Güzel Müzik

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:41

14

"Ne tür müzik dinlersin?" sorusuna hep tek cevap veririm : Güzel müzik dinlerim.

Belki çok klişe, belki çok sıradan bir cevap gibi görünebilir ama bu soruya karşılık olarak verebileceğim en uygun cevaptır.

Şimdi ben "ya alternatif rock dinlerim hep" desem; "Sezen Aksu ölürse kafayı yerim herhalde ama sonra toparlanır cenazesine giderim... ama sakın ölmesin ben görmeyeyim o günleri" diye kendi kendime sapıttığımı nasıl açıklayabilirim ki?

"Arabeskçiyiz biz, bize ters züppe işleri" desem Sia'yla, Cranberries'le, Oi Va Voi'yle kafayı bozduğum günlere ne olacak?

"Benim tarzım club ya hastasıyım, kopmadan duramıyorum" desem arkadaşlarımla ne bir radyo, ne bir müzik seti ne de televizyon olan o evde geçirdiğimiz ve saat 10'dan sabahın 4'üne kadar hep bir ağızdan sadece "Duydum Ki Unutmuşsun"u söylediğimiz yılbaşı gecesini nasıl izah edebilirim?

Peki ya "Arabesk yavşaklığı bana uzak" diye en elit tavırlarımı takınsam Orhan Gencebay'ın "Sev Dedi Gözlerim" şarkısını milyon kez arka arkaya dinleyip aşk acıma mazoşist katkılar yaptığım zamanları nereye gizleyeceğim?

Kısaca ben her şeyi dinlerim ama her şeyi de dinlemem.

Ben güzel müzik dinlerim.

Türü, söyleyeni, çok da önemli değildir.

Bu Haftanın Şarkısı olarak da yine o çok güzel şarkılardan birini seçtim.

Efendim; güftesi Melek Hiç'e; bestesi Amir Ateş'e ait Muhayyer Kürdi makamından çok sevdiğim bir eser olan "Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın" yine pek beğendiğim sanatçılardan Emel Sayın'ın icrasıyla sizlerle;



Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kimbilir hangi gönüldür durağın

Her gören "Göğsüme taksam seni" der
Kimi "Ateş gibi yaktın beni" der
Kimi billur bakışından söz eder
Kimbilir hangi gönüldür durağın

Şu sözlerdeki zerafeti, inceliği görüyor musunuz kuzum?

Bu şarkıyı dinlerken kendini tutamayıp "Allahın kurban" diye haykıran tüm insanlara burdan selamlarımı saygılarımı iletiyorum.

Sizler güzel insanlarsınız.

* Yan tarafa "Bizim Şarkılarımız" albümündeki TSM Klasikleri versiyonunu koydum. Bunu dinlediken sonra bir de ona bakın.

** Allahınıza kurban!!!

Zorba

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 19:22

8


Nikos Kazancakis'in 1946'da çıkan Zorba'sından uyarlanan 1964 tarihli filminde baş karakter Alexis Zorba şu aşağıdaki iki dakikalık sahneye; kadınlar, erkekler, savaş, vatanseverlik ve daha bir çok konuda öyle şeyleri sığdırır ki;



Ben ülkem için öldürdüm, köyleri yaktım, kadınlara tecavüz ettim.

Peki neden ?

Çünkü onlar Türk'tü, Bulgar'dı!

Lanet olası berbat bir salaktım.

Şimdi insanlara bakıyorum, her insana... ve şöyle diyorum : İyi - Kötü... Yunan ya da Türk bana ne! Yediğim ekmeğine üzerine yemin ederim ki; yaşlandıkça bunu da sormamaya başlayacağım. İyi veya kötü.. farkı nedir ki? Hepimiz aynı yere gideceğiz.. Solucanlara yem olacağız.. 


...diyen bir adam Alexis Zorbas, ya da ona hitap edilmesini istediği ismiyle : Zorba.

Yakın takipçiler bilir; pek kitap tavsiye etmem blogda ya da diğer mecralarda. Çünkü kitabın bir film gibi, şarkı gibi tavsiye edilebilecek bir şey olmadığını düşünürüm. Tavsiye edilen kitabı da okuyamam çoğu zaman. Bana göre kitap sizi bulmalıdır. Kitap sizi bir şekilde kendine çekmelidir ve siz kitabın size verdiğini kendinize saklamalısınızdır.

Saklamalısınızdır çünkü bir kitabın size verdiği ile bir başkasına vereceği aynı şey değildir.

Olamaz.

O yüzden bir kitap hakkında yazıp başkalarının kendilerinin keşfetmesi gerekenleri onlara göstermek saçma gelir bana.

Ki kitap yazısı yazmak ayrıca zordur da.

Ama size Zorba hakkında diyebileceğim şu ki; bu kitabı mutlaka okuyun.

İsterseniz filmini de izleyebilirsiniz ama önce kitabını okuyun.

Bunu da kitap okumuş, film izlemiş olmak için yapmayın.

Çünkü Zorba, sadece bir kitap ya da film karakteri değil.

Zorba gerek Kazancakis'in muhteşem kalemi, gerek yönetmen Kakoyannis'in kamerası, gerek Anthony Quinn'in ona hayat veren müthiş oyunculuğu gerekse de Teodorakis'in harika müzikleriyle bize ulaşabilen yüce bir adam.

Bu kitabı okuyun çünkü; Zorba'yı tanımış olmanın şerefine ancak böyle erişebilirsiniz.

Bu filmi izleyin çünkü kitaptaki Zorba'yı kanlı canlı görüp sesini duymanın yerini tutmasa da en azından o sanrıyı yaşayabilirsiniz.


Hele biraz da Ege'nin havasını soluduysanız hüzünlenince "İki Keklik" türküsünü söylemeye başlayan bu adamı mutlaka tanımalısınız.

Ama Türkçe bir türkü söyleyen bir Yunan olduğu için değil,

Yukarıdaki videoda bahsettiği gibi, konuştuğu ve yaptıkları farklı olanlara anlatacak çok şeyi olduğu için,

Biz "çokbilmişler"e okumamış, cahil bir adamdan ne kadar çok şey öğrenebileceğimizi gösterebileceği için.

