gerekçem yazdığım yazılarda yeri gelip uzun uzun paragraflarla anlattığım düşüncelerimin bazı cümleleri özellikle seçilip çok acayip yerlere çekiliyor ve anlatmaya çalıştığım asıl şey birden garip bir hale sokuluyordu. Böylece de anlatmak istediğim şeyi aslında yazıda yeterince anlattığım halde yorumlar vasıtasıyla tekrar tekrar açıklamak zorunda bırakılıyordum. Bu da bir yerden sonra ciddi anlamda mental yorgunluk yaratıyor insanda.

Yani düşünün siz zaten yazınızda örneklerle, kanıtlarla bir şeyler anlatıyor, fikir belirtiyorsunuz; sonra biri gelip garip bir yerlere çekiyor ve siz aslında zaten anlattığını şeyi tekrar anlatmaya çalışıyorsunuz. Bakın üstteki paragrafla aynı şeyi söyledim bu paragrafta. Ne kadar sıkıcı oldu değil mi ?

İşte bu yüzden hiç bir yoruma cevap yazmama kararı almıştım ama bu da bir nevi kafayı kuma gömmek oluyor. Mesela biri gelip sizin anlattığınız şeyi gayet güzel şekilde destekleyen ya da tam karşı çıkan bir şeyler yazıyor ve siz buna sırf, saçmasapan adamlara tepki koymak adına cevap vermediğiniz zaman da bu sefer kurunun yanında yaşı da yakmış oluyorsunuz.

Bu yazdıklarımdan da sakın benim beğenilme kaygılı, eleştiriye kapalı biri olduğum sonucu çıkarılmasın. Benim şikayet ettiğim boş laflar. Yoksa eleştiriye, hatta tam karşıt görüşlere her zaman kapım açık ki bilenler bilir, zır görüşteki insanların birbirleri ile fikir alış verişi yapması taraftarıyım her zaman.

Özetle diyeceğim şu ki bundan sonra elimden geldiğince gelen eleştirilere cevap vermeye çalışacağım.

Fazla uzattığım sözü hiç değilse burda keserek hemen blog dünyasında Ekim ayının bana göre en öne çıkan yazılarını paylaşmak; üzerine bir kaç kelam etmek istiyorum.

Bu konuyla ilgili de ufak bir giriş yapayım. Bloglarda "Mim" denen bir olay var malumunuz. Ama bu "mim" denen hadisede genel olarak "eş, dost, akraba" sebeblenip istenmeden ya da bilinçli olarak torpili devreye sokuyor blog tutanlar. Ayın Yazıları formatında ise daha önce de belirttiğim üzere yazıyı yazanlardan çok "yazılar" ön plana çıkıyor ve bence çok daha iyi bir yöntem bu.

Laf salatalarının ardından sıyrılarak bana göre Ekim ayının en iyileri olan yazıları paylaşmak istiyorum artık :

10 - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski vs. Orhan Gencebay - Sigara Yanıkları

Daha önce bir kaç kez "Ayın Yazıları" listesine giren Sigara Yanıkları yine listede. Ekipten "hacitokankoli" Dostoyevski-Orhan Gencebay-Zeki Demirkubuz arasında güzel bir bağ kurarak okunası bir yazı çıkarmış ortaya.



Haictankolik'in de dediği gibi "acıda hazların en tatlısı gizlidir" diyen bir adam Dostoyevski. Gelmiş geçmiş en byük yazarlardan belki de birincisi olan bu adamın kaleminden çıkan bu söz insanoğlunun en acı gerçeklerinden birini özetliyor bizlere.

Acı olmadan ne olurdu ki şu hayatta?

Little Miss Sunshine'da Steve Carrel'ın canlandırdığı Frank karakteri yeğeni ile konuştuğu sahnede şöyle bir cümle kurmuştu hani :

Liseye gitmek istemiyorsun ama en güzel acılar lisede çekilir. Kaçıracağın onca acıyı düşün...


Peki ya Dostoyevski'den 100 yıl sonra "ben zaten her acının tiryakisi olmuşum" diyen Orhan Gencebay..

Bazıları "Orhan Gencebay hayranıyım" dediğimde "inanmam, senin gibi biri..." gibi acayip tepkiler veriyor ama Dostoyevski'nin, Proust'un, Nietzsche'nin söylediklerini daha basit görünen ama dolu sözlerle anlatan bir adam Orhan Gencebay.



