Bi kaç gündür bir çok yerden "
Blog Ödülleri'ne aday mısınız, sizi göremedik" gibisinden sorular geliyor. Hem bu sorulara yanıt vermek hem de bu aralar tüm blogların gündeminde olan
BÖ hakkında bir şeyler yazayım istedim.
Efendim,
Blog yazmaya başladığım ilk dönemlerde beni okuyan kitlenin çoğunluğunu tanıdığım insanlar oluşturuyordu. Dolayısıyla da yazdığım yazılarda anlatmaya çalıştığım şeylerin çoğunu birebir de dile getirmiş olduğum için ne demek istediğimi anlar ve beni açıklama yapmak zorunda bırakmazlardı.
Daha sonra
FriendFeed, Twitter gibi sosyal medya mecralarını kullanmaya başlamam ve daha fazla okuyucu ve takipçiye ulaşmam sonucunda yazılarımın ve fikirlerimin karşılığında da yazılara gelen tepkilerin çeşitliği doğal olarak artmaya başladı. Bu çeşitlilik de her zaman olumlu sonuçlar doğurmadı. Hatta çoğu zaman bende stres yarattı diyebilirim. Zira hayattaki en sinir olduğum durumlardan biri olan "
anlaşılmama" haliyle sık sık karşılaşır oldum. Bu anlaşılmama haline günlük hayatta "
sınırlı sayıda insana fikirlerimi sunmak" gibi bir çözüm bulsam da blog ve diğer sosyal medya araçlarında böyle bir çözüm yolu izleyemiyorsunuz çünkü kapı herkese açık.
Başlarda, yazdığım
50 paragraflık yazıdan
2 cümleyi seçip koca bir bütünde anlatmak istediğim şeyin tam aksine bir sonuç çıkartabilen bu bakış açılarına bile açıklama yapma zahmetine girdim. Ama bu; durmadan "
kendini anlatma" kısır döngüsüne dönüştü bi yerden sonra. "
Ya aslında şunu anlatmaya çalıştım, ben şunu demek istedim" diye diye durmadan zaten söylediklerimi bir de açıklamak salaklığını yaptım uzun süre.
Hatta
formspring'den gelen en salak soruya bile uzun uzun cevaplar yazdım o dönemler.
Sonra artık iyice yorucu bir süreç olmaya başladı bu.
Çünkü ben zaten yazılarda açık açık ifade etmeye çalıştığım şeyi bir de Türkçe kitaplarındaki gibi "
okuduğumuzu anlayalım" biçiminde açıklamalar yapmaktan öteye gidemiyordum ve anlamayan da yine anlamama istikrarını sürdürüyordu. Sonra bunun önüne geçemeyeceğimi anladım ve sadece yazdım. Anlamak isteyen anladı, anlayamayan anlayamadığını kabullenemediği ya da anlayacak durumda olmadığı zaman karşı çıktı, küfretti ya da bi şekilde sabote etti.
Açıklama alamayan insanlar bu sefer de "
götü kalkık" dediler ama cidden umursamadım.
Hala da umursamıyorum.
Çünkü blog yazma amacım birilerinin hayatlarında bi değişiklik yaratmak, insanlara hayatın sırrını vermek ya da şöhret, para kazanmak gibi şeyler değil. Öyle bi kaygım olmadığı için de rahatım. Şu başlardaki “
yanlış anlaşılma” kompleksimi de cidden yendim artık. Bunun da nedeni günden güne “
beni anlayabilen” ve açıklama yapmama gerek kalmayan bir kitlemin oluşmuş olması. Bu da büyük bir nimet.
Bizim memlekette “
anlaşılabilmek” kadar büyük bir haz yok çünkü. Zira parayı, şanı şöhreti bir şekilde bulmak kolay. Ama “
anlaşılabilmek” çok ama çok zor.
Bazen bunu başarabildiğimi düşünüyorum. Böyle düşünmemi sağlayan bir okuyucu kitlemin olduğunu görüyorum çünkü. O kitle beni cidden çok mutlu ediyor. Bu mutluluk da her dediğimi onaylama, her fikrimi paylaşma gibi bir durum değil sadece. Hatta asıl mutlu olduğum zamanlar demek istediğimi gerçekten anlayıp da muhalefet ettikleri ve kendi fikirlerini de gayet üsturuplu bir şekilde dile getirip karşı çıktıkları zamanlar.
Ben en başından beri bu kitleyi kazanmak adına çırpınmadım. Ben yazdım gelip buldu birileri. Hani Cem Yılmaz’ın “
ben para için bi şey yapmadım; bi şeyler yaptım para etti”" lafı gibisinden bir şey bu.
İşte bu yüzden blog yazmaktan “anlaşılmak” dışında bir çıkarım yok.
İşte bu yüzden de
Niye reklam alayım,
Niye ona buna yalakalık yapayım,
Niye Blog Ödülleri'ne aday olayım ki ?
Bunları yapanlara da bi şey demiyorum. Herkesin bir yoğurt yeme şekli var.