İyi bir adam olduğu için.

Belki de sadece bir insan olduğu için.

Belki de Zorba ile aynı solucanlara yem olabilmek için.

Şafak'ın S'si

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 17:20

12

Tüm harfler içinde en garibi S bence.

S ile başlayan o kadar önemli kelime var ki; sevgi, saygı, sevişmek, sağlık vs.

Herkesin hayatına adı S ile başlayan önemli biri mutlaka girmiştir mesela.

İki tanesi yan yana gelince SS oluyor. Nefretin, vahşetin simgesi Nazilerin SS subayları geliyor insanın aklına.

Bazıları mesajlarda SS diyor birbirine "Seni Seviyorum"un kısaltması olarak.

Ne kadar da uç anlamlar.

Tek başına böyle anlamlara gelirken başka harflerle bir araya gelince ise bambaşka bir mana kazanıyor S.

Sevgi, Saygı, Sadakat, Sevişmek'den çok Sınav için kullanıyoruz biz bu harfi. İnsanların hayatlarını kabusa çeviren sınavlar için.

Daha çocukken "Sizi Seviyoruz" dememiz gereken çocukların duymak istediği SS yerine araya bir B sokup SBS yapıp, seviyelerine göre seviyoruz çocuklarımızı.

Büyüyüp genç kız, delikanlı oluyorlar bu sefer "Sizi Seviyoruz"un SS'lerinin önüne bir Ö koyup yine seçiyoruz seveceklerimizi.

Seçtiklerimiz okullara gidiyor, derslerini çalışıyor, hiç bir şeye itiraz etmeyip cahil hocalarına itaat ediyorlar sırf mezun olup da kendi ayakları üzerinde durmak, kendi ailelerini kurmak, birilerine "Seni Seviyorum" sözünü rahatça söyleyebilmek ya da duyabilmek için.

Ama o da yetmiyor.

Onların hayalini kurduğu SS'yi bu sefer de K ve P ile yan yana getirip KPSS yapıyor; zaten meslekleri olan mesleklerini yapmak için yeni bir kabusa sokuyoruz hayatlarını.

O kabusu da atlatabilenleri, yani zaten meslekleri olan mesleklerini yapma hakkını kazananlara da Oscar kazanmış gibi mikrofonlar uzatıyor, duygularını alıyor, ne kadar mutlu olduklarını yayınlıyoruz televizyonlarda.

Üç beş kuruşa zaten meslekleri olan mesleklerini yapmaya hak kazandıkları için.

Peki o S'leri atlatamayanlar ne oluyor ?

Şafak oluyor onlar.

Şafak Bay oluyorlar.

Peki Şafak Bay kim?

O, bu ülkedeki (ki cidden artık ben de sıkılıyorum "bu ülkede" diye başlayan cümleler kurmaktan) düzenin en büyük simgelerinden biri.


İsmim Şafak BAY . Türkçe öğretmeniyim. 25 yaşındayım. 2005 senesinde kemik kanserine yakalandım. Sağ dizime protez takılıp çeşitli ilaçlarla tedavimi bitirdim.2007 senesinde hastalık sol omzumda tekrarladı ve yine sol omzuma protez takılıp kemoterapi ilaçları verilerek tedavi edildim.2008 senesinde hastalık akciğerimin her iki tarafında tekrarladı. Ameliyatla tümörlü hücreler alındı ve Kök hücre nakli oldum.2009 senesinde hastalık akciğerimde tekrarladı . Artık benim hastalığım olan OSTEOSARKOM ile ilgili tüm ilaçların doz olarak limitini doldurduğumdan sadece hastalığımın yavaş ilerlemesini sağlayan oral haplarla tedavime devam ettim.Akciğer ameliyatı olup haplara devam ettim;fakat 2010 senesinde hastalık akciğerlerimde ve kalçamda tekrarladı.Şu an itibariyle aynı hapları kullanıp hastalığın yavaş ilerlemesini sağlamaya çalışıyorum.Türkiye de doktorlarım çözüme dönük bir tedavi sunamıyorlar. Şu an için yurtdışında özellikle Amerika da iletişime geçtiğim bazı kanser merkezleri farklı ve deneysel tedavi için başvurabileceğimi ilettiler.Fakat ilaçlar deneysel olduğu için SAĞLIK BAKANLIĞI masraflarımı karşılayamıyorlar.Yaklaşık masrafı sorduğumda ise 150 ile 750 bin(milyar) lira arasında bir masraf çıkabileceğini ilettiler bana. Avrupa da bu tedavilerin daha uygun olduğunu düşünüyorum ve araştırıyorum ama her durumda bu paranın bir kısmı bile olsa karşılayacak durumum yok ve ben henüz 1 derse bile girememiş bir öğretmen olarak 25 yıllık yaşamıma veda etmek istemiyorum.

Şafak Bay'a destek olmak için şu adrese gidebilir, imkanlarınız dahilinde maddi ya da manevi olarak bir şeyler yapabilirsiniz. 

Maddi imkanınız el vermiyorsa iki tane S bile işe yarar belki onun için.

Güzel Bir Hüzün

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 17:08

15


Yazın..

Günün en güzel saati..

Yanında en sevdiğin arkadaşların var.

Bi gölge bulmuşsunuz denizden de hafif bir esinti geliyor gülen yüzünüze vuruyor.

Kaç sene önceki saçmasapan anıları anlatıyorsunuz birbirinize sanki beraber yaşamamışsınız gibi belki 100. defa.

Ama saçmasapan değil aslında o anılar.

Onlar çok güzel anılar.

Onları beraber yaşadınız zaten. Saçma olsa ne yazar ki hem.

Öyle yaşayarak anlatıyorsunuz ki ilk kez dinleyenler "konuyla ilgili bir vtr" izlemiş gibi oluyorlar.

Zaten siz birbirinize "kankam, bilaaaderim, best friendim" demezsiniz ki..