Yazıda Zeki Demirkubuz'a da değinilmesi anlatılmak istenen şeyi tam olarak tamamlamış kanımca.


9 - Farmville'den geldiniz, rezil ettiniz güzelim İstanbul'u - Sıkıntı

İstanbul , bizim gibi ayda yılda bir gidip 7-8 gün gezip gelen adamlar için bile yeri geldiğinde bir çileye dönüşürken bir de orada yaşayan ve çilesini çeken adamlar için kimbilir ne anlam ifade ediyordur sorusunun cevabı niteliğinde bir yazı.

Sıkıntı adlı blogun sahibi sabahtan akşama kadar olan çilesini harika bir dille, yeri geldiğinde bilimsel verilerle, grafiklerle destekleyerek anlatmış.



Ekim ayının en yaratıcı yazılarından.

Özellikle İstanbul'un çilesini çekenlerinin keyifle okuyacağı bir yazı.


8 - Top 10 İğrenç Canavar filmi Klişesi - Flying Dutchman

Blogu takip edenler bilir ki Dutchman ve ekibini ellerini ovuşturup "dünyayı ele geçirmem gerek" diyerek pis pis sırıtan kötü adamlar kadar kıskanırım.

Hele şu "Top 10" listelerini niye ben yapmadım da benden önce yaptılar diyerek kıskançlığım yerini nefrete bırakır.

Ama buna rağmen Flying Dutchman'in olmadığı bir "Ayın Yazıları" listesi; canavar, uzaylı, börtü böcük tarafından tehdit edilmemiş bir Güney Dakota kasabasına benzer.

Bu ay listeye giren yazı ise adından da anlaşılacağı üzere, Critters, Yeraltı Canavarı, Arılar, Piranhalar, Cani Yusufçuklar, Katil Eşşekler, Ruh Hastası Civcivler gibi artık tehdit edilmediği yaratık kalmayan Amerikalılar'ın bu filmlerdeki olmazsa olmazları..


7 - Dunning-Kruger Etkisi - KahveAltı


Geçen ay yazdığım Cahillik Modası adlı yazıya pek çok yorum aldım. Yazıyı da yorumları da blogu takip edenler okumuşlardır muhtemelen.

O yazıdan sonra onun devamı niteliğinde ve ordaki açıkları kapatan bir yazı daha yazmıştım.

İşte KahveAltı blogunun sahibi de benim benim anlatmak istediklerimi tamamlayan bir yazı kaleme almış.


6 - Altı Çizilmiş Önemli Boşluklar - Ben Bu Yaz Nerdeydim



Öncelikle Edward Ander kullanıcı adlı blog sahibini; blogun adı ve bannerı nedeniyle gerçekten tebrik ediyorum.

Şener Şen'in her karakterine ayrı ayrı bayılırım. Badi Ekrem de en önemlilerinden biridir kuşkusuz. "Ben bu yaz nerdeydim" repliği ile başlayan sahne belki çok ön plana çıkmaz ama Hababam Sınıfı serisinde en güldüğüm sahnelerden biridir. Bloga o repliğin adını vermek, banner'a da o sahneyi tabiri caizse cuk oturtmak gerçekten de basit görünse sivri bir zeka işi ki listeye giren yazısını görünce blogun sahibinin nasıl bir zekaya sahip olduğuna daha yakından şahit olacaksınız.

Listede 6. sırada durduğuna bakmayın. Gerçekten de çok ama çok önemli bir yazı. Yazıdan fazla bahsetmek istemiyorum açıkçası. Girin okuyun.

Üzerine konuşalım sonra.


5 - İlk Aşk & İlk Salaklık - Öküzün Önde Gideni


İlkokul 1. sınıfta sanırım aşık olmuştum ilk olarak. Tabi o aşktan sayılırsa.

İşin ilginç tarafı aşık olduğum kız da bana aşık olmuş hatta bir gün tenefüsten sonra sınıfa geldiğimde bohçasını (çantasını) alıp benim yanıma taşınmış olduğunu görünce bir süre sanki hiç yanıma oturmamış gibi yapıp sonra da en cool halimle "aaa sen yanıma mı oturdun" demiştim. O da bana "ben artık senin yanında oturacağım" demişti.

2 ay sonra babasının tayini çıkıp başka şehre taşınana kadar da seviyeli bir arkadaşlığımız olmuştu kendisi ile.

