The Wrestler
Posted by her boku bilen adam | Posted in sinema | Posted on 19:04
Cage - Rourke
The Fountain saçmalığından sonra pek çok eleştirmen ve sinefil Aranofsky'yi yerden yere vurmuştu.Filmi daha geçen ay izleyip bu blogda üzerine bir yazı da yazmıştım takip edenler bilir.Film gerçekten de yönetmenin kariyerine hiç yakışmayan bir işti.Ama o yazıda da belirttiğim gibi bana göre bir kazaydı The Fountain ya da nam-ı diğer "İki Bin Yılın Sevgilisi".
The Wrestler ile ilgili ilk haberleri duyduğumda ise açıkçası tamam dedim;Aranofsky yattığı uykudan uyanıyor.Filme de 8 Milyon dolar gibi Hollywood için oldukça düşük bir bütçe ayrıldığını duyunca da hiç şüphem kalmamıştı.Zira "Fountain" yazısında da belirttiğim üzere Aranosfky gerçekten de büyük bütçelerin adamı değil kanımca.Gerçi önümüzde sadece The Fountain örneği var ama;bana göre Aranofsky az malzeme ile daha iyi iş çıkarabilen bir adam.Bütçe büyük olunca işi çorbaya dönüştürüyor kendisi.Gerçi yine belirteyim önümüzde sadece Fountain örneği var şimdilik.
Oyuncu kadrosu hakkında söylentiler çıktığında ise başrolde Nicholas Cage ismini görmüştük.Açıkçası Nicholas Cage'i sevmeyen biri olarak bir Amerikan güreşçisi olmasını yadırgamamıştım.Con Air filmindeki gibi uzun saçlı kaslı bir Cage,Aranofsky'nin elinde rolü kotarabilirdi.Zaten Cage enteresan bir adam.Çok üst düzey bir aktör değil belki ama uygun rolü bulduğunuz zaman (Moonstruck,Bringing Out the Dead..) gerçekten iyi iş çıkarabilen bir adam.
Amma ve lakin projenin yavaş yavaş şekillenmesi ve akabinde Nicholas Cage'in rolünün Mickey Rourke'a verildiği haberi gelince her şey bambaşka bir hal aldı.Zira kariyerinin son günlerini yaşayan bitik bir güreşçi rolünde Mickey Rourke'u düşünmek 12'ye isabet etmiş okun üstüne bir ok daha saplamak demekti.Mickey Rourke bana göre şu an dünya sinemasında hayatı filme çekilebilecek bir kaç adamdan biri.
Genç yaşta Rumble Fish gibi bir filmle parlamak,9 Buçuk Hafta gibi bir filmle dönemin figürlerinden birine dönüşmek,Francis Ford Coppola,Barry Levinson,Alan Parker gibi yönetmenlerle çalışma şansı yakalamak,ve tüm bunlardan sonra "ben sıkıldım boks yapmak istiyorum" deyip 90'ları boks maçları ve ne idüğü belirsiz filmlerle geçirmekve sonucunda hem karizmanın karşılığı olan yüzünde hem de vücudunda tahribata neden olan bitik bir adama dönüşmek.Hatta Enrique Iglesias'ın klibinde oynayacak kadar yerlerde sürünmek.Açıkçası bu geçmişle Mickey Rourke çağımızın en kült figürlerinden birisi.
The Wrestler'ı izlerken Aranofsky'i arayıp teşekkür etmek geliyor insanın içinden.Sadece Mickey Rourke'u tekrar hayat döndürdüğü için değil bu teşekkür.Zira bir kaç yıl önce zaten Sin City'deki Marv rolü ile ufak çaplı bir dönüş gerçekleştirmişti kendisi;ama Randy "the RAM" Robinson rolü öyle bir rol ki belki de tüm sinema tarihi için bir oyuncuya en çok yakışan rol seçimini gerçekleştirmiş yönetmen.