Siz birbirinize adlarınızla hitap edersiniz hep.

Ama o "bilaaderler, kankalar" iki dakikada unuturken birbirini siz o "ad"a hep sahip çıkarsınız.

Gerçektir sizin dostluğunuz "adlarınız" kadar.

İşte o yüzden yaşarken de, anlatırken de hep gerçektir sizin anılarınız. 

Artık o kadar gülersiniz ki yüzünüz acımaya başlar.

Sonra bir durur, denize bakarsınız.

Hani sizden daha yaşlıların uzun süre güldükten sonra bir sessizlik olup "ne güldük be" dedikleri bir zaman vardır ya işte o an siz öyle demezsiniz. O kadar yaşlı değilsinizdir hem daha.

Ama tam da o değildir nedeni.

Onlar "ne güldük be" derler çünkü; artık o zamanlarda o kadar kolay değildir gülmek. Kopulmuştur zaten yakın dostlardan, herkes kendi hayatına bakmıştır, çoluk çocuk vardır, koşturmaca vardır, gülmeye fırsat olmaz.

Gülünce de hesaplanır da "Ne güldük be" denir.

Ama siz daha kopmamışsınızdır. Daha çoluk çocuk yoktur. Daha koşturmaca başlamamıştır ya da daha yürüme seviyesindedir.

O yüzden dostlarınızlasınızdır ve gülüyorsunuzdur; zaten hep yaptığınız gibi. Bunda hesaplanacak bir şey yoktur.

Ama o sessizlik yine de olur.

Belki yenilerini yaşayacağını bile bile eskide kalmışlığın verdiği bir hüzün..

Belki karşında sevgilisiyle oturan arkadaşını görünce hala yalnız olmanın verdiği hüzün

Belki hayatını düzene koyamamış olmanın verdiği bir hüzün..

Belki de orda olmayan birinin verdiği hüzün...

Ama bir hüzün..

Nedeninin önemli ama önemsiz olduğu bir sessizlikle gelen hüzün.

Güzel bir hüzün.

Hala gerçek dostlara sahip olabilmenin, aynı şeylere bile olsa gerçek kahkahalar atabilmenin getirdiği, yalnızsan; yalnızlığın "single" olmak olmadığını, gerçek yalnızlığı hissedebildiğin bir hüzün.

O hüzün gerçekten güzel bir hüzün.

..ve bu şarkı o hüzne çok güzel gidiyor.




Buika - No Habra Nadie En El Mundo

Desde que el agua el libre,
Libre entre manantiles vive,
Jazmines an llorao,
Y yo no comprendo como
En tus ojos niña solo hay desierto.
Hermosa era la tarde, cuando entre los olivos nadie,
Nadie vio como yo a ti te quise, como te quiero.
Hoy los olivos duermen y yo no duermo.

No habra nadie en el mundo que cure
La herida que dejo tu orgullo,
Yo no comprendo que tu me lastimes
Con todo todo el amor que tu me diste

Pá cuando tu volvieras, pensé en cantarte coplas viejas, esas que hablan de amores y del sufrimiento, cuando tu vuelvas niña, te como a besos.
y volaremos alto donde las nubes van despacio.
despacio va mi boca sobre tu cuerpo, tan lento que seguro se pare el tiempo.

No habra nadie en el mundo que cure
la herida que dejo tu orgullo,
yo no comprendo que tu me lastimes
con todo todo el amor que tu me diste


* Bu şarkıyı ve yazıyı bana güzel hüzünler yaşatan tüm dostlarıma ithaf ediyorum.

** Şarkıyla ilgili bir başka yazı için Azuth'un blogu : Masada Boş Bardaklar

Jeff Vuvuzela

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 16:35

3

Tamam cidden şu vuvuzela muhabbeti baydı artık ama şu son videoyu da Haftanın Videosu olarak koymazsam gözüm açık gidecek.

Bu video da vuvuzela ile ilgili son sözüm olsun.

Efendim Amerikan ESPN kanalının ESPY (Excellence in Sports Performance Yearly Awards) ödül töreninde Will Ferrell sahneye Vuvuzela'nın Mucidi Jeff Vuvuzela olarak çağrılır ve olaylar gelişir.

Özellikle sondaki muhteşem düete dikkat.

Kısa Kısa 8 - Dünya Kupası Özel

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 01:09

6

Kutsal bir ayın geride kaldığı şu hüzünlü günlerde kapanışı Dünya Kupası temalı bir "Kısa Kısa" yazısı ile yapayım da eksik kalmayayım dedim.


Öncelikle kupayı kesinlikle hak eden takım kazandı. İspanya alamasaydı da oynanan futbollara bakınca Almanya'nın kazanması gerekiyordu kupayı ama yarı finalde eşleşme şansızlığı yaşadı iki takım. Sonuç olarak Barcelona altyapısı İspanya'ya tarihinde ilkleri yaşatmaya devam ediyor ve edecek gibi de.

***

Biri yıllar sonra "2010 Dünya Kupası diyince aklına ne geliyor" diye sorarsa cevabım net : Vuvuzela

Tamam bir sürü olay yaşandı, inanılmaz maçlar, goller, dramatik sonlar, Ömer Üründüller... ama bu turnuvaya damgayı kesinlikle Vuvuzela vurdu. Hakkında yapılan "romantik" savunmalar hakkında Necmettin Erbakan tonunda söyleyeceğim tek bir cümle var : Hadi ordan !!!


Bir kere "Bu alet Afrika'nın geleneksel çalgısı saygı duymak lazım" lafını edenlere ayrıca laflar hazırladım.

Daha 15 yıl önce icat edilmiş "plastik" bir geleneksel çalgı ??? 

Justin Bieber bile hem yaş olarak daha büyük, hem de daha az sinir bozan bir ses çıkarıyor bu aletten.

