Shakespeare Okumamış Beyin Cerrahları
Posted by her boku bilen adam | Posted in demiş ki , haftanın videosu , politik | Posted on 01:32
Yine "Bu ülkede" diye başlayan bir yazıyla daha sizlerleyim sevgili HBBA okuyucuları.
Efendim bu ülkede (bakın yalan yok bende) fikirlerinizi açık açık dile getiriyorsanız; bir kere başınızın belaya girmesi riskinden önce anlatmak istediğinizi anlatamama sorunuyla karşı karşıyasınız demektir. Bundan kastım sizin yetersiz olmanız değil; tam aksine sizin yeterli olmanızın yetmemesi sorunsalıdır.
Hatta keşke siz yetersiz olsanız da, yeterince kelimeniz olmasa da; iki cümleyi bir araya getiremeyip saçmalasanız da derdinizi anlatamasanız ve canınız da o kadar yanmasa.
Zaten asıl can yakan siz anlatmak istediğiniz düşünceyi en açık şekilde ifade edip de karşıdakinin sizi sadece tek bir noktadan bakıp öyle algılaması ve sizin anlattığınız şeyi değil anlamak istediği şeyi anlamasıdır en basit ifade ile.
Siz bütününde siyahı anlattığınız bir düşüncenizde beyazdan, yeşilden, kırmızıdan her renkten bahsedebilirsiniz. Hatta siyahın adı bile geçmez belki onu ifade ederken ama bütününde varmak istediğinz yer siyahtır. Ama karşıdaki muhattap olduğunuz kişi; sadece beyazı, sadece yeşili, sadece kırmızıyı idrak edebilen bir zatsa; sizin anlattığınız şey de sadece onun görmek istediği renk olur.
Bu durum da insanı içten içe bitirir.
Ve malesef bizler de sadece belli renkleri algılayabilen insanların çoğunlukta, hatta ezici çoğunlukta, olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
İşte bu yüzden de bizler mutlu insanlar olamıyoruz. Çünkü biz anlamıyoruz birbirimizi. Çünkü bizim birbirimizi anlamamız için öncelikle bir şeyleri anlamayı anlamamız gerek.
Biz her şeyde ezbere yaşıyoruz hayatı.
Vatanı da ezbere seviyoruz, sevgilimizi de annemizi babamızı da. O yüzden itiraz etmiyoruz çoğu şeye çünkü; neye itiraz edip neyi destekleyeceğimizi bilmiyoruz ki. Ettiğimiz itirazlar da ezbere itirazlar oluyor zaten tıpkı itiraz etmediklerimiz gibi.
Çünkü biz okumuyoruz.
Bize göre "okumak" kelimesi "diploma" demek çünkü.
İşte bu yüzden hayatında kitap okumamış üniversite mezunlarıyla dolduruyoruz tüm ülkeyi. Hani o daha önce bahsettiğim "okuyan cahiller" ile.
Biz okul okuyup kitap okumayan bir nesiliz.
Bu yüzden de dünyanın en basit sorunlarına sahip insanlar olarak çözemiyoruz hiç bir sorunumuzu. Çünkü dinlemiyoruz, dinlesek bile anlamıyoruz, anlamayınca da kavga ediyoruz. Bunun adına da "dış mihraklar, Amerika oyunları, dincilerin işi, ailesi sorunlu, kişilik problemi var, beni anlamıyor, federasyon istifa, hakem taraf tuttu vs. vs." diyip çıkıveriyoruz her işin içinden. Yani hangi renge sahipsek diğer rengi suçluyoruz ortadaki sorun için.
Böylece ortaya kapkara bir sonuç çıkıyor.
Göremiyoruz ki asıl sorun biziz.
Her ayrılıktan sonra sölediğimiz o "Sorun sende değil bende" yalanı aslında gerçeğin ta kendisi.
Biz okumuyoruz. Biz okursak da sadece yeşili sadece beyazı sadece kırmıyı okuyoruz. Önümüze konan siyahtan da o yeşilleri beyazları görüyoruz sadece.
