Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
gündem
,
politik
| Posted on
19:14
BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü Türkiye'de pek çok saçmalığın daha açığa çıkmasına neden oldu.Aslında zaten gözümüzün önünde olan ve sadece bakmamızın yeterli olduğu bu sorunları biz her zaman halının altına süpürdüğümüz için,ancak böyle olaylar sayesinde bir şeyleri sorguluyor ya da hesap soruyoruz ki o da sadece lafta kalıyor.
Skandalın o kadar çok boyutu var ki nereden hangisinden başlayacağımı ben de bilmiyorum.
Hepsinden önce o hava şartlarında o yolculuğun gerçekleşmemesi gerekiyor. Bunda sorumlu olan başkanlarını seçim mitingine yetiştirme sevdasındaki parti kurmayları mı yoksa helikopterin pilotu mu orası belli değil.
Kazadan sonrası ise tam bir felaket.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaralanıp hastaneye kaldırıldığını duyuran bir vali mevcut hepsinden önce.
Daha olayın ne olduğunu neler yaşandığını iyice öğrenmeden insanlara,"bir şeyi yok hastaneye kaldırıldı" diyen bir vali.Yani Devlet'in o bölgedeki temsilcisi.Yani Devlet'in sesi.
Yazıcıoğlu'nun annesine ölüm haberini de vermek ister mi acaba bu vali merak ediyorum.Ya da hala o koltuğunda rahat rahat oturacak mı ?
Cevabı hepimiz biliyoruz aslında.Umrunda mı sanki o valinin.Tabi ki görevine devam edecek.Tıpkı Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın ard arda gelen tren kazalarından sonra hala koltuğunda oturduğu gibi.
Burda bu istifaları beklerken inanın kelle avcılığı yapmıyorum.Bu mevki sahibi insanlar istifa edince de biliyorum ki kaybedilenler geri gelmeyecek ama bir sorumluluğun bir başarısızlığın bedeli yok mu hiç.Ortada bir hata varsa o hatanın en üstteki sorumlusu değil midir ilk suçlanması gereken.
Kobe Depremi'nden sonra Kobe Belediye Başkanı bırakın istifa etmeyi,şehre su sağlayamadığı için intihar etmişti.
Bizim ülkemizde ise bir suç işlenirse bedelini en üsttekiler değil en alttakiler veriyor.O tren kazalarında da makinistler hapsi boylamıştı.
Adeta adam öldüren zengin çocuğunun fakir fedaisine para verip hapse yollaması ve "içeride biz sana bakarız" demesi gibi...İşte bizim ülkemiz de bu mafya sistemiyle yönetiliyor.
İkinci olarak arama skandalı.
Bundan bir kaç ay evvel Uludağ'da snowboard yaparken kaybolan bir genç cep telefonu ile babasını arayıp yardım istemişti.Babası hemen ilgili makamlara başvurduğunda ise yerinin tespiti için öncelikle savcılıktan izin alınması gerektiği cevabı ile karşılaşmış ve o izin (!) ise ancak 6 saatte çıktığı için genç ölü bulunmuştu.
Muhsin Yazıcıoğlu olayında da öğrendik ki aslında bizim zihniyetimiz için mevki makamın da pek önemi yok.O izin hemen bile çıksa biz bir şekilde kazazedeleri ölüme terketmeyi başarıyoruz.Peki nasıl mı ?
Öncelikle 112'yi arayan ve helikopterin düştüğünü,ayağının kırıldığını söyleyen ve telefonunun şarjının bitmek üzere olduğunu belirten kazazedeyi ısrarla telefonda tutup şarjının bitmesini sağlayan sağlık görevlilerimiz mevcut.
Ayrıca olay yerini kazanın olduğu yerden 25 km ötesi olarak tespit eden teknik elemanlarımız da var.
Ve tüm bunlar olurken "bunlar adamları bulamayacak,kalkın camiden adam toplayıp biz bulalım" diyen 17 köylü tarafından artık ceset olan kazazedelere ulaşıyoruz.
Vali,üniversite mezunu üst düzey görevliler,sağlık görevlisi ve eğitimli arama kurtarma ekibi değil "dağdaki 17 çoban" buluyor tüm Türkiye'nin aradığı adamları.
Ve tüm bunlar yaşanırken işin öbür boyutunda olanlar hepsinden daha acı.