Diğer rollerde ise yine harika seçimler söz konusu.Anlaşılan Hugh Jackman seçiminden sonra dersini iyi çalışmış Aranofsky.Marisa Tomei ,ki kendisi bana göre son 20 yılın dünya sinemasındaki en güzel kadınıdır,striptizci Cassidy rolünde yine bir tam isabet.Tomei her ne kadar çok iyi bir aktrist olsa da genç yaşta Oscar(My Cousin Vinny ile) kazanıp parıldasa da ;geçip giden yıllarda malesef yanlış rol seçimleri ile bir türlü hak ettiği çıkışı sağlayamamıştır.Ama bu filmde gerçekten de tam kendisine uygun bir rolde.Gerçekten de işini çok ama çok iyi yapıyor.Bu rolle de kariyerinde üçüncü kez Oscar adayı oldu.Başarısız bir kariyer ve 3 Oscar adaylığı..Bir de başarılı seçimler yapabilseydi zamanında neler olurdu kim bilir.
Filmin bir diğer oyuncusu ise The Ram'in kızı rolündeki Evan Rachel Wood.Bu kızı da "13" filminden hatırlayabiliriz.O zamandan belliydi ilerde ne olacağı.87'li oyuncu ikinci ciddi rolünün de hakkını vermiş.
Edriyın Edriyınnn !!!
Amerika'da çekilen spor temalı filmler genelikle kahramanlığa dayalı destansı hikayelerdir.Genelde filmin baş karakteri idealleri uğruna kimseyi dinlemez,gerekirse eşini çocuğunu yarı yolda bırakır ama o ringe,sahaya,salona mutlaka çıkar ve finalde omuzlarda destansı bir şekilde naralar atar.Bunun en klasik örneği olarak da tabi ki Rocky'yi verebiliriz.İlk Rocky filmi gerçekten kendi türü içinde kaliteli bir iflmdir,bence bunu kimse inkar etmemeli.Sonra serinin cılkı çıksa da çok ilginç bir şekilde son Rocky filmi bence türün en sağlam filmidir.Şimdi Issız Adam şokundan sonra belki bu söylemime de tepkiler gelebilir ama söylemeden geçemeycegim.2006 yılında Stallone yeni bir Rocky çekeceğini duyurdugunda en çok gülenlerden biriydim.Ama tesadüfen biraz da geyiğine izlediğim son Rocky Balboa filmini çok sevmiştim.O filmde Rocky'nin artık emekli olmuş ve şaşaalı günlerinden uzakta yalnız halini vermişti Stallone.Ne artık ona Rocky diye tezahürat yapan vardı ne de peşinden koşan.Karısı ölmüş çocugu tarafından önemsenmeyen yalnız bir adamdı artık ve kahramanlıktan eser kalmamıştı.Ama tabi 60'a gelmiş bir adamı dünya ağır sıklet maçına çıkarınca absürtlükten öteye gidemedi.
İşte The Wrestler'ın sıyrılıp koptuğu nokta da burası.
Sade ve Güzel Bir Film
Aranofsky hikayesini gerçekten çok sade bir şekilde anlatmış.Bu da bence oldukça yerinde bir seçim olmuş.Rourke'un arkasından ,daha doğrusu ensesinden yaptığı çekim tekniği ile de bir çeşit belgesel havasına sokmuş filmi.Bu da bence filme ayrı ve gerçekçi bir tat katmış.
Mickey Rourke,The Ram rolünde gerçekten de beyazperdede gördüğümüz en gerçekçi performanslardan birini çiziyor.
Benjamin Button'ı izledim Brad Pitt'i gördüm,Frost/Nixon'ı izledim Frank Langella'yı gördüm,Sean Penn ve Richard Jenkins'i izleme şansım olmadı henüz ama bu filmde izlediğim Mickey Rourke kesinlikle heykelciği almalı.İnanın bunu kendisine çok sevdiğim ya da haline acıdığım için söylemiyorum.Bence yaptığı iş gerçekten de çok büyük bir iş.Kendi hayatına çok yakın bir karakteri oynuyor olabilir evet;ama bence rolü altından kalkması çok daha zor hale getiriyor bu durum.Yani tecavüze uğrayan birine tecavüz rolünü oynatmak gibi bir durum söz konusu ve Rourke bunu başarıyor filmde.