Bizim bu kapalı algılarımızla ilgili Kafa Dengi programında Murat Menteş'in bir kaç sözüne rastladım. Sırrı Süreyya Önder ve Onur Ünlü'nün de katkıda bulunduğu bir kaç söz;
"Shakespeare'i okumamış bir beyin cerrahının masasında olmayı istemem; Dostoyevski okumamış bir psikiyatra asla güvenemem ya da Yunus Emre bilmeyen bir matematik öğretmeni bize gerçekte bir şey öğretemez."
İşte tam olarak anlatmaya çalıştığım şey.
İşte tüm sorunlarımızın kaynağı.
Bizim doktorlarımız Shakespeare okumuş olsaydı bugün pek çok sağlık sorununu çözebilirdik.
Bizim polislerimiz Mevlana'yı okuyup anlayabilme yetisine sahip olsalardı karakolda insanlara işkenceler yapılmazdı.
Bizim hakimlerimiz Halil Cibran okusaydı Deniz Gezmiş bugün yaşıyor olurdu.
Bizim sağcılarımız Nazım Hikmet, solcularımız Necip Fazıl okusaydı birbirlerini öldürmezler; en azından tartışmayı becerebilirlerdi.
Bizim ateistlerimiz Kuran-ı Kerim'i, Kemalistlerimiz Said Nursi'yi, muhafazakarlarımız Nutuk'u okumuş olsaydı bugün yaşadığımız bu birbirini anlayamama, kutuplaşma (adına her ne derseniz diyin) denen o şeyi yaşamazdık.
Bizim belediye başkanlarımız Kazancakis'i, Kavafis'i, Yaşar Kemal'i, Fakir Baykurt'u, Proust'u okumuş olsaydı bugün evlerimizi su basmaz, belediye otobüslerinde Yahudi taşıyan Nazi vagonları gibi yolculuk yapmazdık.
Hepsini geçin bizler Zübük'ü okuyup anlayabilseydik bugün başımızda iktidarından muhalefetine, amirinden hademesine Zübükler tarafından yönetiliyor olmaz; bizi ezip de birbirlerine "ben ezmiyorum sen eziyorsun" diye sidik yarışı yapanlara şakşakçılık yapmazdık.
Okusaydık; konuşmayı da susmayı da, kabul etmeyi de itiraz etmeyi de, sevmeyi de ayrılmayı da, ağlamayı da gülmeyi de becerebilirdik hayatın her safhasında.
Beceremedik. Olmadı.
su yazinin her bir kelimesine katiliyorum,niye senin gibi adamlardan daha fazla yok bu ulkede ya?
Çok yakın bir arkadaşım 3 yıldır Kanada'da yaşıyor ilk gittiğinde çok şaşırmıştı. Şaşırdığı şey ne eğlence hayatı ne kalabalık (ki hepsinin biz de daha çok olduğunu söyledi eğlence gece hayatı vs) ne de başka bir şeydi. Şaşırdığı olay metronun yürüyen merdiveninde bile kitap okuyan insanların olmasıydı. Bakın metronun içi, park ya da cafe demiyorum yürüyen merdiven düşünün artık.
Çok derin bir 'Ah!' çekerim bu konuda tam bitiminde yazının. Hem de çok..
En güzel yazın olmuş. Teşekkür ederim.
Murat Menteş. Aşırı severim kendisini ve çok doğru konuşmuş yine.
Bu yazının girişine gelişmesine ve sonucuna imzamı atıyorum. Harika bir yazı olmuş. Hatırlatıcı niteliğinde.
'Bu ülkede'( senin gibi başlayayım:), halkla kitap arasında buzlar eriyemiyor.Bir okumaya başlasalar kitaplara bayılacaklarına emin olduğum insanlar, kitaplardan çekiniyor.Nedir bu soğukluğun sebebi?Ben bulamadım.
Onun dışında geçen hafta anlatamamak üzerine, bu hafta anlamak, anlaşılmak üzerine yazdın.Bu bir tesadüf mü yoksa bu aralar bu konuyla mı uğraşıyorsun bilemiyorum.Neticede ortaya güzel ürünler çıkıyor ama:))Yine güzel yazmışsın hbba:)
okumuyoruz, çünkü okursak bizden beklenilenler daha da çoğalacak. daha çok çalışmak zorunda kalacağız ülke için. okuyup da bilincinde olursak bi şeylerin, daha çok vicdanımız sızlayacak üzerimize düşeni yapmadığımız zamanlarda.
kısacası okursak rahatımız bozulacak.
malken daha iyi tabii. "ne biliim aga" "ben bilmem beyim bilir" "çok biliyon ya sen" lerin dayanılmaz rahatlığını kaybedicez.