İster sevin,davasını fikirlerini paylaşın isterseniz de benim gibi tamamen zıt görüşlere sahip olun ama ortada bir insan olduğunu unutmayın.Muhsin Yazıcıoğlu da yanındaki parti yetkilileri de,yardım isteyen İHA muhabiri de birer insan.
Ama insanlıkla alaksı olmayan arkadaşlar pek çok ortamda "faşistin biri ölüyor diye üzülecek değilim" gibisinden cümleler kurdular.Bu cümleyi kuran insanlar kendilerine "devrimci,solcu,demokrat,halkçı" sıfatlarını uygun görüyorlar.
Evet Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı 80'lerde;evet kendisi Bahçelievler Katliamı gibi olayların da önemli isimlerinden biri olarak anıldı.Evet kendisi faşistti belki de,ama hepsinden öte bir insandı bu adam.
Hem de 80 ihtilali sonrası hapse girmiş,5 senesi hücrede olmak üzere 7,5 sene hapis yatmış,işkenceler görmüş,dayak yemiş kendi cümleleriyle "annesi ziyaretine geldiğinde işkence izlerini saklamaya çalışan" bir adamdı.
Hepsini geçin ; bir insandı en kestirme ifadeyle.
Ama olmadı yine beceremedik,yine sınıfta kaldık.
Kendisine inandığını onun görüşünü paylaştığını söyleyen takım elbiseli züppeler "Başkana bir şey olursa yakarız her yeri" diye slogan attılar,kendilerini elit olarak tanımlandıranlar "faşist herif ne üzülcem,Nurhak'da arasınlar bedenini" dediler,seçim arefesinde rant peşinde olanlar laf sokacak boşluk aradılar,tüm bunlar olurken bir adam ve 5 yol arkadaşı donup gittiler.
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
ayın yazıları
,
blog alemi
| Posted on
14:35
Çubuk Makarna'dan araklayıp DiziGünlükleri'nin deyimiyle "upgrade" ettiğim "Haftanın Yazıları" bölümünün ikincisini,iki gün rötarlı da olsa paylaşıyorum efendim.
İlk hafta da bahsettiğim üzere liste tamamen benim paşa gönül kriterlerim tarafınan oluşturulmuş olup,ne kimseye torpil geçilmekte;ne de listeye giremeyen ya da alt sıradan girenlere "Sen bloggersın,büyük düşün" tipinde bir mesaj verilmektedir.
Herkese mavi boncuk dağıtan sevimli HBBA açıklamasından sonra gelelim ikinci haftanın kazananlarına.
Bu hafta gözüme 9 adet yazı takıldı.Bu 9 yazıyı 8 başlıkta topladım.Her zaman olduğu gibi gerilim efekti eşliğinde geriye sayımı başlatıyorum.
8 - About Last Night & About Last Night-Reverse Angle - Flying Duthcman
Malumunuz Galatasaray'ın "Kadıköy Rüyası" trajik bir şekilde bitti.Bir Fenerbahçeli olarak zaten daha önce kaldırdıkları UEFA Kupası'nı bir de bizim stadımızda kaldırma ihtimalleri pek çok Fenerbahçeli gibi benim de üç buçuk atmama sebep oldu.
Maç sonrası ise Galatasaraylı arkadaşların "Kadıköye'e gideceğiz,sizin stadınızda kupa alacağız" tehditlerinden sonra elenince kendilerine aynı şekilde cevaplar veren Fenerbahçeliler'e "Ulan siz Türk değil misiniz,niye seviniyorsunuz" gibisinden ayağı yere basmayan açıklamalarına pek anlam veremedim.
Flying Dutchman ve ekibinden Tunchay ise sizin,benim ve malesef kendilerine spor yazarı diyen pek çok kişinin aksine Hem bir Galatasaraylı (Dutchman),hem de bir Fenerbahçeli(Tunchay) gözünden iki harika maç analizine imza atmışlar.Fanatikliği bir tarafa bırakıp Futbolu bir kültür olarak görenlere ve hala Flying Dutchman'i keşfetmemiş olanlara duyurulur.
*Bu arada Bülent Korkmaz yerine Lincoln diye bağıran GS taraftarına da bir Fenerbahçeli olarak yazıklar olsun diyorum.