Marisa Tomei de Cassidy'nin ruh halini öyle bir yansıtmış ki,çıplak kaldığı sahnelerde bile vücuduna değil yüzündeki ifadeye kilitleniyorsunuz.
Film ağır tempoda ilerlese de izlerken bunu pek de farkettirmiyor.Randy'nin görkemli(!) ring hayatının sonlarını izlerken bir bakıma da bu dev adamların aslında ne kadar naif ve kırılgan olduklarını görüyorsunuz.Ne ironiktir ki ringte birbirlerini numaradan da olsa pataklayan bu adamlar aslında alışveriş sırasında Randy'e eziyet eden yaşlı teyzeden de marketin kısa ve tıknaz müdüründen de,hatta bazen son teknoloji bilgisayar oyunlarında savaşan oğlan çocuklarından da daha saf ve temiz kalmışlar.
Filmin finalinde Axl Rose'un Sweet Child O'Mine çalarken hem Rourke'un hem Randy'nin hem de bu koca adamların hayatları geçiyor kulaklarımızdan.
Özetle Aranofsky güzel bir geri dönüş yaptı.Yanında da Mickey Rourke ve Marisa Tomei gibi yere düşmüş yıldızları ait oldukları yere koydu filminde.
9/10
*Mickey Rourke botokslarla,estetiklerle,boks maçlarıyla istediği kadar suratını mahfetsin yine de o karizma;o kafatası o bedende oldugu sürece yerinde duracak.Bu filmde daha çok anladım bunu.
*Marisa Tomei'nin yanında Anjelina Jolie de kimmiş diyorum ve aksini iddia edenleri hem oyunculukta da hem de güzellikte tartışmaya davet ediyorum.
goksel valla fılmı ızlemedım ööle bakarken sadece yazında bi noktaya takıldım.. senın gibi sporu iyi bilen bi insanın yazısında ''AMA tabi 60'a gelmiş bir adamı dünya ağır sıklet maçına çıkarınca absürtlükten öteye gidemedi.''demesi benı cok sasırttı daha 2 ay once izledıgım Evander Holyfield vs Nikolai Valuev ünvan maçında Holyfield ın tam 47 yaşında oldugunu hatırlatıp rocky e populer bı sekılde bok atanlara yazının sonunda da olsa bı parca katıldıgın ıcın uzuldugumu belırtmek ısterım ...
evet cihan ıssız adamla kazandıgın saygıdan yemeye başladın :)
47 . . . . . . . . . . . . 60
üstteki iki nokta arasında sporu bırakmış olan bir insanın vücudu ve formu ne hale gelir.
arada kaç sene ve kaç hafta oldugunu kendin hesapla.
oglum şaka mısın sen.60 yaşında adam nasıl çıkar dünya ağır sıklet maçına ?
valla döverim cihan valla döverim.
hahahahahah ... he tamam 47 yaşında çıkması normal geldi sana yani..benim anlatmak istediğim bunlar hayatta olabiliyor holyfield 47 de çıkarsa koca rocky de 60 ta çıkar yani aman neyse ...:)
Rumble Fish'ten beri Nicolas Cage bana hiç sempatik gelmez. Kendisi ayrıca Coppola'nın kuzenidir.
Rourke'a gelince oradaki karizmaya bir daha erişebileceğini sanmıyorum.
"Motorcycle Boy Reigns"
nicolas cage oyuncu değil ,,shaq basketbolcu değil,,angelina jolie kadın değil,,del piero futbolcu değil,,tiger woods golfçü değil,,kasparov kız tavlasını bilmez,,obama zenci değil.................
ama hakkaten nicolas cage iyi oyuncu değil bencede:::)))
ve cihan'ın coşması...
Great publish, I think you'll don’t thoughts basically work with this article together with this e-book review.
Visit my website http://myanimelist.net/blog.php?eid=473489