"hem okuyup da profesör mü olacan başımıza?" cümlesinin tarihe karışmasını hangimiz isteriz ki? di mi ama?
come ooon.. dış mihrakların oyunu bu entelektüel yaklaşımlar.
ne kadar bilirsen bil, anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır.
mevlana.
Bilinen şeyler be abi. Sosyal mesaj vermekte biraz sıkıntılı gördüm seni bu ara. Uzun zamandan adam aklıllı yazamadığından dolayı birz körelme var gibi.
Olay tam olarak burada işte. Yani ben yazsam kendi düşüncelerimi böyle anlatamazdım belkide.
İlk yapmamız gereken okumak. Aşk-ı Memnu'nun kitabı çıkmış sistematiğinden kurtulmak. Ne gerek var kitap okumaya nasılsa bir süre sonra filmi çıkar kavramını yıkabilmek.
Kesinlikle doğru söylüyorsun. Yaşadığımız dünyayı zenginleştirmenin/güzelleştirmenin yegane yollarından biri öncelikle kendi içdünyanı zengileştirmek/güzelleştirmek.
Saygı ve selam ile...
şekspir boktur. yunus emre yalancıdır. dostoyevski biraz sevilebilir.
onun dışında bütün bu adamları siktir etmeli. ha okumadan siktir etmek ayıp olur. o kadar hatırları vardır belki.
gettolarda anjantedömersibokum olmaya gerek yoktur. orada sadece bokunuzu yersiniz, ot çekersiniz. buradan maval okumak kolaydır onu oku bunu oku diye.
edebiyat yeraltında copyleft'le başlar.
sanırım uyuz etmek için yazdım.
ve haz da aldım.
Yazının dogruluguna söyleyecek laf yok fakat ben başka birşey söylemek istiyorum. Dizüstü edebiyat serisi kitaplarını ben de alıp keyifle okudum eyvallah ama o kitaplar için hayatımda ilk defa bir kitabı okurken güldüm yada agladım diyenlere sormak istiyorum hayatınızda ilkokuldan bu yana bi kitabı kendiniz icin elinize alıp okudunuz mu ki hic diyorsunuz ilk defa güldüm agladım vs. Kitap okuma alıskanlıgı olan insanın böyle bir yorumu olamaz cünku.
kemalistler iyiki said nursi okumamışlar.said nursi okumak ne alaka be hbba.
her birini birbirinden çok sevdiğim 4 adam (yine de tarık abinin yeri ayrı) bir masada oturmuş yaralı olduğumuz mevzuyu konuşuyor her kelimesine katılmamak mümkün mü murat menteşin ve tarık tufanın kitaplarını hatmetmiş onur ünlünün sinemasına ayrı şiirlerine ayrı hayran biri olarak sırrı süreyya'nın her şeyinden ama her şeyinden önemlisi 'insan'lığına hayran birisi olarak bu sözlere katılmamak mümkün mü? 'bu ülke' de kitap okuyan kişi sayısı az olduğu gibi okuyanla da dalga geçme alışkanlığı var malesef hadi onlar en azından dürüst bir de çok kitap okuduğunu iddia edip 20 yıl öncesine ait kitapları anlayabilecek kelime dağarcığına sahip olmayıp bir de bu kitapları aşşağılama gibi bir terbiyesizlik yapan insanlar var sözlüğe bakmak zorunda kaldığı için sabahattin ali'yi sevmeyen insanlarla muhatap olmak zorunda kalmak var.
Özet geçerseniz yazılarınızı daha iyi anlatabilirsiniz.
Zübük'ü -henüz!- okumadım ama Aziz Nesin'in birçok eserini okudum; Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz bence Türkiye'nin ders alması gereken en önemli eserlerden biri...