Öküzün yazısı da buna benzer bir hikaye içeriyor. Blogun adına bakıp aldanmayın. İlk aşk üzerine oldukça naif ve içten bir yazı.


4 - bence tanrı yok. niye? yok işte saçma ki oğlum! - Yarasa Boku

Hatırlarsınız, geçen ay "Ayın Yazıları"nda Yarasa Boku'nu 1.yapmış ve bunun gerekçelerini de orada açıklamıştım.

Ekim ayında ise 1.olan yazısından da harika bir yazı geldi ve benim söylediklerimi kara çıkartmadı.

Şimdi linke tıklayıp yazıyı okuyanlar belki de "ne var ki bu yazıda" diyebilirler ama ben geçen ay söylediklerime paralel şeyleri tekrarlayacağım.

Bu dolu cümleleri yazan kız sadece 15 yaşında.

15 yaşında bir kız çocuğunun bu kadar az cümle ile bu kadar çok şey anlatması; özellikle din-inanç gibi bir konuda bu kadar içi dolu cümleler kurması gerçekten de takdir edilmeli.

Bu listenin ileride de müdavimi olmasını diliyorum ve biliyorum ki bu ufaklık beni yine yanıltmayacak.


3 - Futbol Bloglar Nereye Koşuyor - No Pain No Gain

Yaklaşık 2-3 yıldır gazetelerin spor sayfalarını, spor(!) gazetelerini okumuyorum. Bunun yerine onlardan çok daha kaliteli içeriğe sahip olan spor bloglarından takip ediyorum pek çok haberi.

Aceto Balsamico, Flying Dutchman gibi blogların başını çektiği bu bloglar Türkiye'deki olmayan spor gazeteciliğine adeta bir ders verdi ve aslında içlerinin ne kadar boş olduğunu ve bu işin aslında nasl yapılması gerektiğini anlattı. Daha doğrusu anlayanlara anlattı.

Hürriyet Spor'un başında Ercan Saatçi gibi bir adamın olduğu Türkiye'de alternatif olarak çıkan ve alternatiften çok olması gereken olan Futbol ve Spor Blogları son dönemlerde Fotomaç seviyesine inmeye başladı malesef.

No Pain No Gain'in sahibi Ortega futbol bloglarının önündeki bu tehlikeye dikkat çekmiş yazısında.


2 - One minute Ulan! - Boş Muhabbet

TReVaNiaN bir döndü pir döndü.

Uzun süredir ara verdiği yazıların Ekim ayı ile birlikte dönüş yapan Trevanian'ın TRT'de yayınlanan "Ayrılık" dizisi ve İsrail'in buna verdiği tepkiye bir eleştiri yazısı.

Ben daha önce "Kırmızı Paltolu Kızlar" başlığı altında bir yazı yazmıştım bu iki yüzlülüğe tepki olarak.

Kendi yazımdan alıntı yapayım :

Daha 70 sene önce çocukları öldürülen insanların torunları,bugün o lanetledikleri Nazi subaylarından farksız,evlere bomba atıyor;belki paltosu bile olmayan çocukların ölümüne sebep olabiliyor.Hem de bunu Nazi zulmüne son veren(!) Amerika'yı arkalarına alarak yapıyorlar.

İnsanoğlunun artık bir şeyler yapması lazım.Gezegen bile bizi uyarırken,sular tükenir,hayvanlar ölürken,soykırıma uğrayanlar soykırım yapmaya çalışırken,gerçek insanlar artık bir şeyler yapmalı.

Artık isabet bile etmeyen bir ayakkabıdan duyulan hazdan daha fazlasına ihtiyacımız var.


Trevanian da gayet doğru örneklerle bu iki yüzlülüğe dikkat çekmiş.

Kendisine tekrar hoş geldin diyor ve yazılarına bu kadar uzun ara vermemesini diliyorum.

*Bu arada başlı başına yazı olacak yorumunu da okudum. O cevap için ayrıca teşekkür ediyorum.

.... ve HBBA'ya göre Ekim ayının en iyisi :

1 - Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'nin En Büyük Tabusudur - Bir Deliden Nağmeler

Aslında Ekim ayının en iyi yazısından daha çok "Ekim ayının en cesur yazısı" payesini daha çok hakediyor bu yazı.