Geçen gün
Blog Ödülleri ile ilgili benim fikrimi almak istedi
Blog Dergisi. Ben de açık açık düşüncemi söyledim ve desteklemediğimi anlattım. Sağolsun onlar da bu konuda muhalefet olmama rağmen sansürlemeden yayınlamışlar.
Orda şu şekilde açıklamıştım bu konudaki düşüncemi;
Blogların; baştaki kişisel alan, günce olarak tanımladığımız çıkış noktasından sonraki gelişmesinde en büyük pay; yalakalıklarla, sansürle, türlü entrikalarla dolup taşan basına alternatif oluşturup; amiyane tabirle "er meydanı" oluşu idi. Blog yazanlar hiç çekinmeden, sansür koymadan en özgür halleri ile kendini ifade ediyordu. Ama bloglar çoğaldıkça ve bu işten de rant elde etme şansları çoğaldıkça Blog Dünyası da o havasını kaybetti. Yalakalıklar, sansürler, reklamlar derken basına alternatif olarak çıkan Bloglar "Küçük Basın"a, köşe yazarlarına hadlerini bildirmesi gereken bloggerlar da köşeyazarcıklarına dönüştü.
Tabi ki yine işin özüne dönersek blog denen olgunun "kişisel alan" olduğu ve o alanda isteyenin alanını istediği gibi kullanma özgürlüğü de geliyor ama; bu özgür alan yukarıda da bahsettiğim üzere mikroblog hadisesinin de yaygınlaşmasıyla birlikte artık kişisel alandan çok kişisel dalkavukluk alanı oldu. Kimse de kusura bakmasın ama bunun en büyük yansımalarından biri olarak da Blog Ödülleri'ni görüyorum ben. Her sene aynı bloglar, aynı tipler, aynı ödüller aynı sponsorların destekleriyle aynı jür üyeleri tarafından aynı bloglara veriliyor. Bir nevi Kral Tv Video Müzik Ödülleri.. Bir tek Blog Ödülleri de değil olay. Hangi dergi blog incelemesi yapsa aynı bloglar, aynı tipler. İki gece önce LikeMind'da mantı yediği adama ertesi gün ödül takdim eden jüri üyeleri, dergi yazarları, "İnternette gerçek isim kullanmamaya karşıyım" diyen sosyal medya uzmanları; gerçek adıyla "Sabah kalktım sonra yattım, sonra gene yattım, uyanınca kendime pide söyledim" diyen adama en iyi blog ödülü veriyorlar.
Körler sağırlar, birbirini ağırlar.
Dolayısıyla ben Blog Ödülleri denen oluşumu da desteklemiyor ve katılmıyorum. Hani oluşum ve çıkış noktası olarak ödül vermek insanları şevklendirir ama yine yukarıda bahsettiğim üzere aynı tipler aynı yüzler çerçevesinde hangi şevkten bahsedebiliriz ki.
Bi kere her şeyden önce insanların adaylık için başvuru yapıp orda burda linklerini paylaşarak hayatlarında belki de kendilerini hiç okumamış insanlardan oy istediği bir oluşumdan bahsediyoruz. Ben şahsen bunu gayet saçma buluyorum.
Şimdi benim bunları çekemediğimi hatta kıskandığımı düşünenler olacaktır ama inanın yakınından bile geçmez anlatmak istediğim şeyin. Zaten öyle bir kaygım olsa önce blogun adını değiştirir, daha "efendi" bir şeye dönüştürür ve sosyal medyadaki dalkavukluk yollarına başvururum.
Özetle diyeceğim şey şu ki ben Blog Ödülleri'nin öncelikle kendi içinde bir revizyona gitmedikten sonra çıkış amacını gerçekleştirebileceğini düşünmüyorum. Hele ki şu işleyiş içinde bu çok zor.
Bu röportaja ve diğer fikirlerin tamamına
şurdan ulaşabilirsiniz.
Orda da belirtmeye çalıştığım gibi
Blog denen kavram bana göre basına alternatif olarak çıkmış bir oluşum. Bu alternatifliğin içinde de muhakkak basına benzeyen yerler olacaktır.
Fotomaç, Fanatik gibi yazan spor blogları da, magazin bülteni gibi çalışanlar da olabilir onlara lafım yok.
Asıl endişem ve giderek gerçekleştiğini gördüğümse yukarıda da belirttiğim üzere bu alternatifliğin günden güne kaybolup blogların giderek
küçük basın’a dönüşüyor olması. Bunun da asıl sebebini reklam alma, internetteki meşhurlara yaranma ve diğer çıkar ilişkileri olduğunu düşünüyorum.
Blog Ödülleri'ni de bunun simgelerinden biri olarak görüyorum.
Bi de o kadar özensiz ve sırf kalabalıklık olsun diye düzenleniyor ki bu ödüller; geçtiğimiz aylarda benim yazıları çalıp blogunda yayınlayan çocuğun da açtığı yeni blogla o ödüllerde aday olduğunu gördüm geçenlerde.