Özetle bir alet bir futbol maçının atmosferini ancak bu kadar mahvedebilirdi ve onu gayet iyi başardı Vuvuzela. Taraftar sesi duymadık kupa boyunca. Bir daha o lanet sesi duymamak dileğiyle

***

Paraguay diyince de akla hiç bir futbolcu gelmiyor. Varsa yoksa Larissa Riquelme. Artık Cannes Film Festivali esnasında Cannes Plajı'nda meşhur olmak için çabalayan kızlara alternatif taraftar hatunlar çıkacak.

***

Ahtapot Paul de ayrı bir vaka oldu. Tüm kupa Reha Muhtar dönemindeki Show Tv Haberleri'ne döndü. Hayvan dile gelse "Açım ulan aç!!! Açıyorum işte kutuyu yiyorum midyeyi. Bana ne sizin kupanızdan vuvuzelanızdan" derdi diye düşünüyorum.

***

Yenilmeyen tek takım Yeni Zelanda oldu. Haka dansı muska etkisi yaratıyor demek ki.

***

Turnuvanın en iyi maçı bana göre tartışmasız Uruguay - Gana maçı oldu.

Muntari ve Forlan'ın harika golleri, maçın uzatmaya gitmesi, 120.dakikada yaşanan inanılmaz pozisyon ve Suarez'in son çare topu elle kesmesi ,temdit penaltısını turnuvanın en iyi perfromans gösteren oyuncularından Gyan'ın kaçırması ve Gana'nın dramatik bir şekilde elenip, Uruguay'ın destansı yarı finale yükselişi. İzlerken kendimi tutamayıp "Futbol çok enteresan" dediğim maçın Ömer Üründül'ün yorumlamadığı ender maçlardan olması ve o cümleyi tam da yeri gelmişken söyleyememesi de insana ekstra bir "Futbol çok enteresan" dedirtiyor.

***

Diego Forlan dünyada aslında verilmesi gereken değerin verilmediği oyuncuların başında geliyordu. Bu turnuva sayesinde o da yıllardır gösterdiği performansın semeresini "en değerli oyuncu" seçilerek almış oldu ki sonuna kadar hak etti bunu gösterdiği performansla. Çok tartışılan Jabulani'nin tüm şifrelerini çözmüş gibiydi kendisi.



Kendisi ile ilgili harika bir yazıyı Çekme Kaset Blogu'ndan şu linke tıklayarak okuyabilirsiniz.

***

Turnuva boyunca her kötü maç sonunda "Ah Türkiye olsaydı bunlardan kat kat iyi oynardı" diyenlerin Türkiye'nin daha Estonya'yı Bosna'yı yenemeyip kupaya gidemediğini idrak edememeleri de eğlenceli anlardandı.

***


Messi'yi hayal kırıklığı olarak görmüyorum. Gayet iyi oynadı ama Maradona'nın inanılmaz yanlış kadro seçimi ve o yanlış seçimde bile doğruyu bulabilecekken (Milito, Agüero) yaptığı yanlışlar karşısında yapabilecek fazla bir şeyi yoktu.

***

Burger King'den Dünya Kupası'na özel bir menü yapıp; kafasını sağa sola oynatınca "Futbol çok enteresan, kollektif uyum, veooovvv, evet.." diyen Ömer Üründül oyuncağı vermesini bekledim ama bu fırsatı değerlendiremediler.


***

Write The Future kötü sonla bitti.

***

İlk maçında İsviçre'ye yenildikten sonra sanki kötü oynamış gibi hem de muhabir sevgilisi üzerinden yüklenilen Casillas'ın kupayı kaldırıp sonra da sevgilisini öperek kupaya son noktayı koyması romantik komedi tadında bir son oldu.


***

Grup maçları belki futbol olarak çok iyi geçmedi ama sonrasında oynanan futbolun kalitesini yükseldiğini düşünüyorum. Ben bu Dünya Kupası'ndan yukarıda bazılarını saydığım olumsuzluklar olsa da yine de çok zevk aldım. Sonuç olarak 7. Fransa'nın ardından 8. şampiyonun çıkabildiği bir Dünya Kupası'na şahit olduk.

***

Bu yazıya burda son verirken sizleri Pepe Reina'nın takım arkadaşlarını tek tek sunduğu muhteşem şovuyla baş başa bırakıyorum.

*Pique ve Puyol'un Fabregas'a yaptığına özellikle dikkat

Merhametine Dön

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 01:14

15

Geçtiğimiz Aralık ayı..

Bir arkadaşımın kısa film projesi var. Benden de senaryo, karakterler, diyaloglar hakkında bir fikir istiyor. "Tamam buluşalım" diyorum. Bana bir adres veriyor. Gidiyorum oraya. Kendisi kafası güzel bir insan olduğu için telefonla canlı canlı tarif etmesine rağmen zar zor buluyorum bahsettiği yeri.

Mekan garip bir yer.

Dışardan depo gibi gözüküyor, önünde nette resmi paylaşılamayacak kadar sevimsiz 3 tane kedi. (bence sevimli kedi yok ya o da ayrı mesele)

Arkadaşıma "Ne biçim adres tarif ediyorsun oğlum" diye çıkışırken mekanın bir müzik stüdyosu olduğunu idrak ediyorum. Bu da yetmiyormuş gibi bir de duvarda asılı posterlerden ve ben içeri girdiğim esnada oturup hiç de istifini bozmayan bol pantolon giymiş, kafasında 50 cent modeli şapka takmış ağbiden mekanın rap kayıtları yapılan bir stüdyo olduğunu anlıyorum.

"Hah tam da yerine çağırdın beni, ne garip adamsın oğlum" diyorum içimden.

Zira hiphopçı zenciler gibi giyinen, rap yapan, dinleyen kitleye karşı çok fena bir önyargım var. Bana göre onlar özenti, bana göre onlar saçma insanlar. Bana göre zaten Türkiye'de Cartel'den sonra rap falan yapılmadı hepsi fasa fisoydu.

Ha bunu düşünme nedenim neydi ?