7 - Orkid Bir Kadın Pedidir - Yaklaş Biraz
Başlık biraz itici gelebilir ama Kubbealtı Hikayeleri'nin 21.sini okurken Kız Lisesi'nde okuyan bir erkek olmanın aslında hiç de çekici olmadığı;hatta tam aksine başa bela olabileceğini öğrendim.
Kubbealtı Hikayeleri ve Yaklaş Biraz blogu eğlenceli ve akıcı bir anlatıma sahip.Deneyin.
6 - Politika ve Sinema İlişkisi - Sineofrenik
Herhalde listeme her hafta girmesi pek de sürpriz olmayacak olan sineofreniklerden yine güzel bir inceleme yazısı.
Politika'nın sinema üzerine etkisini Sineofreniklerden Müge Dudu gayet güzel bir makale ile irdelemiş.Açıkçası ben bir devam yazısı,hatta yazı dizisi bekliyorum kendilerinden.Duyurulur.
5- Demirkubuz Filmlerinde Kadere Teslim Karakterler - Moroccom
Türk Sineması büyük atağa kalksa da elle tutulur iş yapan çok yönetmen yok sinemamızda.Zeki Demirkubuz ise bir elin parmaklarını geçmeyecek ve ileride efsaneye dönüşecek olan yönetmenlerden.
Kendi dilini yaratırken öncekilerden beslenen;bunu yaparken de tamamen özgün kalabilmeyi gerçekleştiren bir yönetmen Demirkubuz.Yarattığı sinema dilini en iyi yansıtansa kaleminden çıkan karakterleri.
Moroccom her ne kadar başlığı geniş tutsa da Yazgı'daki Musa'ya yoğunlaşmış yazısında.Kısa ama;Demirkubuz hayranlarının pas geçmemesi gereken bir yazı.
4 - Top 10 Anlaşılmaz Futbol Ritüeli - Flying Dutchman
Şu güzelim Futbol oyununda bazen öyle adamlar öyle yerlerde öyle saçma hareketler yapıyorlar ki,tuttuğunuz takımın formasını giyen bile olsa lanet okuyorsunuz.
Tuncay Şanlı'nın boş tribünlere,kendi tribününe,fark yediğimiz maçta (Manchester) tribünlerine yaptığı sus işaretini mi,Inzaghi'nin boş kaleye golü attıktan sonra maç boyunca koştuğundan daha hızlı depar atmasını mı,yoksa Galatasaray futbolcularının her Kadıköy maçı öncesi toplaşıp galibiyet yemini ettikten sonra 4 -5 yemelerini mi dersiniz orasını bilemem..
İşte bu anlaşılmaz futbol klişelerini Uçan Hollandalı'nın golcü forveti Tunchay bir araya getirmiş.Böylece Tunchay,HBBA Süper Lig'de bu hafta kendisinin ikinci takımının üçüncü golünü atıyor sayın seyirciler.
3 - Alarko Kombi Gerçek Kombi Gerçek Horror - Ebedi Metinler
Türkiye'de çekilen korku filmlerinin vasatlığı malum.Artık eldeki teknik imkansızlıklar mı yoksa korku türüne çok yabancı olmamız ya da yaratılığımızın sınıfta kalması mı bunda baş etken orasını tam kestiremiyorum.
Nickfallin ise tüm bu nedenleri toplamış ve Türk korku sineması üzerine eleştirmen seviyesinde bir yazı çıkmış.
Harika tespitlerle dolu yazıda vasat kalan tek şey ise tek kelimeyle "korkunç" başlığı..
2 - Üfle - Kırmızı Balık
Artık 80'lerin Haziran aylarında havalar mı çok sıcaktı,sahiller mi çok ateşliydi bilemiyorum;ama bu hafta pek çok blogda yazarların kendi doğumgünü yazılarına rastladım.
Ama içlerinde en beğendiğim kırmızı balık Hande'ninki oldu."Bir insan kendi doğumgününe ancak bu kadar güzel bir yazı yazabilirdi" dedim yazısını okurken.
Artık 26 Mart'da kendi doğumgünüm için bir yazı yazarsam,herhalde onun yazısından kopya çekerim.
Hiç tanımasam bile "doğum günün kutlu olsun derdim" bu yazıyı okuduktan sonra.
*Bu arada bu ay içinde doğum günü olan Hande başta olmak üzere Esra,DiziGünlükleri,Ali_Axe,Raziye Demir :) in doğumgünlerini tekrar kutluyorum.