Türkiye'de sırf edebiyatta karşı değil sanata karşı da tutum böyle. Bir arkadaşım anlatmıştı, bir resim sergisine gitmiş, tabloları ilgiyle inceliyormuş; ordaki yetkili bir kişi ''resim öğrencisi misiniz?'' diye sormuş. Kendisi resim öğrencisi değil. Ama bizim ülkemizde anlayış böyle. Biz sanat sevmeyen bir milletiz. Herkes sadece kendi mesleğinin gerektiği kadar meslek bilgisine sahip olacak; turizmciyse, doktorsa zaten sanatla ilgilenmesinin manası ne? Sanatçıysa da o sanat dalıyla ilgili olacak, diğerlerine gözü kapalı olacak.
Kendimi bu konuda şanslı görüyorum, evde ailemde kitap okunduğu için küçüklükten gelen alışkanlığım var. Kitap benim için nefes gibi bi’ şey. Bunaldığınız zamanlarda okuyunca öyle faydası oluyor ki. Ben okuyan insana açım. Arkadaş çevrem de böyle insanlardan oluşur. İlerde çocuğum olursa onu da böyle yetiştiririm. İnsanlar kitap okumanın lezzetini keşfedememişler daha…
Murat Menteş’in dediği şey çok doğru, zaten bu ülkedeki Müslümanlar Kuran’ı okumuşlar mı ki ‘’Oku’’ emrini uygulasınlar? Ki ben ordaki ‘’Oku’’nun da kitap okumak anlamında olduğunu pek düşünmüyorum, kendi kitaplarıyla ilgili…Neyse, ama insanlar okumadıkları bir kitaba fanatikçe bağlanıyorlar; o kitabı kainatın en güzel kitabı ilan ediyorlar. Sorsan, okudum diyemezler. Hep bir ‘sorgulamama’ hâli söz konusu. Bence insanların başına ne gelirse sorgulamamaktan gelir. Okumak ve düşünmekse bu derde ilaç gibi gelir. Bu konu uzar, girmeyeyim…
Sadece şu kısma katılmıyorum;
‘’Bizim ateistlerimiz Kuran-ı Kerim'i, Kemalistlerimiz Said Nursi'yi, muhafazakarlarımız Nutuk'u okumuş olsaydı bugün yaşadığımız bu birbirini anlayamama, kutuplaşma (adına her ne derseniz diyin) denen o şeyi yaşamazdık.’’
Gerçek ateistler, zaten Kuran’ı okuyup öyle karar veriyorlar. Durduk yere olmuyorlar. Kendilerine bir kimlik yaratma çabası falan değil.
Sağcıların solcuların, solcuların sağcıların kitaplarını okuması bana da yararlı olabilir gibi geliyor. Ama bir yandan da karşı çıktığın şeyi biliyorsan gerek yok gibi düşünüyorum. Neye karşı çıktığını bilmeyen fikir sahipleri ‘okumalılar’.
Sonuçta solcu bir insan sağ görüşlere tahammül edemez, sağcılar için de sol düşünceler aynı şekilde. Sol görüşten bir insan evrensel düşünce tarzına sahipken; sağcılığı çok sığ bulabilir haliyle. Bu yüzden okurken zevk almaz. Bunu bir kenara atarsak onların bakış açısından bakmak için o görüşte okumak yararlı olabilir. İnsanları hoşgörülü yapmaya iter belki, ama zaten iki görüşten de ‘sen benim gibi düşünmüyon’ deyip öldüren yine öldürür. Öte yandan bu ülkede sağcı/ülkücü insanların toplandığı bir eğlencede Aldırma Gönül ve Karlı Kayın Ormanında çalınabiliyor, bu da ilginç, komik. Ama güzel bir şey tabii.
Konuyu toparlarsam; her insan okumalı. Kitap okumak ufku geliştirir. Okumayan insan bana göre boş insandır.
10 numara yazıydı.
