Ayın Yazıları 5
Posted by her boku bilen adam | Posted in ayın yazıları , blog alemi | Posted on 19:03
Eylül ayı blog dünyası için sancılı bir ay oldu. Blogger'a erişimin, engellenmediği ama blogspot'un kendisinden kaynaklanan problemler nedeniyle neredeyse imkansız hale gelmesiyle, ne geçen aylardaki gibi yazılar yazılabildi ne de erişimden etkilenmeyenlerin yazıları okunabildi.
Dolayısıyla bu ay çok da fazla blog okuyamadım ama yine de "ayın yazıları" ritüelini yerine getirelim diyorum.
Bu ay da 10 tane yazıyı okurken bir kenara attım. Her zaman dediğim gibi sıralamanın çok önemi yok ama yine de sıralama yapınca daha bir gizemli daha bir onore edici oluyor sanki. O yüzden birinci olan sevinsin ama diğerleri de "ben hayatımda ilk iki dışına çıkmadım teesüf ederim" demesin.
ve işte HBBA'ya göre blog dünyasında Eylül ayının yıldızları :
10 - Facebook ve Yaratıcılık Sınırları 7 - Malın Gözü
Yurdum insanı için internete bakış, dünyanın geri kalanından çok daha farklı. Özellikle de Facebook gibi sosyal ağları bizim gibi kullanan bir ülke olduğunu sanmıyorum. Farz-ı misal bir Orta Afrika Cumhuriyeti vatandaşının "bu gruba katıl listeni davet et, dünyaya Orta Afrika'nın gücünü gösterelim" diye grup açma ihtimali bana pek de mantıklı gelmiyor.
İşte Malın Gözü de bu konuya değinmiş. Hatta bir yazı dizisi oluşturmuş bununla ilgili.Ben serinin 7. yazısına denk geldim.
Eğlenceli bir üslubu var Malın Gözü'nün. Takibe almaya değer bir blog.
Ayrıca serinin geri kalanı için de bu linke tıklayabilirsiniz.
9 - Hare - Yaklaş Biraz
Yaklaş Biraz daha önce de girmişti "ayın yazıları" listesine. Uzun zamandır da okumuyordum kendisini.
İtiraf etmek gerekirse bu masalı kendisi mi yazdı onu da bilmiyorum. Yani eğer gerçekten de bilinen ve benim bilmediğim bir masalsa bu, şu anda her boku bildiğini iddia eden bir adam olarak rezil oluyor olabilirim. Ama yine de bu riski alıyorum ve kendisini bu listeye tekrar sokuyorum.
Bu yazıya gelen yorumlardan birinde " her şeye rağmen, hala masalları olan insanlar olduğunu bilmek güzel " demiş birisi.
Eğer kendisi yazmamışsa bile gerçekten de hala masalları olan insanların var olduğunu bilmek de, bir masalı okumak da güzel. Sırf o yüzden bile bu listeye girmeye değer diyorum.
8 - Minibüs'cünün Seyir Defteri - Hastalıklı Dünya
Blogdaki yazılara arada bir yorum yapan (Süper)Cem vasıtasıyla tanıştım bu elemanlarla. Aslında tanıştım dediğim, bloglarını keşfettim. 4 kişi yazıyorlar : (Süper)Cem, Charmerian, Chopartypical , Darkohl
Resimlerinden de anlaşılacağı üzere hepsi de temiz çocuklar (çocuğum olsa eve almam bunları). Yazdıkları da eğlenceli, güzel tespitleri var.
Mevz-u bahis olan yazı ise Chopartypical'ın elinden çıkmış.
Adından da anlaşılacağı üzere bir minibüs hikayesi.
Gidin okuyun efendim.Ben kefilim bu çocuklara.
7 - Seviyorsak, Sebebi Var - Piç Güveysinden Hallice
"Sabah seksi yalnız mutlu insanlara özgü bişey."
" Issız adaya düşemem bu yaştan sonra."
" isveçli bilimadamı olsam, bilim insanı olsam, kremiydi sikiydi püsürüydü uğraşmam. akademik kariyer yapar, emekli ikramiyesiyle ev alırdım."
"tencerede kereviz görünce tatsızlık çıkardım evde"
Bunlar sırf twitter'da yazdığı naçizane cümleler. FriendFeed sayesinde keşfettiğim, twitter'ına gurban olduğum bir adam samihazinses kullanıcı adlı "Macerayı Seven Aras"
Efendim, Aras Bey hakikaten nev-i şahsına münhasır bir insan. Blogu da aynen kendisi gibi..