...ve ikinci HBBA oscarının sahibi :
1 - Faşizm Ölmedi İçimizde Yaşıyor - Boş Muhabbet
İkiyüzlülük kadar büyük bir kötülük yoktuır herhalde dünyada.Biz toplum olarak bu ikiyüzlülüğe en çok sahip olan milletlerden biriyiz malesef.
Amiyane tabirle yoldan geçen kıza laf atan ama bacısına laf gelmesin isteyen; "çıktığım her kız versin ama evlendiğim kız bakire olsun" mottosuyla yaşayan insanlarız.
Konu vatan,bayrak olunca da bu ikiyüzlülük doruklara ulaşıyor.
Almanya'da ve Avrupa'nın pek çok bölgesinde vatandaşlarımız kendi dillerini konuşur,çeşitli hak ve özgürlüklere sahip olurken,kendi ülkemizde yaşayan TC vatandaşlarını ikinci sınıf adam yerine koyar;ama dazlaklara "faşist orospu çocukları" diye hakaret ederiz biz.
Konuyu daha fazla yorumlamadan haftanın en iyi yazısını yazan ve gizli kalmış faşistliğimizi irdeleyen Trevanian'ı tebrik ediyorum.Benim de yıllarca pek çok insana anlatmaya çalıştığım ama çoğu zaman vatan haini yerine konduğum gerçekleri harika bir biçimde betimlemiş.
Dilime pelesenk olmuş bir lafla "Ne olursan ol gel diyen adamın yaşadığı topraklarda ya sev ya ya terk et demeye kimsenin hakkı yoktur" diyor ve Trevanian'ı bu harika yazısından dolayı tebrik ediyorum.
*Bu arada unutmadan Haftanın en kötü yorumunu yapan Herbalifeçı Haluk'a da Altın Hıyar ödülünü takdim ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
haftanın videosu
| Posted on
20:41
Yıllardır "şöyle yapmacık,böyle gıcık,rol yapıyor uyuz kadın" diye dalga geçtiğimiz Esra Ceyhan'dan özür diliyorum.
İster düzmece olsun,ister gerçek ,şöyle bağıran bir adamın önünde binlerce enteresan olay yaşayan Fox Mulder ve Dana Scully bile bir besmele çeker;"ne oluyor yarabbi" diye inlerdi.Ama Esra Ceyhan kılını bile kıpırdatmadan duruyorsa,kendisine saygı duyarım.
Adama gelince.
Nesin sen arkadaşım.Yaşın olmuş 50 küsur hala soytarılık,şaklabanlık peşindesin ulan.Yok uçuyorum,yok havada asılı kalıyorum.
Bu arada Tarık Mengüç'ün kaçışa da bayıldım.
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
kişisel
| Posted on
12:00
Yukarıdaki fotoğraf dün sabah 9 civarı karşıdan karşıya geçerken yolda gördüğüm bir ilandan."Kilonu kontrol et" sloganıyla yola çıkan "Amerika merkezli bir firma"ya ait bir olta.
Hangi firma olduğunu hepimiz az çok biliyoruz artık.Reklamlarında dahi isimlerini vermekten kaçınan,iş görüşmelerinde,gazete ilanlarında nedense (!) isimlerini bir türlü zikretmeyen bu firmanın adı: Herbalife
Titan Saadet Zinciri mantığı ile hareket eden ve insanları adeta aptal yerine koyan Herbalife ile ilgili daha önce yazdığım bir yazıya hemen hemen her gün Herbalife'ın sadık çalışanları tarafından tehditvari mesajlar almaktayım.
Kendilerini Herbalife Dünyası'nda oldukları için çok şanslı sayan bu üstün zekalı arkadaşlar,bu harika fırsatlardan yararlanmak istemeyen biz şanssız(!) kişilere akılları sıra ders verdiklerini zannedip,ahkam kesiyor;hatta beni mahkemeye vermekle tehdit ediyorlar.
Amma velakin başımdan geçen yüzde yüz gerçek bir olayı anlattığım yazıyı bayağı içerleyen Herbalcılar yeri geldiğinde hakarete varan;ama en ufak bir zeka parıltısı gösteremeyen yazılarıyla günümü şenlendirmekten,kahkahamı yukarı kontrol etmekten öteye gidemiyorlar.