Maalesef okumaktan çok konuşmaktan yanayız. E öyle olunca da' şunu okumadım ama....' Diye başlayıp, '...bence biliyorsan okumaya da gerek yok..' Diye devam eden abuk subuk laflar çıkıyor ortaya. Komik valla çok komik..:))))
Abi bi de burdan yak; her boku bilir isek şayet, -her'i boşver çoğunu bile- bu dünya temelli çekilmez oluyor, katlanamıyorsun çevrende olup bitene, hep bi hayretler içinde kalma durumu geçiriyorsun kriz gibi. Psikopata bağlıyorsun, en iyi ihtimalle 2 yıl psikolojik tedavi görüyorsun.
Çünkü yazılanlarla yaşananlar asla birbirini tutmuyor, uymuyor, hep bi taraf güdük kalıyor.
Gelinen noktada; keşke hiçbişeyden haberim hiç olmasaydı demişliğim "aaa ne güzel bak ben bunu da biliyorum, yaşasın" demişliğimden daha çok. Ve eminol bunun adı mutluluk değil.
Bencesi bu yani.
sen bu saydığın isimlerden hangilerini okudun?
desmond hume boşuna dememiş :"bilgisizlik mutluluktur."
Ne kadar karşıt görüşlü olsan da karşındakinin de fikirlerini en iyi şekilde bilmen gerekir. Kesinlikle katılıyorum.
düşünmeyi ve düşündüklerini bizle paylaşmayı sakın bırakma. lazımsın.
tahrip edilmiş bir "kuran-ı kerim" değil ama "nutuk" var ortada.
Bazı arkadaşlar,karşıt görüşü tanısın diye sağcı solcuyu, solcu sağcıyı okusun demiş. fakat sonra solcular evrenseldir, sağcılar sığdır sıkılırız okumasak da olur filan demiş :)) ülkücülerin karlı kayın ormanında dinlemisini de komik bulmuş. Şimdi; hani solculuk evrenseldi o zaman ülkücülerin nazım hikmet şiirleri okumasını, zlfü livaneli dinlemesini niye yadırgıyorsunuz. Bence bu ruh hali çakma solculuk. Eğer gerçekten evrensel bi insansan müziğin herkes için olduğunu düşünürsün. ayrıca bu düşmanımı tanımak için kitabını okuyayım kafası da çok saçma. yeni bir yazar öğrenmek, yeni bir fikir duymak için oku okuyacaksan. aç kendini biraz dünyaya. sadece senin grubunda iyi şeyler yazılıp bestelenmiyor, her cenahta insan olan her yerde bir üretim var. biz iyiyiz onlar kaka kafasıyla bir arpa boyu yol alamazsın kardeşim.
bu arada bu yorumum hbba'ya değil. yorumlarda gördüğüm bir düşünceye eleştiriydi. yanlış anlaşılma olmasın.
Güzel yazıymış, hbba ın eline sağlık
mesele okumamak değil, korkmak. çevrendeki insanları düşün. hangisi kendi fikri dışında bi fikri kabul edebiliyo? pek azı. hangisi okuyarak, izleyerek, dolaşarak ya da konuşarak, kendi fikrinin yanlış olabileceğine, yanlış olduğuna değil yanlış olabileceğine, kanaat getiriyo? pek azı. neden peki? çünkü korkuyolar. kendi ördükleri tabudan duvarlar arkasında saklanıyolar. sırf değişmemek, sırf yanlış yaptığını kabul etmemek adına. istediği kadar okusun bi insan. ya da gezsin, izlesin, konuşsun. farketmez. eğer değişmekten, kendi fikrinin yanlış olabileceği ihtimalini kabul etmekten korkuyosa, okuduğu her şeyi boşuna okumuştur, okuyodur. ve dahası, bu korkuyu da okuyarak aşamaz. ancak benliğini kendi ayakları altında ezebilirse, yanlış yapmanın insanın doğasında olduğunu kabul ederse aşabilir. bahsettiğim her şey "bence"dir. kaynağı da "ben"imdir. yanlış olma ihtimali vardır. kabul etmen ise ancak kendi fikrinin yanlış olabileceğini düşünmene bağlıdır. nitekim ben bahsettiğim şeylerin yanlış olabileceğine inanıyorum. o halde neden yazıyorum? çünkü doğru olma ihtimali de mevcut.
sağlıcakla.
ne yazık ki haklısın be arkadaşım..