Asıl konuya dönersek; blog yazarları günden güne
sinema biletleri, çeşitli davetler, brunchlar ve diğer saçmalıklar adına
kişisel alan olan blog yazıları yerine gazetelerin verdikleri
market tanıtımlarına dönüşüyorlar.
(
Burda yemek bloglarını ayrı tutuyorum yalnız. Sonuçta onların formatı farklı.)
Ha bundan bana ne ?
Orası da doğru. Hani isteyen istediği gibi kullanabilir. Sonuçta bu “
kişisel bir alan” ise ve o insan da bu kişisel alanı bu amaçla kullanıyorsa kullansın.
Ama benim fikrim bu.
Bir de başıma garip bi şey geldi bu hafta. Biraz da ona değineyim hazır coşmuşken.
Artık bir okuyucu mu, yoksa beni tanıyan biri mi yapmış bilmiyorum ama biri benim blogumu başka bir Blog Ödülü’ne aday yapmış.
Ben de bunu gelen bir mail üzerine öğrendim.
Girdim baktım nasıl bir organizasyon ve ödüllerin amacı neymiş diye. Aslında çok da çıkar amaçlı bir şey olmadığını da gördüm. Hatta ödül de vermiyorlar 1. olana. Ama yine de yukarıda da saydığım nedenlerden dolayı gereksiz buldum ve şu maili attım kendilerine :
selamlar,
öncelikle bu mailinizi yeni fark ettiğimi belirteyim. sanırım birileri bana sormadan blogumu organizasyonunuza aday yapmış. sitenize girip açıklamalarınızı okuduğumda diğer blog ödüllerinden farklı olduğunuzu gördüm ama yine de prensip olarak bu tip yarışmalara katılmıyorum. bu konuyla ilgili olarak da alta "blog dergisi"ne "Blog Ödülleri" ile ilgili yaptığım açıklamamı ekliyorum. sizden ricam ise eğer mümkünse beni adaylar arasından çıkarmanız olacak.
organizasyonunuzda size başarılar diliyorum.
Bu maile cevap olarak da şöyle bi şey geldi;
Düşüncelerinize saygı duyuyorum ve katıldığım nokta da çok... ama gördüyseniz sitede belirttiğim gibi oylama sisteminden dolayı... oylama başladıktan sonra adaylıkları silemiyorum.. anlayışla karşılamanı umuyorum...
Bu da ayrı bir saçmalık aslında ya neyse..
Organizasyona
şurdan ulaşabilirsiniz. Beni ekledikleri kategori de
şu.
Bunu buraya koyma sebebim de “
ulan hadi bana oy gönderin ne olur” değil ki muhtemelen "
oy toplamak için ayak yapıyor lavuk" diyenler de olacaktır. Sadece bu ödüllere bu kadar laf attıktan sonra içlerinden birinde olmamı görenlere bir açıklama olsun diye belirteyim dedim.
“
Hani açıklama yapmıyordun lan artık” demeyin bunun açıklanması lazım gelen bi durum olduğunu düşünüyorum.
Bu arada maili yayınlamak için organizasyonun sahiplerinden izin aldığımı da belirteyim.
Son olarak şunu söylemek istiyorum.
Bence blog yazmanın ilk amacı popülerlik, para kazanmak gibi şeyler olmamalı. İnsanlar yazmak için yazmamalı. İçlerinden bi şeyler geliyorsa bunu dökmeliler. İçinden o an saçmalamak geliyorsa rahatça saçmalaybilmeli hiç bir kaygı taşımadan. Hatta bazen ayıpladığın insanlar gibi de davranabilmelisin ki bazen yazdığım yazılara sonradan baktığımda "eleştirdiğim tipler" gibi davrandığım bölümlere rastlıyorum. Ama o an onu yazarken öyle düşünüyorum ve öyle yazıyorum.
Bir marka, ürün, para ya da başka amaçlarla bi şeyler yazmak tamamen yok olsun da demiyorum. Sadece bunlar birincil amaçlar olmamalı.
Bence asıl amacınız sadece içinizdekileri reklamsız, sansürsüz dosdoğrudan anlatmak olmalı.
Ha bundan bana ne …
Hiç öyle aklımdakileri saydım işte.
Bi de … hadi bana lavuk diyenlere kaç kişi olduğumuzu göstermek için oy kullanalım gençler… valla bak. Hem oy verin hem de herkeslere yollayın linkimi…
Şaka len şaka istemiyorum oy moy;
Bi Keti Crownie Intense yollayın yeter..Çünkü o olmadan yaşayamıyorum… Siz de Keti Crownie Intense alın siz de onsuz yaşayamayın. Benimle bağlantıya geçmek için de yüz onsekiz on sekiizzzz oooonnn sekiizzz… Bakın aranızda hemen harekete geçenler var. Onlara diyeceğim şudur ki :
Ne akıllııı kadınsıııınnnn!!!
* Ne tiksindirici bir son oldu bu.
** Formspring'i tekrar aktif hale getirdim. Ordan da soru sormak için
buna tıklayın.