Telefon görüşmelerinde,ilanlarında şirketlerinin adını bile veremeyen "Bir gıda firması,bir Amerikan şirketi" diye geçiştiren bu arkadaşlar,hemen hemen her mesajlarında "bak ben şu kadar para kazanıyorum,bak ben şuralara gittim" diyerek de akılları sıra bana ayar vermeye çalışırken kendi reklamlarını yapıyorlar.
En son Haluk kullanıcı adlı bir zat-ı muhterem Herbalife rozetlisi aşağıdaki mesajı atmış.Kelimesine dokunmadan koyuyorum.Özellikle "Ben 2 üniversite okuyan bir öğrenciyim" ile başlayan cümleye dikkat :
"1) Kirli Olan Şeyler Yıkanır (Zaten Senin Yıkanmaya İhtiyaçın Yok Biz Ciddi Kişiler İle Çalışıyoruz)
2) Senin Hayatında Göremeceğin Lükse ve Sağlığa Sahipiz^
3)Evet Gerçekten Salakmışın ki Herbalife Fırsatını değerlendirmedin
Ben 2 Üniversite Okuyan bir öğrenciyim şirketim beni 18 yaşında taylanda eğitime yolladı ve biliyor musun orda Herbici 125 Bin Kişi Vardı ve işi de 9 aydır yapıyorum 8 ayımda 2 bin tl kazandım ve bu son haftadakı gelirimn 400 tl sen kendi haline yan biz çok ama çok mutluyuz ve böyle yaz reklamın iyi kötüsü olmaz ama başka eğer bir avukat herbalife distribitörü sana hakaret davası açarsada hiç şaşma ve bir daha HERBALİFE elleme senin ellemeyeceğin kadar temiz bir firma"
Mevlana der ki;
''Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır.Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye"
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
sinema
| Posted on
23:52
Trevanian uyarmış Sineofrenikler de sonuçları yazmış.I.Altın Bamya Ödülleri sahiplerini bulmuş.
İşte sonuçlar :
Altın Bamya Erkek Karakter Ödülü : Recep İvedik karakteri ile Recep İvedik
Altın Bamya Kadın Karakter Ödülü : Hacer karakteri ile Üç Maymun
Altın Bamya Senaryo Ödülü : Issız Adam ve Üç Maymun
Altın Bamya Film Ödülü : Issız Adam
Jüri Özel Ödülleri
Tek Taşlı Bamya Ödülü:
Çılgın Dershane Kampta, Süper Ajan K 9 ve Şeytanın Papucu
Homofobi - Üç Buçuk Bamya Ödülü : Recep İvedik
Benim blogda yaptığım anketin sonuçları ise :
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
ayın yazıları
,
blog alemi
| Posted on
19:27
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
spor
| Posted on
22:58
Yaratıcı Juve taraftarından bir vecize..
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
politik
| Posted on
23:33
12 Mart 1971 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet sıfatına yakışmayacak günlerinden birini yaşadı.
Başta dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve diğer üst düzey komutanların imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra yollayarak hükümetin istifası isteniyor ve akabinde yaşanan süreçte (kukla) Nihat Erim hükümetinin kurulması sağlanıyordu.Ama tabi ki sadece basit bir yönetim değişimi değildi bu yaşananlar.
85 yıllık Cumhuriyet maceramızda;aslında hiç bir zaman oturtamadığımız "Demokrasi" kavramının tamamen dibe vurduğu günlerden biriydi 12 Mart.Kendisinden önce gelen 27 Mayıs ve kendisinden sonra gelecek olan 12 Eylül'ün anlattığından çok da farklı bir şey anlatmıyordu 12 Mart Muhtırası.Bu halkın kendi seçtikleri tarafından yönetilmeye hakkı yoktu bazı güçlere göre ve gereği yapılmalıydı bir an önce.
Gerekirse Başbakanlar,milletin vekilleri koltuklarından indirilir hapislere atılır;halk için yola çıkan gencecik çocuklar,mücadele verdikleri,haklarını aradıkları halkları tarafından ispiyonlanır tutuklanır,işkence görür hatta asılırdı bu ülkenin Demokrasi anlayışına göre.
Ve ne onlar için canlarını feda ettikleri halkları seslerini çıkarırdı buna,ne de sabaha karşı evlerinden alınan koltuk,mevki sahibi insanlar yıllar sonra ses çıkarırlardı bu duruma.Hatta idam kararlarının altına imza bile atarlardı utanmadan.Onlar için zaten "Dün dünden bugün bugünden" ibaretti. Arada yaşananlar ve yankıları ise bir kulaktan çıkar diğerinden akıp giderdi sadece.