Seçtiğim yazı ise bir bayram mesajı...Daha doğrusu sonu "Bayramınız kutlu olsun" ile biten bir yazı..
Bu acayip adamı takip etmek lazım.
6 - Varoluşçuluk ve Saçma Felsefesi / 1 - Sigara Yanıkları
Sigara Yanıkları sıkı takip ettiğim bloglardan. Sinema üzerine gerçekten dergi kalitesinde yazıların çıktığı bir blog. Bu yazı ise benim için yaşayan en büyük Türk yönetmenlerden olan Zeki Demirkubuz'un pek sevemediğim filmi Yazgı filminin çıkış noktası "Yabancı" romanı ve Varoluşçuluk felsefesi üzerine.
5 - Eski Türk Filmlerinde Sosyal Farkındalık - Eşkenar Üçgen
Türkiye'de insanların içi boşaltıldıkça ve bu içleri boşalan ve gittikçe cahilleşen insanlar çoğaldıkça bu ülkede insanlar da değişti, zevkler de değişti sanat da,sinema da değişti.
70'lerin ve 80'lerin baskıcı, darbe yönetimlerinde tüm bu baskılara rağmen sinemamız el altından, el altında kavramını da açarsak, komedi yolu ile şifreli mesajlar veriyordu seyircisine. Biz Kemal Sunal'a, Şener Şen'e kahkahalar atarken onlar filmlerde "güldürürken düşündürmek" gibi bir kalıba sığdıramayacağımız bir iş çıkarıyorlardı.
Bugün ise o dönemden çok daha özgür bir ortam (belki de tam tersi) varken komedimiz "Recep İvedik", eleştirimiz de "Güneşi Gördüm" sığlığına erişti.
Yazıya dönecek olursak da Eşkenar Üçgen o dönemin sinemasıdaki sosyal farkındalık kavramını incelemiş.
Önümüzdeki aylarda ben de "80'lerin En İyi Türk filmleri" serisine başlamak istiyorum. Bu yazı da buna başlama konusunda bir referans oldu bana.
4 - Mehmet Turgut - Meren'in Fotoğraf Günlüğü
Efendim, bizim ülkemizde her türlü ahlaksızlığın, her türlü yolsuzluğun; daha geniş konuşmak gerekirse her türlü terbiyesizliğin bir bahanesi var. Bir kaç gün önce Timuçin Esen'e yapılan olay üzerine bir yazı yazmıştım takip edenler hatırlar.Orda da bahsettiğim üzere bazıları için bu bahane "Ekmek Parası" kalıbı olarak geçiyor.
Mesela iş sanata geldiğinde ise düpedüz bir başkasının eserini çalan adamlar bunun adına "Esinlenme" diyorlar.
Esinlenme ya da etkilenme sanatın içinde olan bir kavramdır. Bunu zaten inkar edemeyiz. Her sanatçı kendisinden önce gelenlerden muhakkak etkilenmiştir. Bunu bizzat gururla belirtenler de olur zaman zaman.
Bahsi geçen esinlenmeden kastım o değil benim. Düpedüz hırsızlığın adına "esinlenme" diyor bazıları.
Bizim bilirkişi raporu'nun geçtiğimiz aylrda tespit ettiği Arakçı Mehmet Turgut Esinlenmesi'ni bu sefer Meren kendi fotoğraf günlüğünde ele almış.
Bilirkişi'nin tespitlerini de daha sağlam kanıtlarla doğrulamış adeta.
3 - Tarantino'suz Bir Türkiye Düşünülemez - Sinematik
Türkiye'de yukarıda bahsettiğim "ekmek parası, esinlenme" gibi bahanelerin yanında bir de şu kalıp mevcut : "Halk bunu istiyor"
Yavanlığın, ucuzluğun adını "halk bunu istiyor" koyduğumuzdan yukarıda da belirttiğim üzere Recep İvedik seviyelerinde bir sinema anlayışımız oluşuyor.
Özgün bir şeyler ortaya çıktığı zaman da bu sadece bir kaç entele malzeme olan (enteli hakaret anlamında kullanmıyorum) ama sırf "halk bunu istiyor" diye yapılan filmlerin yanında ezilen ve uluslararsı festivallerde döktürürken kendi ülkesinde 5000 kişinin izlediği filmler ortaya çıkıyor.
Sinematik blogunda ise bu konuyu Tarantino örneği merkeze alarak incelemişler.
Ayın önemli sinema yazılarından.