E Sagopa diye bir herifi dinlemiştim yıllar önce "Siktirin Gidin" diye bir şarkısı vardı. Bu nasıl şarkı be herif sadece küfrediyor. Bir de buna isyan, rap, aykırılık mı diyorlar şimdi ?
E zaten Ceza denen adam da "rap isyandır, başkaldırıdır" diye çıkıp lolipop reklamında hem de Hummer'a binip de oynamadı mı ?


O küfrettikleri popçularla düetler yapmadı mı ?


Zaten 50 Cent gibi tiplere ayrıca gıcığım.


Rap müziğin çıkış noktasına bak.


Bi de 50 Cent'in şarkılarına bak.


E işte bu yüzden rap dinlemem. Yapana da özenti gençlik gözüyle bakarım.

Bunları sadece burda yazıyorum sandınız değil mi ?

Yok işte.

Yerinden kalkmayan cool ağbinin yanındaki 18 yaşında olduğunu öğrendiğim rapçi çocuğa söylüyorum bu lafları.

Tabi biraz daha hafifletilmişi ama; birebir aynı yere çıkan cümleler.

Arkadaşım "oğlum nerdeyiz biraz tut dilini" der gibi baksa da suratıma içimdekini dürüstçe söylemenin ve şu özenti tiplere haddini bildirmenin  gururu çoktan kaplıyor bedenimi.

Ben coşmuşken arkada bir şarkı çalıyor. "Bu iyiymiş ama" diyorum en yüzsüz şekilde.

Sonra yüzsüzlüğü iyice ele alıp "bu bayağı iyiymiş yav kim ki bu" diyorum çocuğa.

"Ha bu benim şarkı ağbi" diyor çocuk.

Senin şarkı mı ?

Sen mi yaptın şimdi bunu ?

18 yaşındasın ve bu sözleri yazdın bu şarkıyı yaptın ?

2 saat oturuyoruz orda.

2 saat boyunca uzun zamandır kimseyi dinlemediğim kadar dinliyorum o çocuğu. Benim kendime yakıştırdığım o "hüzünlü öfke"yi görüyorum yüzünde.

O kadar mantıklı cümleler kuruyor, o kadar kendini biliyor o kadar yapmak istediği şeylerin farkında ki çocuk; "vay be" diyorum. Onun yaşındayken kendi halimi düşünüyorum da saygı duyuyorum çocuğa.

Eve döndüğümde ilk işim Sagopa Kajmer dinliyor diye kafa bulduğum bir arkadaşımdan en sevdiği Sagopa şarkılarını bana yollamasını istemek oluyor. Önce kafa buluyorum sanıyor haliyle o da.

***

Sagopa Kajmer'in o "Siktirin Gidin" şarkısını hala çok kötü buluyorum ki kendisi bile beğenmiyordur kanımca.

Ama Ceza ile yaptıkları "Neyim Var Ki" şarkısını dinleyip akabinde diğer şarkılarını da keşfettikçe dinlediğim her bir şarkı başka bir etki bıraktı üzerimde.

Sonra Merhametine Dön'e rastladım yeni albümünden.

Uzun zaman sonra ilk kez bir şarkının içime bu kadar işlediğini hissettim. Bilmiyorum belki ben abartıyorum ama "Merhametine Dön" bana çok fena geliyor ilk dinlediğimden beri.

Haftanın Şarkısı yazısı için fazla uzun oldu farkındayım ama böyle yazmak istedim bu şarkıyı.

Benim önyargılarım vardır. Ama hiç biri kırılmayacak önyargılar değildir. Çünkü hayat çok keskin çizgileri olan bi yol değildir. Zaman zaman yoldan çıkar, yol değiştirir; bazen yolda bile olmazsınız.

İşte bu önyargılarımdan birini kırmamı sağlayan 18 yaşındaki büyük adam Dilkeş'e teşekkür ediyor; kafamda ışık yakan şarkısı "Dünlerimden Bir Rüya"yı  bu linke tıklayıp dinlemenizi tavsiye edip sizi Haftanın Şarkısı ile baş başa bırakıyorum :

Merhametine Dön



Herkes uyudu yine içtimada düşünce
Bazen tercih etmen gerekir bilmemeyi bilmeye
El değmemiş hayallerimin ortasında duran bir kara sevda
Camına taş fırlatsan uyansa
Cesaretimi topladım, konuşacaktım
Sen gelince sular altında kaldı anlatacaklarım.
Gözlerimin sığınağı kadar aralık kapım
Ellerin gül kokardı sen diken satardın
Hayır ağlamıyorum; üstümden yağmur bulutu geçti
Hayır ağlamıyorum; gözüme biraz sen kaçtı
Çok tedirginim
Çünkü çok soğuksun yahu
Yine ormanın içine doğru kaçtır ürkek bir ahu.
Gülümsemene hasretim, bağlanmış basiretim
Hem de kapalıymış kısmetim.
Bir sokak köpeği buldum; ona sarıldım ağladım ağladım

Aklımı avla bir gafil kuş gibi mermiye değsin
Ama bu canımı sakla, başka bir can yok elimde avucumda.
Merhametine dön
Beni benden çal
Buna lüzum var..
Yarım yanmış, yarım donmuş.
Aklım buna şaşmış
Ama şaşmamam gerekmiş, bu şaşkınlıklar aptalcaymış.
Senin kalbin ahşapçaymıs benimki kezzapça,bu aşk ahmakça
Geç ve köşene otur suskun !
Senin zamanın degil bu zaman
Önce konuşmayı öğren sonra kolay kavran
Bu yollarda çok iyi olmalı manevran ve mis gibi kokmalı sunduğun manolyan
Yolcuların yolcusuyum, yolum tozlu topraklı
Gerilmiş ettten cambaz için ipler
Asfaltın üzeri paramparça cambazlar
Hepsini kaldırıp atar ölümden cımbızlar
Var olan son gücümle yüzümü yüzüne çevirmeliyim
Seni derhal görmeliyim
Ama hayır!!! Bir kez daha acı cekerek ölmemeliyim!..
Sana doğruları söylemeliyim
Karşımda yollar, ahval paranormal
Ben yoruldum, bir adım atmaya kalmadı takat.
Beni üzmeden söylemeye çalıstıklarının hepsi yüzümü mosmor eden sert tokat.
Aklımı avla bir gafil kuş gibi mermiye değsin
Ama bu canımı sakla, başka bir can yok elimde avucumda.
Merhametine dön
Beni benden çal
Buna lüzum var.
* Önyargı adlı görsel : Betül Kaplan 