Aslında bu yazıda katılmadığım hatta eleştirebileceğim, yazarın "kaş yaparken göz çıkardığı" bölümler de mevcut ama kimsenin değinemediği, dile getiremediği, dile getirdiği zaman "vatan hainliği"ne varan suçlamalara maruz kaldığı gerçekleri dile getiren delininbiri; bence bu yazıda çok ama çok şey anlatıyor. Tabi görmek isteyene.

Malum bizim ülkemizde 3 Maymun'u oynamak daha makuldür.

Asrın lideri diyebileceğimiz bir adamı "tanrı" seviyesine getirip yaşasa kendisinin bile utanabileceği bir kalıba soktuk millet olarak.

Ama faşist solcuların, kafatasçı hümanistlerin, okuyan cahillerin, dürüst hırsızların, masum katillerin, dopingli sportmenlerin yaşadığı ülkemizde Atatürk'ün de gerçekten anlaşılması mümkün değildi zaten.

Anladıklarını sananlar onu "Allah" katına çıkarırken, anlamayanlar "Allah düşmanı" ilan ettiler.

Bu konu ile ilgili ben de bir yazı yazdım ama şimdilik yayınlamıyorum.

Şimdilik Deli'nin yazısına alkış tutmakla yetiniyor ve kendisini böyle bir yazıyı kaleme alabildiği için tebrik ediyorum.

Bu yazıdan dolayı kendisine küfür edenlere de, ki muhtemelen benim yazdığım yazıdan sonra bana da gelecek o küfürler, kulak asmamasını öneriyorum.


Efendim işte Ekim ayının öne çıkan blog yazıları.

Önümüzdeki ay yeni bir listede buluşmak üzere tüm blog sahiplerine "yazdıkları" için kendi adıma teşekkür ediyorum.

Comments (7)

birinci olan yazıyı çok sevdim. ayrıca yarasa bokunu da hiç okumamıştım daha önce, yazıya baktığımda sana hak verdim. velhasıl güzelmiş bu yazılar.

sevgili hbba,
abartma, beni sinirlendirme, seni seviyorum.
xoxo.

teşekkürler yazıma yer verdiğin için..kaş yaparken göz çıkardığım bölümleri de tartışmak isterim senle..

Bir çift teşekkür de benden. Gözümden kaçan yazılar ve de haberdar olmadığım bloglardan seçili diğer yazılar için. Ve tabii listede 3. sırada yer alan yazımı buradan duyurduğun için..

Bu listeler geç fark ettiğim ama ilgiyle takip ettiğim bir bölümdür..

teşekkürler. böyle bir liste yapıldığının farkına bu denli geç varmak da ayrı şok oldu benim için. =))

Yazıyı bu denli geç okuyabildiğim(TAM ANLAMIYLA OKUMAK)için üzüldüm.Daha doğrusu içindeki yazıları okumak bugüne nasip oldu:)

Çok güzel seçimler yapılmış...
Kasım ayını bekliyorum merakla:))

Unutkanlığımızla bilgisizliğimiz pekişince tadından yenmez oluyor tabular. Atatürk diktatördü, tabuydu diyenler din konusunu hiç ellerine almıyorlar misal. Hemen üç maymunu oynamaya başlıyorlar. Dinden daha büyük bir tabu var mı? 80 kat çelikten yapılmış kurşun geçirmez yelek! Hemde bu Koministle mücadele derneğini kurup "dinsiz" avlayanlar tarafından savunuluyor? O "dinsizler" o zamanlar Filistin'de düşmana karşı gerilla mücadelesine bile katıldılar ama bizim şalvarlı yobazlarımız sadece tükürük saçarak slogan atabildi -ve hala yapabildikleri ancak hortumcular aracılığıyla yardım toplamak ve slogan atmak- cuma namazı çıkışlarında..

Bence insana pek birşey katmayan, hepimizin bildiği ve düşündüğü standart bir yazı olmuş ayın birinci seçilen yazısı.

Kemalistler bir boka yaramayan, boş konuşan ve kendilerine bir baraj olarak Atatürk'ü kullanan gereksizler ordusudur. Evet. Peki dinciler? Din tacirleri? Fettullah ve 'çıları? Deniz feneri? Hepsi Atatürk'ten daha büyük bir tabu olmuş durumdalar şu an. Sadece dile getirmeye g.tü yiyen yok. Üstelik bu kadar çok görünebilen hataları varken?..