2 - İnternet Olmasaydı Nasıl Çiftleşecektik ? - Pucca Günlük
Pucca, kuşkusuz bir fenomen. Sadece blog dünyasında değil, tüm internet aleminde hem de.
İnsanlar ya tapıyor ya da nefret ediyor ona.Bunda da en büyük pay anlatım dili,üslubu, seçtiği kelimeler. Günlük hayatta çizilen "kız" imajının tam tersinde kalan bir tarzda yazdığından dolayı bu olumlu/olumsuz tepkileri alıyor.
Yazılarını ilk olarak okuyanlar "ay bu ne, terbiyesiz ayol bu" gibi tepkiler verebilirler. Günlük hayatta iki laflarından biri "a..na goyum" olan bir toplum için gerçekten de çok terbiyesiz(!) bir yazım dili olduğu gerçek.
Bana göre Pucca bazen ciddi anlamda bokunu çıkarsa da bir blogger'dan çok, çok önemli bir "Yazar".
Sığ sularda geziyor gibi gözükse de, eğreti duran "kaka" sözcüklerle derdini anlatsa da, o sığlığın altında gerçekten de çok derin bir dil gizli. Hatta sırf o dili, o derinliği gizlemek adına bazen kasıtlı olarak bunu yaptığını düşünüyorum.
Bahsi geçen yazıda da gayet doğru tespitleri gayet eğlenceli bir biçimde anlatmış.
Tavsiyem önyargılardan değil, iki yüzlülükten kurtulup onu takip etmeye başlamanız.
..ve HBBA'ya göre Eylül ayının en iyisi :
1 - Nefes Al Nefes Ver - Yarasa Boku
Şimdi öncelikle şunları belirteyim.
Bir kere bu yazının başlığı yoktu, sadece ilk cümlesini başlık olarak aldım.
Bloga girip yazıyı okuduğunuz zaman da, neden bu kadar dolu tespitlerle dolu, bazıları yoğun araştırma ürünü diğer yazıların değil de bir kızın ağzından dökülen iki üç serzenişle dolu, başlığı bile olmayan bir yazının "ayın yazısı" olduğunu sorabilirsiniz.
Nedeni bu yazının, blogunda Mevlana, Nazım Hikmet, Bertolt Brecht'den alıntılar yapan, yaşıtları Keremcem, Yalın eşliğinde ergen aşıklarına mesaj atarken, John Lennon, Yavuz Çetin şarkıları eşliğinde bloguna, içi 15 yaşında bir kızdan beklenmeyecek kadar dolu cümlelerle yazılar yazan bir kızın elinden çıkması.
Sokratesya, Yarasa Boku adlı bloguyla işte bu yüzden ayın yazılarında 1 numara oldu benim için.
İşte HBBA'ya göre geçen ay öne çıkan blog yazıları bunlardı..
Her zaman olduğu gibi, bu listenin tamamen kişisel olduğunun altını çizip; interneti ve blog okumayı,yazmayı zevkli kılan tüm arkadaşlara bir defa daha saygılarımı sunduğumu belirtiyorum.
Ben bunun benzerini haftalık olarak "Dikkatimi çekenler" başlığı altında yapıyordum. Bunu gördüğüm iyi oldu. Güzel olmuş. Nays
ben hayatımda ilk iki dışına çıkmadım teessüf ederim.
eheh şaka şaka. onore olduk efenim, sağolun varolun.
"Gün güneşli, insanlar neşeli. Sen de gel oyna..." tadında, bilmediklerimi keşfettim sayende. Teşekkürler.
Sen bizi eve almazsan, biz seni bekleriz. "Ev boş, banyo büyük. Yalnız kediler biraz sıkıntı yaratabilir" (hınzır gülümseme şekli)
Tüm "ayın yazıları"nı okuyamadım şu an, şirket dahilinde pis işleri sonlandırma gayretinde olmam sebebiyle, ancak seçmeler gayet şık olmuş. Bu şıklıklar arasında bizim Özkan'ı görmekte pek sürpriz oldu açıkçası :)
Teşekkürler.. Onurlandık..
börek adresini buraya yazsam, diğer ödül alan arkadaşlar da bana gönderseler börekleri, bir sinerji yaratsak?
Eline sağlık ve teşekkürler :)
çok gururlandım şuanda :) hiç tanımadığım birinin beni bu kadar övmesi gerçekten mutlu etti.15 değil 16 yaşındayım o blogu daha çok içimi dökmek amaçlı açmıştım ama bu söyledikleriniz yazı konusunda kendimi geliştirmem için heveslenmemi sağladı.benim için önemli bi konuydu.çok teşekkür ederim :)