Ve bu ülkede kendilerini Halkın da,Demokrasinin de Cumhuriyetin de üzerinde gören ORDU mensubu insanlar,güvenliğini sağlamakla hükümlü oldukları ülkelerinde,tanklarla sokaklarda kol gezip insanların sokağa çıkmasını yasaklayıp,tipini beğenmedikleri züppeleri(!) sakat bıraktılar.
Kürsü sahibi profesörler hapislere atılıp,tuvalet temizlettirildi.Onların öğrencileri ise bitirme tezlerini "Filistin Askısı ve Etkileri" başlığı altında topladı.
Peki bu süreçlerin yıllar sonra yansıması ne oldu ?
Kendilerine solcu,sosyalist,aydın,hümanist ve benzeri sıfatları yakıştıran yani 12 Mart,27 Mayıs ve 12 Eylül'ü çok iyi bilen insanlar günümüzde "AKP kim Tayyip kim aslan gibi Ordu var bu ülkede" söylemleriyle ortalarda gezmekteler.
2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Ordunun Darbe yapması gerektiğini söyleyen, e-muhtıra sonrası ise göğüslerinin kabardığını ifade eden Demokrasi savunucuları mevcut günümüzde.
Hatta aynı kitle Büyükanıt'tan önceki Genelkurmay Başkanı Özkök'ü siyasete fazla müdahele etmediği için eleştirmişti.
12 Mart'ın,27 Mayıs'ın uzantıları hala devam ederken bu durumun karşısında olması gereken insanların bu sisteme hizmet etmesi ordunun yaptığı darbeden çok daha darbeli aslında.
"Ama Akp de şöyle Tayyip de böyle" bıdı bıdılarına hiç girmeyin lütfen.Komik oluyorsunuz.Hepsinden öte ikiyüzlüsünüz...
Ben mezun oldugum ilkokulun adından bile utanırken (12 Eylül İlkokulu) siz o insanların günümüzdeki uzantılarını arkanıza alıp ellerde bayraklarla Cumhuriyet için yürüdüğünüzü söylüyorsunuz.O kitleyle huzuruna çıktığınız Atatürk şimdi hayatta olsa önce "Atatürk'ün hala hayatta olmasını isteyen 1 milyon kişi bulabilirim" diyen 1 milyon denyoyu azarlar ardından da oturtmaya çalıştığı Demokrasi kavramının içine sıçan meslektaşları adına utanır ve onların karşısında demokrasiyi savunan(!) Tayyip'i görünce "Ben nerde yanlış yaptım" deyip mezarına geri dönerdi.
Çarşafı,darbeyi savunan solcular,demokrasi avukatlığı yapan ama oyları kömürle satın alan iki yüzlü Milli Görüşçüler,şehit kanından siyaset yapan ip atlayan milliyetçiler ve tüm bunlara ses çıkarmadan oyunu satan ve "alternatif yok" diyen iki yüzlü Türk Halkı..
Sevr'e alternatifi yaratan kimdi peki ey halkım...
*12 Mart'da doğum günü olan Esra'ya da sevgilerimi sunuyorum.Doğum günün kutlu olsun Esra Sultan..
Posted by
her boku bilen adam
| Posted in
kişisel
| Posted on
13:09
Kısa ya da uzun,nasıl derseniz deyin işte öyle bir aradan sonra tekrar yazmaya başlıyorum bugünden itibaren.Hayatımda yeni bir döneme girdim ve bu dönemde pek fırsat bulamadım yazmaya.
Bu evrede ben blogu boşlamışken yazılar üzerine yorumlar gelmeye devam etmiş.Güzel bir şey aslında bu.Her ne kadar en son yazımın(Melihland) üzerine yorumlar yoğunlaşsa da hala aylar önce yazdığım yazılara olumlu ya da olumsuz yorumların gelmesi hoş bir duygu.
Hep söylüyorum yine tekrarlayayım;belirli bir kitle tarafından düşüncelerinizin önemsenmesi,üzerine yorumlar yapılması,pozitif ya da negatif anlamda kaale alınmak gerçekten de özellikle her kafadan bir sesin çıktığı şu dönemde mutlu hissettiriyor insana kendini.
Neyse lafı daha fazla dolandırmadan geri döndüm diyorum işte.