Rabbime Sordum "Apaçi Ol" Dedi

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 00:30

14

Efendim malumunuz ergen depresyonu tadında günler geçiriyorum epey bir zamandır. Bunun da nedenini hala bulabilmiş değilim. Nasıl oldu da herkes "ben kendimi keseceğim" diye ortalıkta gazerken ergenliğini gayet neşe ve coşkuyla atlatan ben şu an 120. dakikada penaltı kaçırmış Asamoah Gyan gibi bir ruh haline büründüm hala çözemedim. Demek ki su çiçeği misali kurtuluşu olmayan bir durum bu ergenlik depresyonu.

Asıl konuya dönecek olursak epeydir blogda bir inceleme yazısı yazmıyordum. Zaten "epeydir bu konu hakkında yazmıyordum" kalıbının artık slogan haline geldiği bir blog olma yolunda da adım adım ilerliyoruz.

HBBA : Epeydir Yazmayan Blog

Bu inceleme yazısındaki konumuz ise şu depresif hallerime adeta bir ilaç etkisi yaratıp beni gol kaçırmış Güiza'dan beleşten hat-trick yapmış Inzaghi gibi bir ruh haline sokan bir videonun ardından ortaya çıktı.

Baktım ki; bu kadar gündemde olmasına ve kimsenin dilinden düşmemesine rağmen hiç bir blog "Apaçi" diye tabir edilen gençlerle ilgili detaylı bir inceleme yazısı yazmamış. Ben de daha önce yaptığım "EMO İncelemesi" nin bir benzerini yapmayı kutsal bir görev sayarak Apaçilerle ilgili bir yazı yazmaya karar verdim.

Nihat Doğan Soruyor



Peki Nihat Doğan'ın da en içten en samimi şekilde ifade ettiği üzere :

Apaçi ne demek ?

Aslında apaçi diyince aklıma iki şey geliyordu bundan bir kaç yıl öncesine kadar.

İlki zamanında beyaz adama en büyük direnişi gösteren, Geronimo gibi bir efsanenin de mensubu olduğu, bugün ortalıkta dolaşan pek çok ünlü vecizenin sahibi olan Amerika'nın güneybatısında konuşlanmış olan bir kızılderili kavmiydi.

Çocukluğumuzun kovboy filmlerinde, çizgi romanlarında kızılderili lafından çok bu Apaçi tabiri geçer, Apaçilik gözümüzde direnişin sembolü, oturaklı sağlam ağbiler olarak canlanırdı. O çizgi romanlarda, filmlerde Apaçilerin liderleri Ramiz Dayı karizmasında adamlar olup yukarıda da belirttiğim Geronimo gibi ettikleri her laf saniyesinde atasözüne dönüşürdü.

Apaçi diyince aklıma gelen bir diğer şeyse Körfez Savaşı esnasında adını sıkça duyduğumuz ve savaşın simgelerinden olan Apache AH-64 Helikopter idi.

E peki bir kızılderili kavmi ve bir helikopterin; saçlarını acayip şekillere sokan, acayip şarkılar dinleyen, köprü, sokak, mağaza vs. mekan farketmeksizin inanılmaz dans figürleri ortaya koyabilen bir gençlik akımıyla ne alakası vardı da onlara bu isim verilmişti?

Açıkçası yaptığım yoğun araştırmalar (bi arkadaşa sordum "bilmiyom" dedi)sonucunda bununla ilgili detaylı bir bilgiye ulaşamadım. Ama yine de burda hakkı yenen Apaçi halkından bu vesile ile özür diliyorum.

Ronaldo Effect

Gerçek Apaçi'leri bir kenara bırakır da bizdeki Apaçi kavramına gelirsek aslında her şey Spice Girls grubundan Victoria Adams'ın Manchester United'ın genç yıldızı David Beckham'ı tavlaması ve nikahı bastırtması ile başladı. David Beckham, Victoria'nın kocası olduktan sonra adeta kendini karısının eline bıraktı. Victoria da futbolcu kimliği ile öne çıkan kocasını adeta bir ikona dönüştürdü. David artık sahanın dışında sahanın içinden daha çok iş yapar hale geldi. 2003 yılında da Real Madrid, David'deki bu potansiyeli sadece sağ kanata takviye için değil aynı zamanda ekonomik olarak da ondan yararlanmak adına transfer etti.


Peki ülkemizdeki Apaçi Akımı ile David Beckham'ın kariyer planlamasının ne alakası var ?

Alakası şudur ki; David Beckham Real Madrid'e transfer olunca Manchester menajeri Sir Alex Ferguson onun boşluğunu Sporting Lizbon'un genç yeteneği Cristiano Ronaldo ile doldurdu.


Bu transfer, Manchester Unidted'da David Beckham'ın boşluğunu fazlasıyla dolduracaktı ama; sağ kanattaki boşluğu doldurmaktan çok daha farklı etkileri de olacaktı. Zira Ronaldo, üstün yeteneklerinin yanında karakter olarak Voodoo Girl'ün tabiriyle "Ticaret Lisesi Ülkücü Reisi" kafasında bir yapıya sahipti.

Ve Ronaldo Reis birden dünyanın en önemli futbol figürlerinden biri haline geldi.

Bundan en çok etkilenense karakteri koyacak yer arayan gençlerimiz oldu. Hepsi birer birer Cristiano Ronaldo olmaya başladılar.

Şimdi konuyla ilgili bir görüntümüz var onu izleyelim :



Aslında Ronaldo'dan daha da öncesine de gitmek lazım. Zira Almanya'daki vatandaşlarımızın çocuklarının da bu Apaçi Akımı'ndaki katkıları yadsınamaz.

Yozgat'ın köyünden çıkıp Berlin'in göbeğine sert bir geçiş yapan yurttaşlarımızın çocukları, evlerindeki Anadolu havası ve dışardaki düzen arasında sıkışıp ortaya İsmail YK, Cankan olarak çıktılar. Bir de bu isimler anavatanda da popülerleştikçe, tüm bunlara ek olarak ülkemizde Rap ve Elektronik Müziğin hayli yanlış anlaşılması; arabeskin de bu çorbaya eklenmesiyle ortaya garip sonuçlar çıkmaya başladı:



Yukarıdaki videoyu alkışlarlayaşıyorum'a ekleyen tapir adlı kullanıcının yorumunu da eklemek istiyorum izninizle :

Gurbetçi kardeşlerime açık mektubumdur, Güzel kardeşlerim, aslan parçaları; Ünlü, Cartel, Karakan bunlar güzel birer rüzgardı geldi geçti. Yapmayın, etmeyin. Bize İsmail YK'yı Cankan'ı aratmayın. Marangozluk yapın,mühendislik yapın, jonklörlük yapın, kozmonotluk yapın ama müzisyenlik yapmayın lütfen.

Dipnot: "Yaşayayamam" ne lan?

Beni böyle bir inceleme yazısı yazmaya iten video ise İzmir'de askere gidecek arkadaşlarını uğurlamak amacıyla bir araya gelmiş gençlerin şu eğlencesi oldu efendim :



Her şeyden önce ister alay edin, ister aşağılayın ama bu adamların rahatlıkları, kendilerine olan özgüvenleri, hayatlarından gayet memnun olmaları bence büyük bir takdiri hak ediyor.

Ayrıca 3 gündür aralıksız şu yukarıdaki videoyu izleyip kendi kendime coşuyorum.

Bana çok iyi geldiler.

                            * Cristiano Ronaldo - ortadakini tanıyamadım - Ricardo Quaresma

İçimdeki Apaçiye engel olamıyorum.

Geronimo Reis adına :

Çatlaaa patlaaaaaa !!!!


Çatlaaa patlaaaa !!!!


Dıdıdıdıdıdııdıdıd diiii ceeeeeyyyyy!!!!


Her Boku Bilen Sıtayla


İki Bin Ooonnnn !!!!

*Fotoğraf için Barbarossa'dan Oğuz'a teşekkürler.

Sitiv Cabs Kim ?

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 19:50

25

Ayfon 4 diye çalkalanıyor sosyal medya
Bana da fikirlerimi soruyorlar bu konuda
Nokya 3310'um çalıyor bu esnada
Bu Sitiv Cabs denen herif kim la ?

Ayfon 4'ü sol elle tutarsan çekmezmiş
Çekmese bile yine de milyarlar verirlermiş
Benim telefon duvara atmamdan bile etkilenmemiş
Zaten full çekse de "mesajsa turkcell, çalarsa annemmiş"


Hayatımda hiç aypodum olmadı benim
Piranha marka empeüçümden vazgeçemedim
Aypod alsam ona nasıl CanKan yüklerim
Sitiv Cabs şu gözlüklü herif mi la hele bi diyin.


"Bildiğiniz MAC servisi var mı" diye tivit yazıyolar
Benim hala XP kullandığımı bilmiyorlar
Bizim aşağıdaki cafede 15 liraya format atıyorlar
"Sitiv Cabs kim ?" desen "bakkala sor" der postalarlar


Hiç Apple ürünü kullanmadan adımı duyurdum sosyal medyada
Ayfonun hassasslığı zerre değil umrumda
Benim teknolojiden anladığım XP-Piranha-Nokya
Onu bunu bırakın da bu Sitiv Cabs kim la?

Wavin' Flag

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:05

5

Malumunuz 1 aydır "47 ayın sultanı" diye tabir edilen Dünya Kupası müsebbibi ile her yerimiz futbol. Ha bazılarımızın zaten tüm hayatı futbol ama; onlar için bile Dünya Kupası bambaşka bir tat bambaşka bir boyut.

Hayatının önemli bir bölümü futbol olanlardan olan bendeniz için de Dünya Kupası apayrı bir yerde. Zira daha okumayı yeni sökmüş bir çocukken ilk okuduğum kitaplardan biri; şimdi hangi gazete olduğunu hatırlayamadığım bir gazetenin verdiği; sarı kapağından hatırladığım ve dönemin ünlü dizilerinden Charles İş Başında'daki Charles'ın yaşlanmış haline benzeyen bir adamın yazdığı Dünya Kupaları Ansiklopedisi idi.

Futbolun sadece izleyip de "vur lan vur" dediğimiz bir şeyden ibaret olmadığını ilk kez o kitabı okurken anlamıştım. Her Dünya Kupası'nın, her takımın, her oyuncunun, her taraftarın, her stadın içinde apayrı hikayeler barındırdığını; hani artık atasözü haline gelen "Futbol asla sadece futbol değildir" lafını da yavaştan da olsa idrak etmeye başlamamın sebeblerindendir Dünya Kupası.

Haftanın Şarkısı için fazla romantik bir yazı olmaya başladı bu. Asıl konuya ve şarkıya döneyim ben daha fazla coşmadan.

Efendim malumunuz artık her büyük organizasyon için bir de şarkı yapılıyor. Aslında bu da "artık" denecek kadar yeni bir hadise de değil. Hatta İtalya 90'ın unutulmaz şarkısı "Un Estate Italiana" hala hatrımdadır.

Bu dünya kupası için de 2 şarkı ön plana çıktı. Biri Shakira'nın Waka Waka'sı, diğeri de K'naan'ın Wavin' Flag adlı şarkısı.

Ben açıkçası Shakira'nın şarkısını çok da sevmedim ki zaten böyle organizasyonlar için çok ünlü isimler tarafından yapılan şarkılar istisnalar hariç "ısmarlama" gibi duruyor. Ama K'naan'ın şarkısında "Afrika, özgürlük, futbol" öğelerinin hepsi o kadar güzel bir şekilde bir araya gelmiş ki; son yıllarda bir futbol organizasyonu için kullanılan en harika şarkılardan biri olmuş.

Kupa hakkında da bi kaç kelam etmek gerekirse; her turnuvada İtalya'yı tutan ben bu turnuvada Hollanda-İspanya finali istiyordum. Bunu istememdeki neden de çok önemli iki futbol ülkesi olan ama bugüne kadar Dünya Kupası sevinci yaşayamamış ama bunu çoktan hak eden bu iki ülkeden birinin kupayı almış olmasını istememden ileri geliyordu. Birazcık "ihtiyacı olan alsın yavruummm" diyen yaşlı teyze mantığıyla yaklaştığımı kabul ediyorum olaya ama; kupanın gidişatı da beni pek yanıltmadı şimdiye kadar.

Ayrıca bundan neredeyse 1 buçuk ay önce; henüz daha kupa başlamamış ve herkes ortalıkta "Brezilya, Arjantin" diye dolanırken Ortega'nın friendfeed sayfasında yapmış olduğum ve resimde görebileceğiniz kehanetimin tutmasına da sevinmedim dersen yalan söylemiş olurum.

Bu arada Hollanda- İspanya diyorum ama bu kupayı Almanya sonuna kadar hak ediyor.

Şarkıya geçelim :




Give me freedom, give me fire
Give me reason, take me higher
See the champions, take the field now
Unify us, make us feel proud

In the streets, our hands are lifting
As we lose our inhibition
Celebration, its around us
Every nation, all around us

Sing forever young,
Singing songs underneath the sun
Let's rejoice in the beautiful game
And together, every end of the day

We all say
When i get older, i will be stronger
They'll call me freedom, just like a wavin flag
And then it goes back, and then it goes back
And then it goes back , and then it goes ...

When i get older, i will be stronger
They'll call me freedom, just like a wavin flag
And then it goes back, and then it goes back
And then it goes back , and then it goes ...

Oh oh oh oh oh...

And everybody will be singing it ....
And we all will be singing it ...

When i get older, i will be stronger
They'll call me freedom, just like a wavin flag
And then it goes back, and then it goes back
And then it goes back , and then it goes ...


* Dünya Kupası yazıp da Vuvuzela ve Ömer Üründül'den bahsetmedim. Şukumu verin.

Kendime Diss

Posted by her boku bilen adam | Posted in , | Posted on 17:36

33

Bir aydan biraz daha fazla bir süre önce "son kitabımı yazmak için sizlere kısa bir veda ediyorum" tadında bir yazı yazarak ara vermiştim bloga.

"Bloga ara verip kitaba yoğunlaşayım" ayağına kendimi bir elimde kadeh, diğerinde purom, kapandığım dağ evinde şöminenin önünde, klasik müzik eşliğinde daktilomda yazılarımı yazarken bulacağımı mı sandım bilmiyorum ama; bir elimde gofret, önümde televizyon, dünya kupası maçlarını izleyip vuvuzela sesi kulağımda öter halde buldum kendimi.

Hele bir de benimle röportajlar yapılır, her taraftan "bugünlere nasıl geldiniz, kitabınızda neler anlatıyorsunuz, gençlere ne tavsiye edersiniz" diye sorular sorulur, formspringde on dakikada bir "benimle evlenir misin?" diyen kızlara klorak lekeli şortumla esprili yanıtlar verirken bugün milliyette çıkan röportajımla dank etti kafama bir şeyler.

Ne yapıyorum ulan ben ?

Daha çıkmamış kitabımın artisliği, twitter ünlüsü yaftası, gazeteden röportajlar, önüme gelen herkese her şeye gerekli gereksiz sallamalar..kalp kırmalar falan..

Tamam ruh halim çok da iyi değil son bir kaç aydır ama bu kadar da kendimi kaybetmemiş olmam gerekmiyor muydu benim ?

Hadi desem "e ufak da olsa bir şöhret var tabi onun etkisi" e o da yok ki ?

Öyle olsa biraz heyecan duyarım ama zerre heyecan da yok bende.

E o zaman nedir bu saçmalamalarımın nedeni ?

İnanın hala bilmiyorum.

Son 1 ayda bana "neyin var" diye soran herkese farklı cevaplar verdim. O an sıralamada hangisi varsa o idi cevabım. Ama hiç biri de asıl nedeni değildi.

Hala da bilmiyorum asıl neden ne ama ben bloga geri dönmek istiyorum şu an. Kitabın da canı cehenneme (aslında böyle demeyecektim burda ama; tv açık ve adamın biri aynen bu cümleyi söyledi)

Bu yazıyı da kendime haddimi bildirmek için yazıyorum.

* Bu arada bahsi geçen röportajda aslında 2 saati aşkın konuştuk. Ama malumunuz bir röportajda söylediğiniz şeyler yazıya dökülünce eksik kalabiliyor. Bunda da röportajı yapan Ceren'i kastetmiyorum. Hatta tam aksine gayet samimi ve güzel bir otam sağladı bize. Bahsetmeye çalıştığım bazen insan içinde bulunduğu ruh halinin de etkisiyle fazla coşabiliyor. O gün de öyle bir ruh hali içinde idim. Misal spor bloglarının her maça ayrı yazı yazması ile kastetmeye çalıştığım "fotomaç benzeri şekilde her maça yazılar yazan sığ bakış açısındaki blogların artması" iken orda sadece "spor blogları her maça yazı yazıyor" gibi yansımış. Keza aynı şekilde Serdar Kuzuloğlu hakkında "internet ekipler amiriyim diye geçiniyor ama nick kullananlara karşıyım diye dolanıyor" gibi bir üslupta değildi anlatmaya çalıştığım şey. O çıkışına hala karşıyım ama bu kadar sığ bir şekilde ifade etmek istememiştim.

* Bu açıklamaları da kıvırmak ya da herkese mavi boncuk dağıtmak amacıyla değil; en sevmediğim şey olan yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için yapıyorum. Ayrıca eğer bir gün götüm kalkarsa onu da kendim indiririm gördüğünüz gibi.